Erdem Ergin ile A’dan Z’ye Haiti Gerçeği!

Haiti’ye 15 günlük bir iş için gitmiş ama keşif, sorgulama, yenilik ve zorluklarla geçen tam 6 yıl kalmış. Paralel bir evrende özgün, esrarengiz bir ülke ve orada yaşanılanlara tanıklık eden bir isim: Erdem Ergin. 

Erdem Ergin, 1978’de İstanbul’da doğmuş. Saint Joseph’te lise eğitimi aldıktan sonra ODTÜ Kimya Mühendisliği Bölümüne devam etmiş. Üniversite yıllarında can kurtaranlık ve ilk yardım eğitimi almış ve 1999 depreminden sonra gönüllü olarak arama kurtarma ekipleriyle çalışmış. Daha sonra Türkiye ve ABD’de afetlerle ilgili halk bilinçlendirme, eğitim ve tatbikatlarla iligili projelerde yer almış. Üniversiteden mezun olduktan sonra ABD’de George Washington Üniversitesi’nde afet ve risk yönetimi konusunda yüksek lisans yapmış. 2004-2010 yılları arasında ise aynı konuda Haiti’de görevde bulunmuş.

Yüzyıllık dikta tarihi, sık sık oluşan krizlerle duyduğumuz Haiti yine gündemde, yine çok önemli bir eşikte. Erdem Ergin ile söyleşi yapma şansı yakaladım ve ilk olarak son günlerde yaşanılanları nasıl yorumladığını sordum… 

“2010 Ocak’daki depremden sonra ülke her açıdan zayıf duruma düştü ve yeni krizlere karşı direnç azaldı… Dolayısıyla yeni krizler hem tür olarak hem de şiddet olarak daha olası” dedi ve krizleri körükleyen bir kaç ana etkeni şöyle sıraladı: “Deprem ülkenin başkentinde önemli hasarlara yol açtı ve devlet mercilerinin işleyişini kötü etkiledi. Zaten aksak işleyen eğitim, sağlık ve güvenlik gibi temel hizmetler iyice aksamaya başladı.Ülkenin demografik dağılımı da etkilendi: depremden hemen sonra başkentten kırsal alanlara önemli bir ters göç hareketi oldu ve bir kaç ay sonra, tüm insani yardımın başkentte kaldığını gören insanlar tekrar şehre göç etti.

Bu ani hareketler ailelerin parçalanmasına, ikincil şehirlerdeki sınırlı hizmet ve alt yapının kapasitesinin aşılmasına neden oldu. Üçüncü büyük etken ise Karayipler’in haşin iklimi. Gerek sıcaklık gerek şiddetli yağışlar depremzedelerin kamplarda olan yaşama koşullarını güçleştiriyor, özellikle hijyen açısından. Tüm bu etkenler risk faktörlerinin artmasına ve eskiden önlenebilir olan krizlerin büyümesine katkıda bulunuyor.”

haiti_kirsalkesimHaiti’de bulunduğunuz sürece sizin sorumluluğunuz ne idi? 

Haiti’de 2004-2008 arasında Birleşmiş Milletler’in afet ve risk yönetimi programının başındaydım, amacımız Haiti sivil savunmasını ve diğer kurumların afete müdahale kapasitelerini güçlendirmekti. Çalışmalarımız iki türlüydü: afet öncesinde eğitim programları, tatbikat, uyarı ve tahliye, afet sonrası ise bunların uygulanmasına destekte bulunuyorduk. Bu çalışmaların amacı afetlere bağlı can kaybını azaltmaktı ve bu konuda iyi yol aldık. 2004’te orta şiddetli bir sel ve bir kasırga 300 bin kişiyi etkiledi 5 bin ölüme yol açtı. Bizim de dahil olduğumuz bir çok kurum bu konuya odaklandı ve çalışmalarımızın sonucunu 2008’de gördük. 3 hafta içinde ülkeyi 4 güçlü kasırga vurdu ve 1 milyon insanı etkiledi. Daha önce erişilmeyen sayıda insan tahliye edildi ve böylece can kaybı yüzde 80’den fazla azaldı.
2009-2010 yıllarında Dünya Bankası’nda çalıştım. Burada ise amacımız can kaybını önlemekten ziyade, sosyo-ekonomik zararları azaltmaktı. Sorumluluğumuz Milli Planlama Bakanlığı’nın bünyesinde kurulan risk azaltma ünitesine destek olmaktı. Çalışmalarımız önde gelen sektörlerin (eğitim, tarım, bayındırlık, sağlık gibi) risk analizini yapmak ve ülkenin bölge planlamasına yönelik coğrafi risk profili geliştirmekti. Deprem olduğunda bu konudaki ilk ürünleri uygulamaya geçirmek üzereydik.

