Charles Tilly Ödülü’ne layık görülen Dr. Barış Büyükokutan: “Sekülerleşmeden ümidi kesmemek gerek”

Barış Büyükokutan

Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde Dr. Öğretim Üyesi Barış BüyükokutanAmerikan Sosyoloji Derneği’nin (ASA) her yıl en iyi karşılaştırmalı-tarihsel makaleye verdiği Charles Tilly Ödülü’ne layık görüldü. Büyükokutan ile Medyascope için görüştük. İlk olarak, ödül alan makalesinde hangi sorulara yanıt aradığını sorduk, şöyle dedi: 

“Türkiye sekülerleşmesinin seçkinci ve tepeden inme olduğu söylenir; Şerif Mardin etkisi diyelim. Benim araştırmam, “Türkiye toplumuna biraz daha yakından bakarsak, dokusunu biraz daha yakından izlersek bunun gibi gerçekleşmemiş sekülerleşme örnekleri bulabilir miyiz?” sorusu ile başladı. Bunu şiir alanının arasında buldum. En geç 1950’lerden itibaren şairlerin arasında daha katılımcı, daha aşağıdan yukarıya işleyen bir sekülerleşme örüntüsü var. Bu durumun nasıl ortaya çıktığını bulmak için şairlere çok benzeyen bir başka grupla karşılaştırma yaptım: Romancılar. Orada böyle bir görece katılımcı sekülerleşme yoktu.”

Peki, romancılar ve şairler arasındaki fark ne olarak çıktı?

İki tane temel fark vardı. Birincisi, şiir alanı siyaseten romana göre biraz daha özerk. Ancak bu çok önemli bir bulgu değil çünkü aradaki fark çok geniş değil ve siyasetten özerklik zaten etkisi iyi bilinen bir değişken. Bulgu bu olsaydı makale çok ilgi çekici bir şey olmayacaktı. Yeni bir şey söylemiş olmayacaktım. Özerkliğin etkisini büyüten ikinci bir etken buldum; o da etkileşim yoğunluğu. O da şu demek: İnsanlar daha çok konuşuyorlar, beraber daha çok iş yapıyorlar, dindar veya olmamasından bağımsız olarak şairler daha sosyal insanlar. Bunun sekülerleşmeyi katılımcı yapan bir etkisi olmuş. Temel bulgu bu.

Bunun teorik anlamı nedir?

Birincisi, Şerif Mardin’in yazdıklarına tepki olarak, onun sivil toplumun önemine yaptığı vurguyu tersine çevirip “sivil toplum önemli değildir, sekülerleşmenin yolunu sivil toplum belirlemez, siyasi partiler belirler, devlet belirler” gibisinden bir görüş son dönemde oluştu. Benim çalışmam bu görüşe destek vermiyor. Şairler ve romancılar arasındaki fark, bizim sivil toplum diye adlandırdığımız dinamiklerle ilintili. İkincisi ve daha güncel olanı, Türkiye’de sekülerleşmeden ümidi kesmemek gerek: Sekülerleşmeyi daha katılımcı kılacak yapıya sahip sivil toplum oluşumları, oldukça dirençli çıkabiliyorlar.  

Makalenin hazırlanması ne kadar sürdü?

Üç yıldan fazla. Araştırmanın belkemiğini oluşturan network analizi için Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi’nde iki yıl zaman geçirdim. Etkileşim yoğunluğunun şiirde daha yüksek olduğunu göstermek için şairlerle ve romancılarla ilgili yazılan elime geçen her şeyi okudum. Konu üzerine ilk araştırma fikri 2013’te geldi. Makale 2017’de makale kabul edildi ama çıkması derginin yoğunluğundan dolayı 2018’i buldu. 

Bu ödülün sizin için önemi ne?

ASA, benim de içinde olduğum 13 binden fazla üyesi olan bir dernek. Türkiye’de anti-Amerikancılık hem sağda hem solda çok güçlü ama iş sosyolojiye gelince Amerika deyip geçmemek lazım, ABD’deki sosyologlar toplumlarının ana akıma hiç benzemezler. Sosyoloji Amerikan ortalamasının çok daha solunda bir meslek grubudur. 

Bu araştırma kitap olarak çıkacak mı?

Umuyorum. Onunla ilgili çalışmalarım devam ediyor.

Peki, akademik özgürlüklerin devlet eliyle her geçen gün kısıtlanması hakkında neler dersiniz?

Eğitim hayatım boyunca YÖK vardı. Bir şekilde devam edebildik ama tabii YÖK’süz bir akademi herhalde çok daha iyi olurdu; YÖK’ün başındaki kişilerin de bunu gördüğünü düşünüyorum. Konuyla yarı ilgili olarak, bu araştırmayı zamanında TÜBİTAK’a yollamıştım, reddettiler. Reddedilirken hakem raporlarından biri şuydu: “İnsanları dindar ve dindar olmayanlar diye ayrıştırmak bilim dışıdır.”  

Bundan sonraki araştırma konunuz ne, ne heyecanlandırıyor sizi?

Bir sonraki araştırmama başladım bile. Onun bu konularla hiç ilgisi yok. Cazın bir sanat müziği olarak kendisini ABD’de nasıl kabul ettirdiğine bakıyorum. Bu da uzun soluklu bir çalışma olacak.

Bundan önce yaptığım iki söyleşide sorduğum bir soruyu size de sormak isterim: Sizce din tek başına bir topluluğun kaderini etkileyebilir mi?

Bir topluluğun kaderini tek başına belirleyecek bence hiç bir şey yok. Ama tabiri caizse geri kalan her şeyi sabit tutarak bir deney yapılabilse, dini örgütlenmeleri farklı olan toplumların kaderleri tıpatıp aynı olmayacaktır tabii.

Dinin toplumun üstündeki etkisi biraz dolaylı, beklenmeyen sonuçlar şeklinde ortaya çıkabiliyor. Max Weber’e göre, Protestanlık, modern kapitalizmi getiren etkenlerden en önemlisiydi—Weber’in çok önem atfettiği Protestan ilahiyatçısı Calvin’in yapmaya çalıştığı şeyin kapitalizmle hiç bir ilgisi olmasa ve hatta Calvin muhtemelen kapitalist toplumdan nefret edecek olsa da.

2019 Türkiyesi?

Siyaset sosyolosiyle ilişkim sınırlı, sadece konuda bir şeyler okumuş olan birisi olarak gündemi takip ediyorum. İlginç bir ülke Türkiye, sadece onu söyleyebilirim.

Sosyoloji çalışan bir akademisyen için derya bir ülke değil mi? Çok malzeme var sanki.

Bilemiyorum, onu da çok abartmamak lazım. Bence kuramı iyi bilen, sosyolojide nasıl soru soracağını iyi öğrenmiş bir araştırmacı yaşadığı, gördüğü, üzerine çalıştığı her yerde iyi şeyler bulabilir. 

Barış Büyükokutan kimdir?

Barış Büyükokutan, Boğaziçi Üniversitesindeki lisans eğitiminin ardından sosyoloji alanındaki doktorasını Michigan Üniversitesinden aldı. Medeni Cumhuriyet: Katılımcı Hayatın Sosyolojisi adındaki kitabı Mart 2019’da Koç Üniversitesi Yayınlarından çıkmıştır. Bilim Akademisi Genç Bilim İnsanları Ödülü (2018) sahibi ve STRATA dergisi yazı kurulu üyesidir. 

Become a patron at Patreon!