Cirque du Soleil’de bir Türk: İlhan Karabacak
Cirque du Soleil’nin bir gösterisi olan “Zumanity”de üç metre uzunluğunda çubuklara bağlı otuz metrekare saten pelerini ile sahnede dikkat çeken kişi İlhan Karabacak’dan başkası değil.
İlhan Karabacak 1977’de, İstanbul’da doğmuş. Öğrenimini İstanbul’da tamamlamış. 19 yaşından sonra çeşitli alanlarda dans etkinliklerine katılmış, 2003’de Osmanlı Saltanatı konseptli “Hürrem Sultan” Dans Tiyatrosu projesine dahil olup aynı zamanda bu projede bale ve modern dans eğitimi almaya başlamış. Projenin oryantal dans eğitmenliği ve oryantal koreograflığını üstlenmekle beraber harem ve hamam sahneleri için solist olarak dans etmiş. Aynı dönemde Çağdaş Bale Topluluğu ile tanıştığını söylüyor.
2005’de Kanada, Montreal’de “Theatre Place Des Arts”ta ‘Festival Du Monde Arabe”ye Türkiye’den davet edilen tek sanatçı olarak festivalde solo ve düet performanslar sergileyen Karabacak’ı, “Benimle dans eder misin?” adlı dans yarışmasından tanıyanlar da çıkacaktır.
2006’da “Festival Du Monde Arabe” den tekrar teklif almanın yanında “Les Possedes” adlı dans projesinin ana karakteri ve koreograflığını üstlenmiş.
Aynı yıl yine 23. “Gala des Etoiles”e Türkiye’den özel olarak davet edilen Karabacak, dünyanın en büyük klasik bale ve modern dans topluluklarındaki solist dansçılarla aynı sahneyi paylaşıp, kendine özgü oryantal dans tekniğini sergilemiş. Erkek oryantal dansçı olarak yeni bir stille yedi sene gibi kısa bir sürede birçok başarıya imza atan İlhan Karabacak, dans dünyasının yeni tanıştığı ama beğeni toplayan özgün tekniğini geliştirmenin yanında son iki yıldır da Cirque du Soleil’de görev alıyor. Belki de bu büyük projede yeralan ilk kalıcı Türk artist kendisi.
Benim de dikkatimi “Cirque du Soleil’in şehvetli tarafı” diye tanımlanan “Zumanity” projesinde yeralması çekti.
Zumanity, cinsellikle ilgili birçok ayrıntıyı bir şekilde içine katmış, birbirinden renkli karakterler ile egzantrik, seyircilerle iletişim halinde olunan, ışıklar ve devamlı değişen dekor ile dinamik bir gösteri. “Rocky Horror Picture Show” misali zaman zaman komik zaman zaman da irkiltici.
İşte İhan Karabacak karşımızda, üç metre uzunluğunda çubuklara bağlı otuz metrekare saten pelerini ile sahnede baya dikkat çekiyor. Karabacak, bu karakterin ikinci temsilcisi. “Zumanity’de şu an kendi dansımı sergilemiyorum, başından beri kendi stilimi kullanabileceğim bir bölüm planlıyoruz, bu olacak olursa modellik, estetik şovun dışında kendi stilimi gösterme şansım olacak’ diyen Karabacak’ın Zumanity’deki karakterinin adı: Mr. Ofelya
Mr. Ofelya hakkında kendisinden bilgi alıyoruz…
“Mr. Ofelya, öncelikle çok estetik ve zarif aynı zamanda erkeksi ve asi… Kostümle bütünleştiğinde aslında androjen bir karakter. Sahnede neredeyse bütün duyguları hissedebilme özgürlüğüne sahip (kızgın, aşık, hüzünlü, erotik, alaycı, seksi, utangaç, yaramaz… ) ben bu karakteri canlandırmaktan inanılmaz keyif alıyorum. Özgür bir karakter, her geçen gün sahnede kendimi yenileyebilme şansı buluyorum…”
Adı neden Ofelya?
Başlarda beni, şovun sonunda “İlhan” diye çağırıyorlardı. Ben, “İlhan’ı istemiyorum, çünki İlhan’ın yapmış olduğu dansı şu an sahnede sergilemiyorum, ben size bir isim önereyim’ dedim. Arthur Rimbaud’u çok severim. Yaşamış olduğu ilişkiler ve ortaya çıkan şiirlerden çok etkilenmiş ve ilham almışımdır. Ofeya kitabında, Ofelya bir çiçek gibi açılır, nehirlerin üstünde kocaman güller gibi savrulur… Derken bu karaktere çok uyum sağladığını düşündüm bu ismin ve önerdim, kabul edildi.
