Betçeli, San Diego ile buluştu
Türk ressam Haluk Mutlu’nun gerçekçi, soyut, figüratif resimlerinin yer aldığı sergi San Diego’da ilgi gördü.
Resimin gömlek değiştirdiğini iddia edenler ile “sanatın sonu geldi” diyenler çekişe dursun geçtiğimiz cumartesi San Diego, Ressam Haluk Mutlu’nun gerçekçi, soyut, figüratif resimleri ile tanıştı. ‘Betçeli’ adıyla da tanınan sanatçı, uluslararası platformda yer etmek için ilk adımını atmış oldu.
Kendisi de sanatçı olan Maura Harvey’in organize ettiği ve atölye olarak kullandığı evinde gerçekleştirdiği sergi ilgi gördü. Sergi açılışında Maura Harvey, Haluk Mutlu’yu tanıtan bir konuşma yaptı.
Sonrasında ATASC-SD başkanı Arzu Kürkoğlu; katılımcılara ATASC-SD derneğini, derneğin amaçlarını ve faaliyetlerini anlattı. Son olarak söz alan ressamın amcası Uğur Ortabaşı, gözleri dolarak, Kürkoğlu’nu kastederek, “burada bir Türk kızının hiçbir endise taşımadan, cesaretle yol aldığını gözlerindeki ışıltıdan okuyabilirsiniz.
Böyle gençlerimizle gurur duyuyoruz. İşte modern Türkiye bu!” diyerek Kürkoğlu gibi canla başla Türk kültürünü Amerika’da tanıtmayı amaç edinmiş kişileri, konuşması ile onure etti. Sergide “Lady of Istanbul” isimli tablo açık artırmada satıldı ve ressam tüm geliri ATASC-SD’ya verdi.
Sergi sonrası sanatçıyı, İlse ve Uğur Ortabaşı’nın evinde ziyaret ettim…
Ne tür resimler yapıyorsunuz?
Kendi “renk, çizgi tekniği ve yaşama sevincimi”, figüratif, soyut bir okul yaklaşımı içinde yorumluyorum, resimlerimde çok yönlü, anlamlı bulduğum “Ülke, Çöl, İnsanları da Bedevi Olmasın” uyarısını da yaymak üzere çaba gösteriyorum. Soyut tarafı da , figüratif, klasik tarafı da var resimlerimin ama o resmin bir köşesinde kalıyor. Birazcık garip, ben ona “Konstraktif” kurgularım var diyorum. Bu bazen renkle, bazen bir figürle ya da arkadaki backround ile oluyor. Biraz farklı. Kendi tarzımı yaratmaya çalıştım. Birebir etkilendiğim çok sanatçı var tabiiki ama onların ekolleri, okulları dışında birşeyler yapmaya çalışıyorum. Öyle de değerlendiriliyorum galiba. Bizde kritik yok biliyorsunuz. En büyük açlığımız da bu belki. Sanatçı hakkında, yolu şudur, anlayışı şöyledir demek dahi belirli plazmalara dayanıyor. Bir sürü sanat tarihçimiz var ama ne yazıkki belirli tedirginlik ve mesafe içerisindeler.
Buradaki serginizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hızlı ve güzel bir sergiydi. Bizdeki sergi mantığı ile olacağını sanıyordum ama yazık ki kısa sürdü. Bir gün dört saat, altı saat içerisinde böyle bir ilgiyi almak, başarılı bir sergi mi diye sorulduğunda sergilediğiniz resimlerden kaçını sattığınızın cevabı aranıyorsa, eserin kalitesi, güzelliğinden, farkından öte sattın mı, satmadın mı diye merak edilirse, başarılı bir sergiydi. İstanbul’da açtığım bir sergide sadece bir eserim satıldı ama buradaki ilgi sevindirciydi.
Daha önce yurtdışında herhangi bir sergi çalışmanız olmuş muydu?
Yurtdışı tecrübesi açısından Avusturalya’da daha önce bir work shop yaptım, sanat tarihi, arkeoloji alanlarında üniversite ve özel okullarda Türkiye ile ilgili konferanslar verdim. Sergi açtım ama Amerika’da bu sergi ilk çalışmam. Anadolu’da, İstanbul’da kişisel sergilerim oldu. Bu sene de dört tane karma sergiye katıldım.
“Sizin gözünüzle Türkiye” diye sorsam?
