Gençler “avlanacak hedef kitle” olmanın ötesine geçiyor
Siyaset kurumu, gençlerin katılımı ile tekdüzelikten kurtulacak mı? Cumhuriyet Halk Partisi bünyesinde Ankara’dan milletvekili aday adaylığını açıklayan 25 yaşındaki Cenk Küpeli dikkat çekiyor…
Geçenlerde, Kaliforniya’da yaşayan işadamı Ali Çayır, “Türkiye’nin en genç milletvekili adayının kim ve kaç yaşında olduğunu biliyor musun?” diye sordu. 25 yaşındaki bu ismin Cenk Küpeli olduğunu kendisinden öğrendim. Belli ki Çayır, bu gencin Amerika’daki Türk toplumunca bilinmesini istiyordu. Nedeni açık: Bu gibi girişimler diğer gençleri de politikaya özendirebilir; diye düşünüyordu.
Hiç vakit kaybetmeden CHP’nin en genç milletvekili adayı olan Küpeli’ye ulaştım.
“Seçilirseniz neleri değiştireceksiniz? Nasıl değiştireceksiniz? Neden?” gibi beklendik sorular ile söyleşimiz başladı…
“Seçilirsem öncelikle ülkemizdeki gençlere bakış değişecek.” dedi ve ekledi: “Siyasetten uzak, ülke meseleri yerine magazinsel olaylara merak saran gençler yerine siyasette ve ülke yönetiminde söz sahibi, üreten bir gençliğin olduğu vurgulanacak.”
Öncelikli hedefini ise şöyle ifade etti: “Nüfusun büyük bir bölümünü oluşturan gençlere rol model olmak ve hedefleri doğrultusunda kendilerine mecliste bulunan bir arkadaşları olarak yardımcı olmak.”
Nasıl yardımcı olacaksınız?
Seçildiğim takdirde tüm çalışma alanımı gençler üzerine kuracağım ve tüm ülkeyi karış karış gezerek gençleri dinleyip mecliste onların sesleri olacağım. Tabii ki, eğitim ve iş konuklarında gereken tüm desteği kendilerine sağlayacağım. Eğitim desteklerinin artması, yurtdışında eğitim fırsatları bulmaları ve öğrenimleri sonunda iş bulmaları için tüm kurum ve kuruluşları harekete geçireceğim. Bunları yapabileceğime inandığım için aday oldum. Öncelikle tüm gençlere bu özgüveni aşılamalıyız ve enerjilerini yükseltmeliyiz. Kendilerini önemli hissedebilmeliler ki ülkelerine yararlı olabilsinler. Ülkemizin kurucusu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bu ülkeyi biz gençlere emanet etti. Bizlerde bize emanet edilen ülkemizin yönetimine talip olarak Atatürk Gençliği’nin neler yapabileceğini, ülke yönetiminde ne kadar başarılı olabileceğini önce milletimize ardından da tüm dünyaya göstermeliyiz.
Sizin hakkınızda bilgi toplarken, Büyük Gençlik Derneği ile yaptığınız çalışmalar dikkatimi çekti… Bu dernek hakkında bizleri bilgilendirebilir misiniz?
Büyük Gençlik Derneği’ni 2006 senesinde kurduk, kuruluşunda duyarlı, ülkesini seven, çalışkan bir grup arkadaşımız ile birlikteyken kısa bir süre içerisinde aramıza Türkiye’nin dört bir yanındaki genç, dinamik üniversite gençleri katıldı. Sayımız iki bini aştı. Faaliyette olduğumuz 3 sene içerisinde gençlerin sesi olmaya çalıştık, gençlerin sesini ilgili makamlara iletmeye çalıştık ve sanıyorum ki başardık, yaptığımız sosyal sorumluluk projeleri ile genç ve çocuklara yardımcı olabildik, değişik kampanyalar ile (okullara kütüphane yapımı, ihtiyacı olan gençlere bot- kot- mont kampanyası, uyuşturucu ve madde bağımlılığı ile ilgili konferans ve bilgilendirme gibi…) yetkili makamların dikkatini çekerek gençlere yardımcı olmalarını da sağladık. Bunun yanı sıra da siyasi olarak girişimlerde bulunduk, parti genel başkanları, milletvekilleri, bakanlar ve önemli kurum, kuruluş başkanları ile irtibat halinde gençler için yapılabilecekleri, değiştirilebilecekleri tartıştık.
