Türkçe’yi Tanıtan Dil Bilimci: Profesör Robert Underhill

Amerikalılara “Türkçe Gramer” isimli kitabı ile Türkçe’yi  tanıtan Profesör Robert Underhill’i Del Mar’daki evinde ziyaret ettik… 

ABD’deki Teton dağlarında bir tırmanış alanındaki yamaca “Underhill” isminin verilmesine neden olacak kadar başarılı, Harvard mezunu öğretim görevlisi bir babanın (Robert L.M Underhill), National Geographic Dergisi’nin kendisine birçok sayfalık makaleler ayırdığı dağcı bir annenin (Miriam Underhill) oğlu Robert Underhill. 1936’da Boston Massachusetts’de dünyaya gelmiş ve ilk, orta öğrenimini orada tamamlamış. 1958’de Harvard Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun olmuş. Türkiyeli ev arkadaşları sayesinde ilk kez Türkçe ile tanışmış ve de serüven böylelikle başlamış.

Burs, Evlilik, San Diego 

“Harvard’da Türkçe öğrenmeye başladım. Bir sene için burs aldım. 1962’de bir yıllığına Türkiye’ye gittim. Bebek’te yaşadım. İstanbul Üniversitesi’ne devam ediyordum. Osmanlı Tarihi uzmanı Profesör Stanford Shaw ile ev arkadaşı olmuştuk. Robert Kolej’li çok arkadaşım vardı. Eşim ile de kız kardeşi Can Göknil’in yakın arkadaşımın kız arkadaşı olması sebebiyle tesadüfen tanıştık.”

Underhill, 1963’te tezini tamamlamak üzere Harvard’a dönmüş. 1964’te Ayşegül Underhill ile Türkiye’de evlenmişler.  Doktorasını 1964’te dil bilimi alanında tamamlamış. 1972’ye kadar Harvard’da Dil Bilim Öğretim Görevlisi olarak görev yapmış. 1972’de San Diego Devlet Üniversitesi’ne geçmiş. O gün bugündür San Diegolular. İki oğulları ; Brian Ömer, Steven Hasan ve iki de torunları var.

Profesör Underhill, San Diego Devlet Üniversitesi’nde İngilizce genel dil bilimi üzerine gramer, eğitim metodları konularında eğitim veriyor. “Dil konuşmak önemli değil. Konuya hakim olmak gerekiyor” diyor. Şu an “Mixtec” dili üzerinde çalışmalar yapıyor. Amerikan Yerlisi, Meksikalı göçmenlerin kullandığı bu dili, çok ilgi çekici buluyor. Konuşmalarda yaşayan bu dil konusunda sözlük çalışmaları var. Vietnam savaşı sonrası ABD’ye göç eden Hmong’ların kendi dilleri üzerinde çalışmaları oldu. Bir süre “Eskimo” dili üzerinde çalıştığını da öğreniyorum. “Eskimo dili”nin uzun uzun cümle kalıpları olduğundan Türkçe’ye çok benzediğinden bahsediyor. Diller hakkında uzun uzun konuştuktan sonra İspanyolca, Çince ve Japonca’nın şu an en popüler diller olduğunu belirtiyor.

Türkçe

“Türkçe enteresan bir dil, kelime şekli ilginç. Küçücük bir kök ile başlıyorsun ek ek devam ediyorsun. İngilizce’den farklı olarak, cümleler arkadan öne doğru sıralanıyor, bu çok ilginç bizim için. Qasqai, Türkmen Türkçeleri konusunda da çalıştım. Türkçe o kadar zor bir dil değil, zor olduğunu düşünüyorlar ama çok daha zor diller var. Sözcük şekli ekler ile uzun uzun kelimeler kullanmaları farklı.”

Her Türkiye’ye gidişinde çok yeni sözcüklerle tanıştığını belirten Underhill, “Ben biraz geri kaldım aslında mesela öğrenci, küçüklere; talebe, büyüklere söylenmeli benim fikrimce. Artık yok değil mi?” diyor ve gülerek ekliyor: “Hiç olmazsa uçak diyorum, tayyare demiyorum.”

“Konuşmak için öğrenmiyorum, gramer üzerine akademik çalışıyorum. Konferanslarda teknik makaleleri bildiriyoruz, yeni kurallar hakkında, dilin tarihi ve de dili nasıl öğrendiğimiz hakkında makaleler yazıyoruz. Kitabımda kuralları ben yazdım. Yeni bir dil öğrenmek için konuşmak, dilin konuşulduğu yerde olmak, okumak, dinlemek çok önemli.”