Deprem sonrası gönderilen yardımlar gereken yerlere ulaştı mı? 

Deprem sonrası dünya çapında nadir görülen bir dayanışma oldu ve çok önemli maddi kaynak temin edildi. 2004 Pasifik Tsunamisi’nden sonra ilk kez gereğinden fazla kaynak mobilize edildi. Maalesef bu yardımların yerine ulaştığını söylemek zor, sizin de haberlerden gördüğünüz gibi halen çok sorunlu bir durum var.

Peki, deprem sonrası kamplarda bunca sorun yaşanması normal mi? 

Değil elbette. On sorun varsa, ikisi azalırken, üç yeni ortaya çıkıyor. 50 yıldır ülkede görülmeyen koleranın baş göstermesi ve hızlı bir şekilde yayılması buna bir örnek. Hastalık her 56 saniyede yeni bir kişiye bulaşıyor, bu çok vahim bir durum. Maalesef bunun tek nedeni gönderilen yardımın gerekli yere ulaşıp ulaşmaması değil. İnsani yardım konusunda var olan mekanizmalar her zaman yeterli olmuyor, birçok hususa aynı anda bakmak önemli: politik, sosyo- ekonomik, kültürel, bürokratik, vs. Kriz sonrası yeni dengeler oluşuyor. Çok parçalı bir sistem düşünün, bu parçaların bir kaçı veya hepsi değişirse, yeni işleyiş dinamiklerinin oluşması ve bunu oluşturmak için bilinçli bir gayret göstermek lazım. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkıyor.

Mesela? 

Sağlık sektöründen bir örnek vereyim. Afet sonrası görülen yaralı/hasta sayısı ülkede var olan kapasiteyi aştığından uluslararası yardım yollanıyor. Bu ekipler yerleşip ücretsiz bir şekilde sağlık hizmetleri temin etmeye başlıyor. Bu ücretsiz yardım 3-4 ay sonra o bölgede işleyen çoğu sağlık ocağını, kuruluşunu iflasa sürüklüyor. Ve kendisi de geri çekilemiyor; çünkü bir bağımlılık ilişkisi oluşmuştur. Yeni ekipler bölgenin hastalık profilinden ve tedavi kültüründen habersiz işlediğinden yeni bir krize ayak uydurmaları daha zor oluyor. Bölge bilgisine hakim olan kurumlar ise devre dışı kalmıştır. Sonuç: insani yardım gibi çok iyi niyetle başlayan bir operasyon yeni bir işleyiş dinamiği oluşturulmadığı için zararlı bir hal alıyor.

haiti_tatbikatPeki, Haiti’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? 

Önümüzdeki aylar ülke için oldukça önemli çünkü geçtiğimiz haftalarda cumhurbaşkanı seçimleri oldu. Son 20 yıla damgasını vuran iki kilit isim (Aristide ve Preval) aday olmadı ve yeni bir liderliğin oluşması bekleniyor. Sadece liderlik değil, ülke çapında bir oyuncu değişikliği söz konusu. Devlet zayıfladı (ve azalan üretim gücüne bağlı olarak düşecek vergilerden dolayı daha da zayıflayacak), hükümet değişiyor, depremde yıkılan endüstrilerle monopoller bozuldu ve yeni bir elit oluşmaya başladı, yabancı kurumların varlığı ve maddi imkanı arttı. Bu değişikliklere bağlı olarak yeni bir güç dengesi arayışına girilecek. Bu arayış ülkenin ortak çıkarı yönünde gelişirse ülke hızlı bir şekilde toparlayabilir cünkü halihazırda önemli miktarda para ve önemli potansiyeller var. Ancak bu güç dengesi grupların veya şahısların çıkar çatışmasına dönüşürse ülke bir duraklamaya girebilir ve bu durum krizlerin peşpeşe oluştuğu bir girdaba dönüşebilir.

Ülkenin tarihine bakarsak, bu yeni güç dengesi arayışı hakkında fikir edinebilir miyiz? 