Hakikaten sonuç alabildiniz mi?
Evet güzel sonuçlar aldık, sonuçta gençlerin ve çocukların ihtiyaçlarına, eksiklerine dikkat çektik, sorunlarını, onların ulaşamadıkları yerlere ilettik. Birlik halinde yaptık bunları ve olumlu geri dönüşler aldık, bizim enerjimiz bazen büyüklerimizin imkanları bazende tecrübeleri ile birleşti, ama sonuçlar hep olumlu şekilde oldu.
Temas kurarken, yaşadığınız ilginç anlar vardır eminim…
Temas kurarken değil ama daha farklı, ilginç bir anı geldi aklıma; 2008 yılı Ocak ayının ilk haftası derneğimizin ikinci “yılın en”leri ödül törenini düzenledik, o süreçte kimsenin ulaşamadığı farklı isimleri aynı platformda biraraya getirmeyi başardık, gelen misafirlerimizin birbirlerinden haberleri vardı fakat bizim herkesi getirebileceğimizden demekki emin değillerdi ki, basın dahil herkes o ödül törenindeki isimleri “yılın buluşması” olarak nitelendirdi. Bu bizim için çok önemli ve gurur vericiydi; çünkü yolumuzda emin adımlarla yürürken karşımızdaki insanların bizi önemsediğini ve sesimizi doğru bir şekilde duyurabildiğimizi gördük. O zamanki Meclis Başkanı Köksal Toptan’dan tutun da Cumhuriyet Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’na kadar, Kanadoğlu’ndan da Hüsnü Şenlendirici’ye kadar her kesimden ve fikirden önemli isimleri biraraya getirdik. Gecenin sonunda arkadaşlarımızla toplandığımız zaman herkes önemsenmenin gururu ile daha azimli ve ışıl ışıl gözler ile yeni projeler tartışıyordu, en güzel kısmı da bu zaten; gençler enerjilerinin karşılığını aldığı zaman çok çalışkan ve üretici oluyor.
International Visitor Leadership programıyla bir aylığına buraya geldiğinizi öğrendim. ABD ve Türkiye’deki seçim çalışmalarını kıyaslama şansınız olmuştur…
Oldu tabii ki. ABD’de ve Türkiye’de sistem farklılığından olsa gerek herşey birbirinden farklı, ABD de başkanlık sistemi olmasından dolayı daha çok adaya dayalı bir seçim ve seçim kampanyası olduğunu düşünüyorum, bunun yanı sıra da vatandaşların seçim sürecinin her aşamasında daha fazla ve belirgin roller aldıkları kesin. Türkiye’de ise zaten belli oy oranları var partilerin, kemikleşmiş kitleler ve oylar bunlar, onların dışında ise vatandaşlar sadece oy kullanma aşamasında devreye giriyorlar, siyasete ilgisi olmayan kişiler dışındaki vatandaşların son ana kadar bir yaptırımları olmuyor; örnek vermek gerekirse, parti üyeleri, parti genel başkanları seçime giderken veya yerel seçimlerde meclis üyeleri, belediye başkan adayları belirlenirken vatandaşların hiçbir etkisi olamıyor, en son adaylar belirlendikten sonra sadece parti seçimi ile karar vermeye tabii tutuluyoruz, oysa ki adaylar arasında da kendi partilerimiz için seçim yapabiliyor olsak daha iyi şekilde temsil edilebileceğimizi düşünüyorum. Son olarak, asıl seçimler zamanı Amerika’da olup o süreci birebir yaşamak isterdim, bu hem okuduklarımdan farklı bir deneyim olurdu hem de kendi çalışmalarım için ilginç bir tecrübe, umarım bundan sonraki seçim zamanı içinde böyle bir şans yakalarım.
