Ece Temelkuran: Alın ülkenizi başınıza çalın diyecek noktaya getiriyorlar insanları!
Daha Ankara’da yaşanan kanlı saldırı olmamıştı. İki gün önce gazeteci, yazar Ece Temelkuran ile, ‘Devir’ romanının tanıtım turunu yaparken yazdığı kitap hakkında konuşmuştuk. Kitabın Türkçe ismi ‘Çılgın ve Hüzünlü’; Turgut Uyar’ın bir dizesinden: “doğudan batıya bir güz halinde/ çılgın ve hüzünlü”
Almanca ismi; ‘Euphorie und Wehmut’ olan, Sabine Adatepe ve Monika Demirel’in çevirdiği kitabın Türkçe yayımlanmayacak olması şaşırtmıştı ilk. İçinde Erdal Eren, Ali İsmail Korkmaz, Sevgi Soysal’dan tutun, Orhan Pamuk’a tanıdığımız çok kişiye rastlayacağınız kitap, farklı dilde konuşulacaktı. “Çılgın ve Hüzünlü”nün bir gazetecilik kitabı olmadığını söylemişti Temelkuran. Bu, gazetecilik deneyiminden beslenen bir edebiyatçının kitabı demişti:
Yazar, “Bir yabancının Türkiye’de ‘Ne olacak bu memleketin hali’ sohbetine katılabilmesini sağlamak için, bizim derdimizle hemhal olabilmesi için son derece samimi bir şekilde yazdım. Bu yabancı okur için yazılmış bir kitap, yani Türkiye’de yaşayanlar zaten benim anlattıklarımın bir kısmını biliyor. Zaten yirmi yıldır yazdığım, söylediğim şeyler” demiş, “Ya diğer kısmını duymak isteyenler?” diye sorduğumda, gülmüştü ve “Belki at izi it izinden biraz ayrılırsa olabilir!” diye yanıtlamıştı.
Ankara’da yaşananlar sonrası tekrar konuştuk Temelkuran ile. Kitapta ,“hangi sellerin bu çamurları getirdiğini” anlatırken, ‘Dün’, ‘Bugün’ ve ‘Yarın’ diye ayrılan bölümlerden bugünün bu denli kanlı olabileceğini tahmin edebilir miydi? Bugünler tüketti, peki yarın? Çamur artık çok kanlı, onca yıldır değişmeyen bu karanlıktan boğulmadan nasıl çıkabilir insan? Bu cehennemin sorumlularını bir gün, o büyük duruşma salonlarında görebilecek miyiz? Kana bakıp gülen insanlar varoldukça nasıl ayakta kalacağız?
“Bu kanın böyle akacağını çok insan biliyordu”
Temelkuran şunları anlattı: “Bugünkü kan çukurunun derinliğini tahmin ettiğimiz için zaten yazmamızı istemediler. Biraz da erken mi söyledik, modası gelmeden mi muhalif olduk, bilemiyorum ama bence bu kanın böyle akacağını çok insan biliyordu. Bu ülke Ortadoğu olacak diye söylediğimde kızanlar olmuştu, alın bakın şimdi bu konu konuşuluyor.
Ne yapılır konusunu zaten insanlar iki yıldır çok iyi biliyor. Doğru sözü, hakikati hep beraber söylemekten başka çare yok. Ama hep birlikte.
Ne olacak, adalet yerini bulacak mı sorusu ise bir fal mevzusu değil; biz ne yaparsak o olacak. Bıkmamak en zoru. Çünkü bastıramıyorlar, kıramıyorlar, tüketemiyorlar ama bıktırıyorlar. “Alın ülkenizi başınıza çalın” diyecek noktaya getiriyorlar insanları. Bu noktada dik durmanın öncelikli koşulu bıkmamak bana sorarsan.”