Zumanity projesinde yer almanız nasıl oldu?
Herşey 2006’da ben Montreal’deyken gelişti. Gazetede yayımlanan bir ropörtajımda Cirque du Soleil’den ne kadar etkilendiğimi belirtmiştim, bir şekilde benimle kontak kurup görüşmek istediler. Daha sonra 2007’de katılmış olduğum dünyaca ünlü bir gala performansında (Gala Des Etoiles) beni izleme fırsatını buldular. Sonrasında gelişen görüşmemizde bana Las Vegas’taki Zumanity Show’undan bir karakter teklifinde bulundular. Anlaşmamızın ardından 2008 Ocak’ta kendimi şovun içerisinde buldum …
Çalışma koşullarınız nasıl?
Company dans topluluğu denince Cirque du Soleil dünyada bir numara. Çalışma koşullarının çok iyi olduğu gibi her zaman kendini yenilemeye açık ve sistemli bir organizasyon. Kendimi şanslı hissediyorum diyebilirim. Diğer taraftan Zumanity projesinden önce ben solo çalıştığım için, ilk başlarda biraz zor oldu ayak uydurmam; ama alıştım. Günde iki olmak üzere haftada on şov sergiliyoruz, yine de ben ve diğer arkadaşlarım her gün aynı heyecanla sahnede buluşuyoruz. Çok eğlendiğimiz zamanlar oluyor, herkesin bir çılgın yönü var diyebilirim. Nereden buldularsa şov karakterlerini, herkes birbirinden renkli. Müthiş bir enerji var, çalışma arkadaşlarımı çok seviyorum.
“Bir ülkenin geçmişinden gelen kültürün yaşanan günde çok önemi var”
Las Vegas’ta hayat nasıl?
Vegas beni mahvetti. Sıkıcı, herşey çok ahımlı şahımlı fakat şu bir gerçek ki burada bir kültür söz konusu değil. Bizim Türkiye’de yaşadığımız topraklarda üçbin yıllık geçmişimiz var. Bir tarihi esere bakıp flashback yapıp, farklı duygular hissedebiliyoruz. Buraya geldiğinizde toprağın kokusunu alamıyorsunuz, sistemli, kurallı herşey ama kalplerinin sesini dinlemekten ziyade kuralları dinliyorlar.
Peki, Amerika’da bulunmanın size sağladığı kolaylıklar neler?
Amerika’da olmanın bana sağladığı ilk kolaylık ekonomik ve düzenli bir sisteme sahip olmamdır. Tabii Amerika’da ve Kanada’da yaptığım işe saygı duyulması en önemli nokta. Burada çalışmaktan gerçekten mutluyum. Türkiye’de anlaşılamadığımı düşünüyordum. Birçok ropörtajımda da belirtmiştim, toplumun büyük bir bölümünün hazır olmadığı düşüncesindeydim. Böyle gidecek olursa şansımı Amerika’da deneyeceğim; diye demeçler vermişliğim var.
“Türkiye’de dans projesi yaratmak bir çeşit kumar”
Türkiye’de projeler için sahne, stüdyo bulmak, daha net sorayım ekonomik koşulları yaratmak ne kadar kolaydı?
Ekonomik koşulları Türkiye’de yaratmak zor bilirim bunu. Hele de dans konu olunca, Türkiye’de büyük projeler için her zaman sponsora ihtiyacınız var, bu bir gerçek. Ya da eğer imkanlarınız elveriyorsa kişisel projenizi yaratma imkanınız var; ama her zaman bir risk var, ya tutmazsa? Sponsor tarafı kendi çıkarını düşünürken, sanat bazen amacından sapabiliyor. Ak Bank’ın sanata vermiş olduğu destek, Zeynep Tanbay dans projeleri, Özel Çağdaş Bale Topluluğu gibi örnekler umut veriyor yine de.
Türkiye’de özerk bir dans festivali ihtiyacı olduğu kesin… Bir gün Cirque du Soleil’i Türkiye’de de izleyebilecek miyiz, ne dersiniz?
