“Politik Roman” geri mi dönüyor?
“Muz Sesleri”, yaklaşık iki aydır Türkiye’de “çok satanlar listesinde”
Bu ilgi Türkiye’de politik romanın geri döneceğinin habercisi.
Ece Temelkuran, barışı hep çok özleyen ama barışın nasıl olduğunu unutmuş bir yerden, Ortadoğululuk, savaş, Doğu-Batı karşıtlıkları ve İslam çerçevesinde kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikayesini.
İnsanları alıp tersine çeviren aşk hikayeleri, “politika konuşmadıkları için düşünemeyen, düşünemedikleri için cümle kuramayanları, cümle kuramayanların da aşktan bahsedemeyeceğini” hatırlatıyor insana…
Temelkuran, ilk kez 2006’da savaştan bir hafta sonra gitmiş Beyrut’a. 2009’da roman yazmak için gittiğinde ise dokuz ay kalmış.
Temelkuran ile hayatında açtığı bu ilk aralık hakkında, yani ilk romanı hakkında konuştuk…
Kitabın adı neden “Muz Sesleri”?
Şaşırtıcı ve kendinden beklenmeyecek kadar kederli bir hikaye taşıdığı için. Ardındaki kederi göstermeyecek kadar neşeli, hatta saçma bir isim bence. Böyle olmasını da ben istedim. Her seferinde insanların “Ne sesleri?!” diye sorması hoşuma gitti. Ama şimdi insanlar alıştı artık. Muz Sesleri deyince ikiletmiyorlar.
Herşeyin uçlarda yaşandığı bir şehir Beyrut hiç kuşkusuz, sizin Beyrut’unuz?
Benim Beyrut’um evet. Doğu’ya giderek bulduğum bir Beyrut. Yazan çizen insanların Türkiye’de yapması gereken bir şey bu. Kendi Parislerini, Londralarını yarattıkları kadar kader kardeşliğimiz olan Ortadoğu memleketlerini de yeniden tarif etmeli ve anlatmalılar. Ben bunu yapmak istedim. Bir Doğu yolculuğunun yanısıra insanlığın bugünkü meseleleri üzerine bir yolculuk tasarladım. Her ne kadar kitabın sandığımdan fazla popülerleşmesi sonucu kitabın anlattıkları görünmez hale gelmiş olsa da sanırım yakın zamanda bu medya bulutu kalktığında, kitap okuyucusuyla yalnız kaldığında anlattıklarım daha iyi anlaşılacak.
Bu kitapla, gazetecilik boyunca gördüğünüz hikayeleri, sonunda edebiyata taşıdınız diyebilir miyiz? Kalem belgeye saplanıp kaldığında kıvraklığını yitirir derler, edebiyatın cazibesi de kıvraklığa yeniden sahip olmakla başlıyor belki, ne dersiniz?
Hayır. Daha ziyade gazetecilikten edindiğim an’lar, bilgiler ve izlenimler üzerine yoğunlaşırken hakikatler mecrasına vardım denebilir. Bilgiden sezgiye doğru bir gidiş belki. Gazetecilik, dünyanın, çağın, insanın şiirinin bana akmasını engeller çoğu kez. Gördüğünüz şeylere kendi gözlerinizle bakmanız için yeterli zaman yoktur hiç. Sanırım ilk kez böyle bir zaman oldu benim hayatımda. Bundan sonraki derdim bu zamanı hep yaratabilecek bir hayat kurmak zaten.
Bu romanda karakterlerle maceraya çıkacağımız kesin, peki birlikte mi yol alacağız, yoksa onları izleyecek miyiz?
Ben birlikte yol alınması için yazdım kitabı. Herkesin, okuyanın da bir hikayeye girmeye ihtiyacı var çünkü. Herkesin hayatını yeniden tarif etmeye, kapılarını kırmaya, başka biri olarak nefes almaya hakkı var çünkü. Edebiyat böyle bir şey bir yanıyla. Kendini başka biri olarak tahayyül etme aralığı.
İnsanoğlu, geleceği okuyan, fallara sıkışmış kalmış, nasıl başarılı olurum tarzı kitapların olduğu raflarda takılırken, onları, duygu, düşünce, kurgu patikalarına çekmek zor olsa gerek. Bu kitap insanları o raflardan çıkarmayı başarabilecek mi?
Yaklaşık iki aydır Muz Sesleri, “çok satanlar listesinde”. Bunun kitaba bazen zarar verdiğini düşünüyorum. Hatta, “Acaba tamamen yanlış mı anlaşıldım?” diye düşündüğüm bile oldu. Çünkü sözünü ettiğiniz kitaplardan bile fazla okunuyor. Ben de hayret ve şüpheyle izliyorum bu süreci. Ne bileyim? Belki de insanlar politikayı özlemişlerdir.
Amin Maalouf, Doğu’nun Limanları’nda soruyordu: “Her milletten insanın Doğu’nun Limanları’nda yan yana yaşadığı, dillerin birbirine karıştığı o eski çağ, eski zamanların bulanık bir anısı mıdır?” diye… Bu rüyaya sıkı sıkı sarılmış olanlar geçmişten kopamayanlar mıdır, yoksa gönül gözüyle geleceği görenler mi?
Farklılıklar açısından öyle bir “Devr-i Saadet” olduğuna inanmadım hiç. İnsanlık tarihi bir boğazlaşmalar tarihidir. Ama elbette böyle bir dünyayı hayal etmek isteriz. Ediyoruz da. Gönül gözüyle geleceği görmek? Bu, her zaman iyi şeyler görüleceği anlamına gelmez. İyi bakabilirsiniz ama gördükleriniz iyi olmayabilir. Sanırım çabalamamız gereken şey gelecekte gördüklerimize şimdiden “gönül gözüyle” müdahale etmeye çalışmak.