“Bütün mümkünlerin kıyısındayız”

IMG_6050

Can Dündar, 2021 yılında Silivri üzerinden Türkiye’deki insan hakları ihlallerine dikkat çekmek için Berlin’de Gorki Tiyatrosu ile birlikte bir “Silivri sergisi” açmıştı. Dündar, o dönem büyük ilgi gören ve daha sonra Hamburg’da, Amsterdam’da sergilenen “Silivri reprodüksiyonu”nu deposundan çıkardıklarını duyurdu.

Kendisi ile haberleştim. Sorularım ve yanıtlar şöyle:

-İktidar baskısına karşı, kültür-sanatla da mücadele etmek için çalışmalara başladınız. Silivri Cezaevi’ni Türkiye’de siyasi tutsakların toplama kampı olarak tanımlıyorsunuz. Yaşanan hak ihlallerini sizin deyişinizle hukuk katliamını Avrupa’nın duyması neden önemli?

Kültür-sanat, siyasal mücadelenin önemli bir parçası… Özellikle apolitik kitlelere ulaşmak, sokaktaki yurttaşla bağ kurmak, kitlesel duyarlılık yaratmak için işlevsel… İnsan haklarının önemine dair bir yazı yazmak elbette önemli, ancak şehrin ortasına bir hücre kurup “içeri girin ve İstanbulluların oylarıyla seçilen belediye başkanının ve siyasi tutsakların şu anda nasıl bir hücrede yaşadıklarını hissedin” dediğinizde farklı bir etki yaratıyorsunuz. Gorki Tiyatrosu ile birlikte hazırladığımız Silivri enstalasyonu ve sergisini, çok yakında Berlin Belediye binasının önünde sergilemeye ve halkın ziyaretine açmaya hazırlanıyoruz. Ardından sıra Paris’e ve diğer Avrupa başkentlerine gelecek. Batı kamuoyu, Putin zulmünün ne anlama geldiğini, Navalni örneğinde çok daha iyi anladı. O yüzden bu tür tekil örnekler ve empatik kültürel çalışmalar, bazen siyasi eylemler kadar etkili olabiliyor.

-Avrupa Türkiye’de yaşanan siyasi zorbalığı umursuyor mu sizce? Türkiye’nin hukukla yönetilen bir ülke olmasından çıkarı ne olur Avrupa’nın?

Nasıl tek bir Türkiye’den söz edemiyorsak, tek bir Avrupa’dan da söz etmek mümkün değil. Avrupa hükümetleri büyük oranda Erdoğan’ın safında… Hukukla yönetilen bir ülkede, mülteci anlaşması gibi bir utanç belgesini, muhalefetin asla imzalamayacağını iyi biliyorlar. Sığınmacıları Avrupa’dan uzak tutmak, yeni Avrupa savunma sisteminde Türk askerini kullanmak için Erdoğan’ı destekliyorlar. O yüzden de hukukun katledilişine, otokrasinin yükselişine seyirci kalıyorlar. Ancak Avrupa, o iktidarlardan ibaret değil; partisi, medyası, üniversitesi, sendikası, sanatçısı, sivil toplumu, kamuoyu var. Onlar Türkiye’deki demokratik direnişi hayranlıkla izliyor. Şunu unutmayalım ki, Erdoğan iktidarını biraz da Batılı yatırımcılar ve Alman turistler ayakta tutuyor. Bize düşen, onları daha çok bilgilendirmek… İnsan haklarına, demokrasiye, özgürlüklerimize karşı, (son örneğini ABD’de gördüğümüz) küresel bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bununla ancak küresel bir dayanışmayla örgütlenecek direniş başedebilir.

-Yıllar sonra bu dönemi nasıl anacağız sizce?

Biraz bize bağlı…

Şu sıralar Volker Weidermann’ın “Karanlıktan Önceki Yaz”ını okuyorum. 1936’da faşizmin zulmüyle dört bir yana savrulmuş insanların, sürgünde kısa sürmüş bir yaz buluşması… Kitabın adı, içeriğini anlatıyor zaten… Avrupa’ya kara bulutlar yaklaşıyor. Savaş ve yıkım kapıda… Orada buluşan insanların, umut, çaresizlik, dayanışma, direniş arasında nasıl gidip geldiğini görüyorsunuz. Sonucu biliyoruz.

İlerde, önümüzdeki yazdan, “karanlıktan önceki son yaz” olarak da bahsedebiliriz, “karanlığın bittiği yaz” olarak da… Aydınlığı ne kadar cesaret ve kararlılıkla savunacağımıza bağlı bu…

-Sosyal medyada bir pankart gördüm, Turgut Uyar’dan “Bütün Mümkünlerin Kıyısındayız” yazıyor. Çok doğru geldi bana. Gördüğünüz mümkünler neler?

Tam da oradayız: Fay hattımızın en büyük kırılma anında… Yeryüzünün büyük yarılmasının arifesinde…

Bütün mümkünlerin kıyısında… Sadece ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte de… Hepimizin aklında iyi ve kötü senaryolar var: Kötü senaryo, zehirli bir mantar türü gibi hızlı üreyen otokratların, dünyayı iki kez felakete sürükleyen korkunç çılgınlığa yeniden kalkışma ihtimali… Bunun Türkiye’deki karşılığı, bugünleri aratacak bir baskı rejimi, bir polis devletidir.

İyi senaryo ise, demokrasiyi kullanarak onu yok etmeye kalkışan siyasal saldırganlığa ilk örneklerden birini sergileyen Türkiye’nin, o saldırganlığın halk iradesiyle geri püskürtülmesinin ve demokrasinin yeniden inşasının da ilk örneklerinden birini verme ihtimali… En az ilki kadar güçlü bir ihtimal… “Berbat bir dönemdi, ama neyse ki bitti” diyerek sokaklarda dans ederek kutlayacağımız, çocuklarımıza Saray’dan bozma bir üniversitede “yazdan önceki karanlık”ı ibret diye okutacağımız dönemin ışıltılı ihtimali…

Become a patron at Patreon!