Kesinlikle katılıyorum bu fikire. Yeni yeni bir takım festival girişimleri var, İstanbul Uluslararası Çağdaş Dans ve Performans Festivali güzel bir örnek; ama gerçek şu ki olay sadece İstabul’u değil Türkiye’yi kapsamalı. Televizyon kanallarının halkı dans konusunda bilinçlendirdikleri bir gerçek son üç yıldır. “Benimle dans eder misin?” dans yarışması Türk halkından büyük ilgi gördü mesela. İnsanlar çocuklarını dansa yöneltmeye başladılar, dans mesleği biraz daha saygıdeğer bir konuma geldi halkın gözü önünde, yani özetle dans festivallerine katılım ancak halkta ilgi uyandırmakla başlayacak diye düşünüyorum. Cirque du Soleil’i Türkiye’de de izleyeceğiz; ama bu yarın olmayacak tabii. Cirque du Soleil gibi dünyanın en büyük dans projeleri bir veya iki gösteri için ülke turu yapmıyorlar, yaratılan şovlar ya kalıcı olarak tasarlanıyor ya da uzun süreli turlayan gösteriler halinde planlanıyor… Türk izleyicisinin biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
“Dans camiası çok katı ve diktatör ruhlu koreograflar barındırır” diye yorumlar duydum, sizin bu konudaki fikriniz nedir?
Koreograf olmanın kolay birşey olmadığını biliyorum. Türkçe tabirle fırınlarca ekmek yemek gerekiyor başarılı olabilmek için. Katılar mı koreograflar? Evet… Hatta benciller de zaman zaman; çünkü onların gördükleri ile dansçıların görebildikleri aynı seviyede olmaz genelde. Bu mertebeye ulaşabilene kadar muhtemelen onları da şekillendirmişlerdir zamanında. Koreograflar çoğunlukla kendi duygularını yansıtmak isterler dansçılar aracılığı ile, tabii hepsi için aynı şeyi söyleyemem. Hangi amaca yönelik koreografi hazırladıkları çok önemli. Bazen katı olmaları gereklidir aslında, aradaki dengeyi yakalayabilen koreograflarla çalışmak çok keyifli oluyor. Nacho Duato ile çalışmak çok isterdim mesela. İster katı olsun ister başka birşey, seyirciye verdiği ilham tek kelime ile inanılmaz…
Dansı tarif etmenizi istesem cevabınız ne olurdu?
Dans bence karakterlerin ışığıdır. Bazen çok aydınlık, bazen karanlık. En büyük aşktır kendinizle yaşadığınız ve izleyiciye yansıttığınız.
Dans konusunda sizin için imkansız diye birşeyin olmadığı yorumları var… Ne kadar doğru?
İmkansız olan tek şey, imkanlı olan birşeyi görememek, diye düşünüyorum. 20 yaşında dansçı olmak istedim, aslında karar vermiştim. Çalıştım, hayal ettim, yarattım, dizayn ettim, öğrendim, ders aldım, kendimle yarıştım, bencil olmadım hatta yardım ettim… Arada başka işler de yaptım ama içimdeki İlhan biliyordu ne yapmak istediğini, eleştirileri dikkate aldım ama en önemlisi kendime inandım. 20 yaşındayken İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi’ne başvurdum bir puan eksikle modern dans sınavına giremedim. İlerleyen zamanda amatör olarak dans etmeye başlamış hatta baya keyif almaya başlamıştım. Aslında özgür olmanın da farklı olduğunu anlamaya başlamıştım. Eğer o okula girseydim, şimdi imkansız gibi görünen şey belki de asla olmayacaktı.
Klasik baleye kıyasla modern dansın dünyadaki yeri nerede sizce?
Ben profesyonel bale veya modern dans eğitimi almadım. Sadece 2002’den bugüne kadar birçok ders aldım, gerekli olan ne varsa kendi vücudumu geliştirmek adına değişik dans stillerini denedim. Hiç bir zaman da utanmadım, yok bacağım yeterince kalkmıyor, iyi esneyemiyorum diye. Vücudum bazı hareketlere elvermese bile denedim ve öğrendiklerimi kendi dans stilimle harmanlayarak yeni bir dans dili, karakteri oluşturdum. Tabii ki buradaki alt yapı oryantal bazlı. Orjinallik de oradan geliyor. Modern dansı dans kombinasyonlarının özgünlüğü olarak görüyorum. Anlatmak istediğiniz herşey çok basitçe ya da baya güç hareketlerle de yansıtılabilir. Tabii klasik balenin modern dansa vermiş olduğu temel kesinlikle gözardı edilemez. Modern dansın çok güzel örnekleri olduğu gibi dünyada çok saçma örnekleri de var. İnsanlardaki farklı deneyim tutkusu modern dansı çok ileriye götürebiliyorken bazen de tam tersi olabiliyor. Modern dansın dünyadaki yeri sorusuna gelince özgürlüğün dansı cevabını verebilirim.