Son dönemde, Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin siyasi konularda aktif olduğunu, seslerini yükseltmeye başladıklarını görüyoruz, sizin bu konuda fikriniz nedir?
Türkiye’deki gençler, 60, 70 ve 80 dönemin gençlerinin çocukları oldukları için apolitik yetiştirildiler, aileler kendi yaşadıklarını çocuklarının yaşamasından çekindiği için siyaset evlerde ve okullarda fazla konuşulmadı, fakat günümüz çok farklı, artık bilinçli gençler kavga, tartışma yolu ile değil, farklı yollardan sorunlarına çözüm arıyorlar, üniversite grupları, dernekler, öğrenci birlikleri sistemli çalışmalar sonucu isteklerini daha düzgün iletebiliyor ve seslerini duyurabiliyorlar. Ayrıca gençlerin bilinçlenmesi, ülke sorunlarına, kendi sorunlarına çözüm arayışı içerisinde olmaları onları doğrudan siyasette aktif hale getiriyor ki bence bu olması gereken gençlik tablosudur.
CHP başta olsa ne değişecek?
Bence burada önemli olan AKP ya da CHP değil (yani parti ismi olarak),önemli olan partinin (özellikle de iktidar partisinin) gençlere yakınlığı ve onlara duydukları saygı ile güven. CHP çok yeni bir yapılanma sürecine girdi ve en hızlı şekilde de bu çizgide ilerliyor, benim de Türkiye’nin en genç milletvekili aday adayı olarak CHP’den bu maratona katılmam bunun bir ispatıdır. CHP artık her kesimi daha rahat temsil edebilecek durumda, çünkü her kesimin sözcülerini, temsilcilerini bünyesinde barındırıyor. CHP bir hegemonya kurmak için değil gerçekten milletin sesi olmak için iktidarı istiyor, onun için de bizler bu partideyiz…
Peki, sizce Türkiye’de gençlerin ortak sorunları neler?
Herşeyin esas sebebi eğitim sistemi, gençler inanılmaz zorlu maratonlardan geçip istediği ya da istemediği bölümlere yerleştiriliyorlar, buraya gelene kadar sistemden dolayı (sürekli sınavlar, dersaneler, etütler, testler) yarış atı gibi yetiştiriliyorlar, fakat daha sonra zorlu bir üniversite eğitimi sonucunda ülkemizde gençleri işsizlik gibi bir gerçek bekliyor. Oysa ki gençler doğru mesleklere, okullara daha farklı bir şekilde yönlendirilse, yetenekleri ve yapabilecekleri doğrultusunda eğitim görseler, mezun olduktan sonra da daha kolay istihdam edilebilirler, mesleklere gereksiz yığılmalar olmadığı için daha da kolay iş bulabilir ve becerileri olan iş sahalarında çalışabilirler, bu aynı zamanda gençlerin mutlu bireyler olmalarını da sağlar.
YÖK?
Bu konu benim için oldukça hassas çünkü ülkemizdeki eksikliklerin ve gençlerin sorunlarının eğitim kaynaklı olduğuna inanıyorum. Ama size kısa bir fikir beyan etmek gerekirse; YÖK Başkanı Prof. Dr Yusuf Ziya Özcan, YÖK ile ilgili rahatsızlıklara şu şekilde bir yanıt verdi; “Dünyada en çok eleştiri alan kurum bizde, bu nedenle Guinness Rekorlar Kitabına başvuru da bulunacağız.” Bu yorum size benim de ne düşündüğümü açıklar sanıyorum; ama şunu da belirtmek isterim ki siyasi olmayan bir mekanizmanın siyasete olan yakınlığı ve kararlarındaki yandaşlığı beni üzüyor. Böyle bir kurumun tarafsız ve yenilikçi olması, sorunları ileriye dönük kararlar alarak çözmesi gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye’de milletvekili adayı olmak ekonomik ve toplumsal imkanlara bağlı bir durum. Katılır mısınız?