“Büyük bir devrim”

“Arapça kolay, çabuk yazılan bir dil. Türkiye’de ihtiyarlar eski yazıları kullanıyorlardı, Arap harfleri öğrenmesi zor ama kullanması kolay. Latin harfler öğrenmek için daha kolay. Atatürk çok iyi yaptı. Osmanlıca çok zordu, kelimeler Arapça ve Farsça’dan alınmış. Atatürk kendisi de eski dil konuşuyordu. Gençliğe hitabesine de bakarsanız “muhafaza etmek”, “ilelebet gibi” kelimeler kullanıyordu ama yeni bir dil yeni bir imaj kaçınılmazdı. Arapça, Farsça kelimeler yerine Fransızca, İtalyanca kelimeler seçerek çehresini Avrupa’ya bu anlamda da döndü.”

“Dil kirlenemez!” 

“Günümüzde Türkçe’ye giren yabancı kelimeler dolayısı ile dil kirleniyor kaygısı var” diye belirtip bu konudaki fikrini soruyorum; “Diller gelişiyor, yeni kelimeler geliyor. Etkileşim önüne geçilemeyecek bir şey. “E-mail” kelimesi mesela? Yüz sene sonra iletiye e-mail denilmesine kimse önem vermeyecek” diyor ve ekliyor: “Arapça kelimelerin Türkçe’ye girmesi gibi yıllar sonra birçok yeni kelime de Türkçe gibi algılanıp, kullanılacak. Üniversite, taksi, sigorta, sigara gibi kelimeler İtalyanca, balkon, tren, rota, apartman Fransızca mesela… Örnekleri çoğaltmak mümkün, herkes unuttu bu kelimelerin hangi dile ait olduğunu. Mektep Arapça, okul Fransızca.”

“Dilimiz kültürümüzü yansıtıyor mu?” diye soruyorum, “Dil başka, kültür başka” diyor Underhill: “Türk, Yunan kültürü birbirine benziyor ama dil çok farklı.”
Dil bilimi alanında kimleri takip ettiğini merak ediyorum, doktora komitesinde de olan Noam Chomsky’nin ilkelerini, Roman Jacobson’ı takip ettigini söylüyor.

Türkiye

“Türkiye’deki ilk dil bilimci Özcan Başkan idi. İstanbul Üniversitesi’nde görev yapan Başkan’ı ne yazık ki iyi anlamadılar. Türkoloji Profesörleri onun değerini bilemedi. ABD’de eğitim görmüş, yeni fikirler ile gelen biriydi. 1960’lı yıllarda dil bilimi pek bilinmiyordu. Uzun süre döviz sebebiyle Türkiye’ye yabancı kaynaklar giremiyordu. Ne zaman Türkiye’ye gitsem bavulum kitap dolu oluyordu. Her ulaştığım kişiye kitap verdiğimi hatırlıyorum. Zamanla Türkiye ekonomisi güçlendi, yurtdışında okuyan öğrenciler ülkelerine yeni bilgiler ile döndüler ve de Türkiye dünyayı bir bakıma bu yol ile de tanımaya başladı.”

“İki sene de bir Türkiye’de gerçekleşen Uluslararası Türk Dil Bilim Konferansları’na katılıyorum. Ankara Üniversitesi’nin organize ettiği bu yazki konferans Side’de olacak. Geçen yıl İsveç’te idi. Türkiye değişiyor. Her gidişimde daha farklı, bazen çok ilerlemiş, bazen gerilemiş bulduğum sürprizlerle dolu bir ülke. Yıllar yıllar önce, Opera’nın önünde Taksim’de iniyorduk taksiden Beyoğlu’na gidecektik, pasaportumu düşürmüşüm. O zamanlar Amerikan pasaportu çok kıymetli. Çok üzüldük. Konsolosluğa başvurduk farkedince. Taksi çevirdik, konsolosluğa gideceğiz diye, karşının taksisiymiş “bilmiyorum buraları” dedi. Diğer bir taksiye sordu. O taksi de “düşün önüme ben sizi götüreyim” dedi. Para almadan bize yol gösterdi. İki taksi arkalı önlü konsolosluk binasını bulduk. Başvurduk yeni bir pasaport için. Birkaç gün sonra telefon geldi, pasaportumu birisi bulmuş ve de aradılar, “Kim buldu? Teşekkür etmek istiyoruz” dedik, “İyi bir vatandaş dersiniz, olur biter” deyip, hiç bir şey istemedi. Türklerin farklılığını unutamadığım bir hikaye bu benim için.”

1976’da “Türkçe Gramer” ismi ile yayımlanan kitabı İngilizce konuşanlara Türkçe öğretme konusunda eski metodlar ile yazılsa bile hala başvurulan kaynak olma özelliğini koruyor. Kitabı Chomsky’nin prensiplerine göre yazdığını belirtiyor Underhill. Bu bir ders ve de referans kitabı. Kitap, Chomsky’nin profesör olduğu MIT Üniversitesi’nde basıldı. Bu kitabı MIT yeniden çoğaltacak. Dileyen kopyasına üniversiteden ulaşabilir.

(Turkish Journal)

Become a patron at Patreon!