Haiti’nin tarihi çok ilginçtir ve maalesef krizlerle doludur. 1804´te kanlı bir isyanla Fransa’dan bağımsızlığını almış. Dünyada ilk zenci yönetimli cumhuriyet kurulmuştur ve ABD’den sonra Amerika kıtasında kurulan ikinci bağımsız ülkedir. Ülke 1804’ten 1986’ya kadar dikta ve askeri darbeyle yönetilmiş.1986’da rejimin zayıf düşmesinden faydalanan ABD destekli bir grup isyan baslatmış ve böylece demokrasinin önünü açmış. Ancak 200 yıllık dikta kültüründen sonra devletin kurumları yeni yönetim tarzına uyum sağlamakta güçlük çekiyor ve derinleşen yolsuzluk kültürü bugün de devam ediyor. Bugünkü değişim 1986 kadar radikal olmasa da tarihten önemli dersler öğrenilebilinir.

Aristid’in cumhurbaşkanı seçilmesi ne zamana denk geliyor? 

İlk demokratik seçimler 1990’da olmuş ve Aristid isimli rahip o yıl cumhurbaşkanı seçilmiş. Tutkulu nutuklarıyla fakir çoğunluğu ateşlemiş, zengin azınlığa savaş ilan etmiş. Askeri darbeyle hemen sürgün edilmiş ancak ABD askeri desteğiyle 1994’de geri gelmiş ve dönemini bitirmiş. Darbe yıllarında uygulanan uluslararası ambargo bir çok insanın açlıktan ölmesine sebep olmuş. 1996 seçimlerini Aristid´in başbakanı, Preval kazanmış ve aynı ekip yola devam etmiş. 2000 seçimlerinde ise Aristid bir kez daha cumhurbaşkanı seçilmiş. 2004’te isyan sonucu Aristid sürgüne gidiyor ve 2006 seçimlerinde Preval bir kez daha cumhurbaşkanı oluyor, bugünlere dek. O yüzden bugünün seçimleri elzem. Ülkenin tarihinde ilk kez Aristid ve Preval’siz bir seçim yapılıyor.

haiti_2Kendi dertlerinin üstüne bir de dışarıdan gelen sürprizlerle dolu bir tarih bugünü anlamamıza yardımcı oluyor; diyebiliriz sanırım… 

Kesinlikle. 1980’lerin başında ülke domuz gribiyle kasılıp kavrulmuş ve hayvanların büyük çoğunluğu telef edilmiş. Oysa fakir çoğunluğun besin güvencesinden bahsediyoruz. Hemen yeni bir domuz türü ithal edilmiş, ancak bir sorun varmış: yeni tür eskisinden çok daha fazla yiyormuş ve daha az et üretiyormuş. 1970’lerden başka bir örnek alırsak, HIV keşfiyle ilim dünyası bu virüsün nedenini büyük gürültüyle 4H ile tanımlamış: Heroin, Homosexuality, Hemophilia ve Haiti. Ülkenin turizm kaynaklı geliri bıçakla kesilir gibi kesilmiş! Bu örneklere dikkat edersek, sorundan çok soruna müdahale şeklinden krizlerin meydana geldiğini görüyoruz.

Hiç mi iyi şeyler olmuyor? 

Burada ortaya çıkan tablo ile Haiti’nin muazzam bir kriz atlatma deneyimine sahip olduğunu görüyoruz, bu iyi bir şey. Üstelik bugün ülkenin elinde olan kaynaklar tarihte görülenin çok üstünde. Yani fırsatlar iyi değerlendirilirse, önemli değişimler olabilir. Ve olmaya başladı da. Mesela özel sektörde bozulan monopollerle ortaya çıkan boşluğu sermaye çok iyi değerlendirdi ve yurt içinde olan sermaye kullanıldı, yurt dışından yeni sermayenin gelmesi sağlandı.
Deprem öncesi ülke çok güçlü bir ivme yakalamıştı, ekonomi yıllık yüzde 5 oranında büyüyordu. Bununla birlikte bir çok önemli gelişme oluyordu. Güvenlik durumu düzeldi, yol ve enerji alt yapılarında yatırımlar oldu ve yabancı sermaye dönmeye başlamıştı. Yapılan çalışmalar çok kısa sürede etkisini gösterdi. Aynı şekilde HIV oranı da yarılandı, sağlık sektörü ülkenin dört bir yanına ulaşmaya başladı, eğitimde de büyük ilerlemeler oldu ve bu gelişmelerin çoğu Aristid’in gidişinden sonra, 6 yıl gibi çok kısa bir sürede olmuştu.