Örnek aldığınız bir isim var mı?
Bu soruya hayır cevabını hemen verebilirim . Örnek aldığım bir isim asla olmadı. Yaratmış olduğum dans stili ve sahne karakterleri benim hayallerim ile büyüyen çocuklardır.
Başarınızın sırrı ne?
Başarımın sırrı, umut, inanç ve dürüstlük… Hepsini çerçeveleyen bir gerçek var ki; o da hayat sevgisi.
“Benim için dans, matematiğin sanatsal versiyonudur”
Dans sanatında yol almak isteyen genç yeteneklere önerileriniz var mı? Sadece zeka ve yetenek yetmiyor sanırım, ne dersiniz?
Evet, var tabii önerilerim, bunları paylaşmaktan büyük sevinç duyarım… Dansçılar en başta en büyük yarışı kendileri ile yapmalıdırlar.. Bir gün aynaya baktıklarında kendilerini hedefledikleri yerde görebiliyorlarsa devam etmelidirler. Her zaman aynı hoca ile çalışmasınlar, yeni dans stilleri denesinler, onları harmanlasınlar, kıyafet değiştirir gibi. Sadece sahnedeki resime değil duyguya da konsantre olsunlar ve asla asla en iyi olduklarını sakın düşünmesinler. Bir de ilginç bir önerim olacak; eğer ilgilerini çekerse dans stillerini farklı müzik türleri ile denesinler.
Zekaya kıyasla, yeteneğin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Yetenek kendini geliştirebilme imkanı olan dolayısıyla zekanın açılımı, gelişimi ve yaratıcılığında ön plana çıkması ile tanımlanabilir. Tek bir harekete bağlı kalmayıp ikinci, üçüncü hareketi de kontrol etmek önemli.
“En büyük hayal anlaşılmak olabilirdi benim için”
Hayalleriniz?
Bir hayalim vardı… Dans etmek… O kadar çok çalıştım ki bunun için. Bugün istediğim yere her geçen gün daha da yaklaştığımı hissediyorum. Hayalim Amerika ya da Cirque du Soleil olmadı bugüne kadar ama bundan sonra Cirque du Soleil ile fırsatım olursa hazırlamayı düşündüğüm projeler var. En büyük hayal anlaşılmak olabilirdi benim için. Bunu ülkemde çok az insanla paylaşabildim ama burada Amerika ve Kanada’da sahneye koyabilme şansını buldum. İleride yine solo dans olsun ya da koreograf bazında projeler ile iç içe olmak istiyorum. Kendi dans stilimle dansçılar yetiştirmek istiyorum. Dans etmek istiyorum ve bunu sevdirmek istiyorum.
Keşkeleriniz?
Keşke daha önce yurtdışına çıkma şansım olsaymış dediğim zamanlar oldu. Düşünüyorum da 28 yaşındayken dünya sahnesine açılabilme şansı buldum. Biraz daha erken olması beni çok daha mutlu edebilirmiş bunu anladım.
İleride sizi nerede göreceğiz?
Ben Türkiye’ye geri dönmek istiyorum, oryantal dansın çok daha ciddiye alınması için çalışmalarıma kaldığım yerden devam edeceğim. Türkiye’de erkekseniz ve oryantal dans ediyorsanız işiniz zor. Benim dansım kostüme yönelikti, ben işin tekniği ile meşguldüm ama bunu bile anlatana kadar çok zaman kaybettim Türkiye’de… Bizim insanımız, “Ah! Avrupa, Amerika kültürü…” diye diye kendi öz değerlerini es geçebiliyorlar çoğu zaman. Biz kendi kültürümüzün ne kadar değerli olduğunu bilmeden, Türkiye topraklarında yaşamaya devam ediyoruz. İstiyorum ki genç yetenekler bizlerin yaşadığı zorlukları yaşamasınlar, dönüp elimden geldiğince tecrübelerimi paylaşmak, onlara yardımcı olmak amacım.
Son olarak, “İlhan Karabacak kimdir?” sorusunun cevabını sizden alabilir miyim?
İlhan Karabacak, herşeyi kendi tırnakları ile kazıyarak, kimseden destek almadan, kendi küçük odasında kostüm, makyaj dizayn ederek yapan, dans ile ilgili hayalini gerçekleştiren bir Türktür.
Karabacak hakkında daha detaylı bilgiye www.ilhankarabacak.com internet adresinden ulaşabilirsiniz.
(Turkish Journal)