Gerçekler göz ardı edilemiyor sanırım, evet maalesef ekonomik ve toplumsal imkanlar Türkiye’de her anlamda önünüzü açıyor. Seçim sistemi ve gerekleri buna yol açıyor; fakat bunun da değişeceğine inanıyorum… Benim ailemde eski bir bakan ya da bir milletvekili yok, şimdiye kadar hiç bir konuma maddiyat veya önemli isimlerin desteği ile gelmedim, kurucu başkanı olduğum dernekte de bunu yaşadım, azim, kararlılık, disiplin ve doğru kararlar ile istediğiniz hedefler için para veya toplumsal imkanlar önünüzde engel olmuyor. Şimdi tamamen kendi imkanlarımla geldiğim noktada eğer seçilirsem gençlere bu konuda da örnek olmak isterim, imkanları iyi değerlendirmek ve hedefe doğru adımlar ile yürümek çok önemli. Günümüz dünya siyasetinde de artık maddi imkanlar ve toplumsal statüler değil, doğru insanlar ve doğru strateji, manifestolar iş yapıyor, bunu Türkiye’de de görmek en büyük isteğim.
Milletvekili adaylığı süreci zorlu bir süreç, bu ana kadar bile çok şey öğrendiğinize eminim, dikkat çekmek istediğiniz bir konu var mı?
Bu adaylık süreci zorlu ve bir o kadar da stresli bir süreç; fakat ben kendimi bu olağan sürecin biraz daha dışında tutuyorum çünkü adaylık aşamasına gelene kadar da farklı tecrübeler yaşadım; daha önce belirttiğim gibi ben ailesinde eski bir bakan ya da milletvekili olan biri değilim, bunun yanın sıra alışılagelmişin dışında maddi olanaklar veya toplumsal olanaklar ile de aday olmuş biri değilim, bu nedenle de geldiğim noktada kazandıklarım da tecrübelerim de biraz farklı, dolayısıyla olaylara bakış açımda… Ben şu süreçte diğer adaylar ile yarışmıyorum mesela; çünkü kulvarım çok farklı, amacım çok farklı; hedefim Türkiye’nin en genç milletvekili olmak ve hem ülkeme hem dünyaya Türk Gençliğinin neler başarabileceğini göstermek , bu noktaya da kendi çabam ve başarılarımla gelmek, o noktada da büyük başarılar gerçekleştirmek. Ben biraz da bu dönemi bir geçiş dönemi olarak görerek ileri de yapabileceklerime kanalize olmaya çalışıyorum.
Son dönem yaşanan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son dönem değil de, Türkiye de yaklaşık olarak 8, 9 senedir dengeler değişmekte, bunun yansımaları ise bizim bu son dönemlerde gördüklerimiz… Bu dengelerin özellikle 12 Haziran Genel Seçimleri ile değişeceğini ve olayların, gündemin farklı bir şekilde değişeceğine inanıyorum. Türkiye’nin gerilemesi hangi konuda olursa olsun kolay değil, aydın, bilinçli ve çağdaş gençler yetişiyor, artık vatandaşlar daha ilgili ve bilinçli, olayları yakından takip ediyorlar, biz bu aşamada karamsarlığa kapılmadan kendi yapabileceklerimize yoğunlaşmalıyız ve süreçleri uzaktan izlemek yerine bu ülkenin bir vatandaşı olarak elimizi taşın altına koymalıyız. Genel seçim ve sonuçları ülkemiz açısından inanılmaz önemli, aday ve seçmenler için de çok hassas bir dönem ve dengelerin değişmesi ile ülkemizi ileriye taşıyacak bir süreç bu.
Dünyanın, “Basın Özgürlüğü Günü”nü kutladığı sabah, Türkiye’nin bir televizyona baskın haberiyle uyanması utanç verici, değil mi?