Karamsarlığa kapılmaktansa Haiti’nin krizlerle başa çıkmaktaki olağan üstü kapasitesine güvenmeli ve bunun için geçmişin deneyiminden yola çıkarak hareket etmeli. Ülke dinamiği iki adım ileri, bir adım geri atıyor, mühim olan ileri atılan adımları büyütüp geriye atılan adımları küçültmeye çalışmak.

Türkiye ile ilgili ne kadar bilgililer? 

Haiti’de geçirdigim ilk aylarda en umulmadık yerde Türkiye ile ilgili bilgiler, eşyalar, göndermelerle karşılaşıyordum. Sonra sonra anladım ki Haiti’nin son iki diktatörü (1956-1986 dönemi) değişik yönetim modellerini araştırmış. Atatürk’ün inkılapları ve cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan çalışmalar da özellikle ilgilerini çekmiş. Benzer çalışmaların uygulamasına rastlamadım ancak Atatürk, Haiti´de aydın kesim arasında bilinen ve saygı duyulan bir isim.

Ne ilginç bir referans noktası. Atatürk’ün Türkiye’si ve post koloniyal Haiti… 

Evet. Başka bir referans noktası da ulusal bayrak; çünkü bazen bayrak, o ülkenin ulusal kimliği hakkında bize bilgi verebilir. Ay yıldız da Haiti bayrağı da bağımsızlık mücadelesinden sonra ortaya çıkmış ve o kavramlara gönderme yapıyor. Biz atalarımızın döktüğü kanı kırmızıyla hatırlıyoruz. Haiti ise sömürgeci Fransa’nın kırmızı, beyaz, mavi bayrağını alıp ortadaki beyazı yırtmış, ülkemizde sömürgeci beyaz istemiyoruz demek için. Ve bayrakta ‘birlikten güç doğar’ sözü yazılıdır. Burada mevzu bahis birlik ‘ortak düşmana karşı’ kurulan bir birliktir. Kimi birlik ise ortak bir şey inşa etmek için ortaya çıkar. Bu iki birlik tarzı değişik kültürler yansıtırlar: birinde insanlar bir fırsatı değerlendirmek için yola koyulurlar, diğerinde ise bir güçlükle mücadele etmek için biraraya gelirler. Şahıslar olarak da bizi harekete geçiren şeyler, fırsatlar veya güçlükler, aslında olaylara nasıl bakmaya çalıştığımıza, içinde yetiştiğimiz kültüre bağlı.

‘Bir şeye karşı birlik’ bugün Haiti’de ilişkilerin dinamiğini iyi tanımlıyor. Eğer bir durum sorun olarak kodlanırsa insanların ve kurumların biraraya gelme olasılığı artıyor. Bu ilişki dinamiği az önce bahsettiğim ülkenin krizden çıkma kapasitesiyle paralel.

Son söylediklerim kişisel gözleme dayalı, yani tartışmaya açık. Gurbette olunca insanın bildikleriyle bilmedikleri karşılaşıyor. Ve kimi zaman düşünmeden içselleştirdigimiz kavramları kendi süzgecimizden tekrar geçirip sorgulamaya, anlamaya çalışıyoruz.

Yakın zamanda yine Haiti’ye gidecek misiniz? 

Sanmıyorum. Az önce konuştuğumuz gibi, depremle bir çok şey değişti ve taşlar henüz yerine oturmadı. Bu yeni dinamiğin parçası olmaktansa, ben de kendimi bahsettiğimiz oyuncu değişikliği içinde görüyorum.

Şu an ne yapıyorsunuz? 

Haziran ayında Haiti’den ayrıldım, şimdilik kendimi başka projelere verdim. Bir tanesi orada beraber çalıştığım insanlarla yaşadığımız profesyonel deneyimi kaleme almak. Bir başkası ise, daha kişisel planda, Haiti’deyken bıraktığım sporlara tekrar başlamak. Yeni yılda tekrar iş başı yapacağım, ancak bu sefer başka bir ülkede.

Son soru: İleride kendinizi görmek istediğiniz yer neresi? 

Bilmiyorum ve açıkcası bilmemeyi tercih ederim. Dünya o kadar dinamik ki, ne olacağını kestirmek zor. İnsan çalışma hayatında bir kaç kez meslek bile değiştirebilir. Bugüne kadar hep içimden geleni yapma şansına sahiptim, umarım böyle devam eder.

  haiti_sahil

Become a patron at Patreon!