Evet, üzücü bir haber… Fakat şaşırtıcı değil, dünya basın özgürlüğünü kutluyor ama Türkiye’de bütün özgür yazan basın mensupları içeri giriyor… Yaşatılmak, yansıtılmak istenen basın bana Osmanlı Dönemi’nde padişahın burnunun büyük olması nedeni ile “Sarayburnu “kelimesinde bile geçse dahi burun kelimesine gelen sansürü anımsatıyor. İktidar, gücü her kurum ve kuruluşta ele geçirmiş durumda, ele geçirdiği her yerde de kendileri temizlik yapmakta, atamalar yapmakta, YÖK’ten sonra atanan üniversite rektörleri gibi, televizyon ve gazeteler, yazarlar, herkes aynı şeyi yaşamakta, onun için genel seçimler bir umut ve bu umut varken herşey enine boyuna düşünülerek hareket edilmeli ve bu ülke, tarihine yakışan olaylar ile dünya basınında yer alınmalı…
Ahmet Şık ve Nedim Şener’in gözaltında olmaları, basılmamış kitaba yasak gelmesi, bazılarının aydınlık korkusu olduğunu gösteriyor, bilmemizi, öğrenmemizi istemiyorlar. Ben bu konuda biraz karamsarım doğrusu…
Fakat bunların bir sonu olacağına ve her şeyin belge ve kanıtlara dayanarak açıklanacağına, bundan sonrasında ise basının, düşüncenin, iktidar yanlısı olmamamın özgürce yaşanabileceğine inanıyorum. Nedim Şener de Türkiye’nin en yurtsever, dürüst gazetecilerindendir, zamanında batık bankalar ve TMSF ile ilgili muazzam belgeler ve bilgilerle haberler yapmıştır, işinin eri bir insandır. Ahmet Şık ve Nedim Şener gibi başka yazarlarımız, gazetecilerimiz de aynı suçtan içerideler. En çok üzüldüğüm nokta biz bu gündeme itilirken Türkiye’de asıl olanlardan habersiziz ve bu gündem bizi oyalıyor, çünkü üzülüyoruz, fakat içeride olan başka örnekler de var, rahatlarından hiçbir şey kaybetmemeleri için sürekli devlet olarak çabaladığımız ve en sonunda bir villaya yerleştirecek olduğumuz! Bu ‘Ergenekon’ davası er ya da geç sonuçlanacak, fakat ondan sonrası önemli, bu kadar hesap nasıl ve kimlere verilecek?
Yüzyılın başından beri bu topraklarda farklı düşüncenin bedeli ateşle ödeniyor… Peki, gençler bu konularda ne kadar bilgili?
Bilinçli yetişen gençlerin en önemli özelliği, yakın tarihe ve yaşananlara olan ilgisi, merakı, bununla birlikte günümüzde yaşanaları değerledirmesi. Gençlerin ilgisiz veya bilgisiz olduklarına inanmıyorum, ama enerjilerini ve bilgilerini doğru adresler bulup açığa çıkaramadıklarını düşünüyorum, bu nedenle de özellikle siyasi mekanizmanın ve siyasi partilerin özellikle genç arkadaşlarımıza kendi bünyelerinde sorumluluk vermeleri ve güvenmleri gerektiğine inanıyorum. Bu yüzyıl ve bundan sonraki dönemler ateş ve benzeri ilkellikleri kaldırabilecek, absorbe edebilecek dönemler değil, çağ gencelerin, yeniliklerin, reformların ve bilginin çağı… Bu yüzyılı, gereklerini ve getirdiklerini hazmetmek ve olaylara ateşle değil hoşgörü ve bilgi bazında yaklaşmak gerekmektedir.
Gündeme ÖSYM skandalı buz gibi düştü, gençlerin geleceğini çalıyorlar kimseden ses yok. Ne dersiniz?
ÖSYM skandalı daha taze bir gelişme olduğu için sanırım açıklamalar ve farklı iddialar halen devam ediyor. Bu arada skandal iddialarının en önemli muhatabı Prof. Dr. Ali Çelik de bir açıklama yaptı ve şifreli soru iddialarının tamamen gerçek dışı olduğunu belirtti ve uzun uzun 27 Mart Pazar günü gerçekleşen sınavın güvenlik düzeyinden ve ÖSYM’nin gerçekleştirdiği en başarılı sınav olduğundan bahsetti. Kitapçıklar birer adet basılıyormuş matbaa da, soru da cevap kitapçığı da her bir aday için onlara özel olarak TC kimlik numaralarına göre hazırlanmış…. Ali Çelik’in savunması bu şekilde fakat ben bu kadar büyük bir olay nasıl böyle yuvarlama iki söz ile açıklanıyor ve nasıl oluyor da anında bir inceleme veya soruşturma başlatılmıyor sınav iptaline gidilmiyor anlayamıyorum. “Öğrencilerin ve velilerin gönlü rahat olsun çok adil ve hak’lı bir sınav yaptık” diyor Çelik! Bence de çok hak’lı bir sınav olmuş. Hak etmeyen kimler bu sayede nereleri kazanabilecek veya kimlerin hakkı yenecek… İşin daha da şaşırtıcı tarafı Kpss sınavı ve oradaki olaylardan sonra nasıl oluyor da bu kadar titiz hazırlanması gereken ve geçmiş olaylar yüzünden daha dikkatli davranılması gereken bir sınav bu denli bir skandala yol açıyor… Gençler hayatlarını ve istikballerini şekillendirecek olan bu ilk aşamada nasıl böyle bir sınavla karşı karşıya kalabiliyor ve eğer bu bir iftira dahi olsa neden incelenmiyor…
Kimsenin bu konuda çok fazla ses çıkartmıyor olması da ayrı bir şüphe….
Aynen öyle… İnsan ister istemez düşünüyor acaba bu işin içinde kimler vardı hangi makamlar veya yetkililer de yer aldı veya bilmesine rağmen böyle bir rezalete göz yumdu… Öğrencilerin özellikle lise eğitimleri süresince yarış atı gibi hazırlandırıldıkları bir sınav bana zaten hayatlarını belirleyecek olmasından dolayı hiçte adil gelmiyor. Bu sınav üstüne üstlük bir de şifreli cevaplara sahipse yazık demekten başka bir şey bulamıyorum…
CHP bu konuda ne yapar?
CHP veya başka bir parti önemli değil bu gençler Türkiye’nin hepimizin gençleri çocukları ve onların geleceği ülkemizin geleceği. Böyle bir durumda parti farkı ideoloji farkı gibi konular olmamalı gündemde ve bu skandalın tamamen netlik kazanmadan kapatılmasına üstünün örtünmesine kimse izin vermemeli… Biz eğitim sistemi diyoruz hatalar yanlışlar eksikler diyoruz ülke bu yüzden geriliyor diyoruz; ama görünen o ki biz yaptığımızı bile bin bir şaibe ile yapıyoruz…. Bütün bunlara son demenin zamanı geldi de geçiyor halkımız biran önce silkelenmeli, rahatlığından ve bu ülkeye bir şey olmaz söyleminden kurtulup geleceğine, gençlerine ülkesine sahip çıkmalı… Bu 12 Haziran da artık her şey değişmeli…
Son soru: ‘Su küçüğün, söz büyüğün’ atasözünden yola çıkarsak gençlerin saygı görme derdi olduğu kesin. Bunu kırmak nasıl mümkün olur?
Bunu kırmak mümkün olur, oluyorda… Sadece önemli olan düzgün ve itinalı bir şekilde örgütlenebilmek ve sesinizi ilgili yerlere çoğunluk halinde aktarabilmek. Türkiye’de “catch all” tarzı bir politik yaklaşımın daha çok yaygınlaştığı kaanatindeyim, ulusalcılık her parti, her kesimde daha çok ön plana çıkmış durumda, hal böyle iken, doğru yerlerde, doğru şekilde, disiplin çerçevesinde bir araya gelmiş gençler, en iyi şekilde isteklerini yaptıracak imkanlar ve muhattaplar bulabilceklerdir. Siyasi sistemi ve işleyişini iyi bilmek ve sorunlarını kitleler halinde aktarmaya çalışmak gençlere yardımcı olacaktır.
(Turkish Journal)