Türkiye değişiyor esasında. İçindeki ve çevresindeki bütün olumsuzluklara rağmen, Türkiye hakkettiği kültürel saygınlığı alacak. İstanbul çok aktif, umuyoruz beklenmeyen riskler, üzüntüler olmaz ve o renkliliğini, dinamiğini sürdürür. 2010 senesinde “Kültür Başkenti” olacak olması çok güzel bir şey. İnsanlar çalışkanlaşıyor, umutlar başka umutları doğuruyor böylelikle. Genel Türkiye coğrafyası, sanat tarihi, Selçukludan itibaren alıp getireceğimiz veya Grekoremen kültürümüzle ilgili ki bunu inkar ederiz, kültürler arasında köprü olmuş koca derinliği olan bir ülkeyiz. Hititler, Helen, Doğa Roma kabul etmemiz gereken, genlerimizde olan kültürler, sadece fiziksel değil. Ölmemiş kültürler. Hitit’leri belki ölü kültür olarak kabul ederiz ama Helen, Roma, İtalyanlar, Yunanlar, Osmanlı derken bugünlere kadar gelmişler. Nasıl ölü olarak görebiliriz. Çatışmaya gerek yok. Milliyetçilik peşinde koşmak iş mi? Global bir konumdayız. Ekonomi de böyleyse sosyo-ekonomide de böyle olmalı. Ayrışma güzel, sahiplenmemiz gereken müthiş bir kültürümüz var.
Resim yaparken nelerden etkilendiğinizi düşünüyorsunuz?
Benim daha çok kendi bilgi birikimimin yansımaları proje şeklinde çıkıyor. Bazen renge dayalı resim yapıyorum. Algılarımla, duyu organlarımla, kafamdaki bilgi tortularım neler ise onları bir birine karıştırıp, anlar, alışveriş yaparken bir resim yapmışım, bir erkek, kadın, kedi arkasında da bir tane dükkan. Anlatmak zor.
Amerika ve Türkiye’deki sanatseverleri karşılaştırmanızı istesem…
Buradakiler ilgililer. Esere sahip olma duygusu ile, ben bunu almak istiyorum hissi ile sorular sordular. Ne düşündün, niye gibi sorularla karşılaştim. Türkiye’de böyle ilişkiye girme kolaylığı olmadığı için, fark olarak bana gelen sorular diyebilirim. Türkiye’de insanlar geliyorlar, bakıyorlar ve gidiyorlar. Aslında eserlerimin daha makul rakamları olsun ve seven alsın götürsün istiyorum. Hepsi ayrı bir pencere. Yaptığım eserden dışarıya bakmak, birşeyi orada görmek çok önemli. Ama öyle bir rekabet içerisindeyizki bazı arkadaşlar fiyatları şişiriyor ve sizde pahalı değerlidir mantığında yola çıkan insanlara eserininiz kıymetsiz olmadığını hissettirmek istiyorsunuz. Bundan sonra bu durumu tekrar irdeleceğim.
Sergiye bile çıkarmaya kıyamadığınız bir resminiz var mı?
Bazı resimleri sevdiğim insanlar “aman koleksiyonda tut, satma” diyorlar. Üzüldüğüm şey, hızlı çalışan bir ressamim ve herhalde dörtyüzün üzerinde eserim var. Adresini bilmediğim resimler var. Galericiler kendi adreslerini vermiyorlar ve satılan resimlerin hangi adreslere gittiğini bilmediğim için üzülüyorum.
Resim artık sizin hayatınız diyebilir miyiz?
1995’ten bu yana resim hayatım oldu. Sizler sosyo ekonomik düzenin içerisindeyken benim sabahım, akşamım resim. Sergiye hazırlanmak dışında karaladığım, tamamladığım, üstüne tekrar tekrar çalıştığım çok eser var. Bundan on sene önce daha az param vardı o yüzden resim üstüne resim yapmışlığım çoktur. Mimarlık, tasarım eğitimim var ama kendi yapmak isteği şeylerle ilgilenen biriyim. Turizm tarafımız var. Aslen eşimin işi. Bir kaç ufak otel var İstanbul’da, Datça’da, Bodrum’da… Ben de öyle köşede elimde fırça işte.
1954 yılında İstanbul’da doğan sanatçı “Güneşin doğduğu ülke” olan vatanı Anadolu’nun kültürel mozaği, tarihi, ve sosyal yapısı ile bir bütün olarak korunması gerektiğine inanıyor. Sanatçı bu amacı ile Anadolu’nun değerlerini, 1995 yılından bu yana üzerinde çalıştığı sanatsal ve kültürel projeleri kapsamında ürettiği eserlerinde belgeselleştiriyor. Sanatçı, mesleki temel eğitimini İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ve ABD Rhode Island School of Design Okullarında(1972-79) tamamlamıştır. Sanat eserleri ile sanatsever arasında yalnızca “katalizör” olmayı amaçlayan ressam, 1995 yılından bu yana Türkiye, Avusturalya ve Amerika’da ürettiği 650 kadar eseri ile kişisel ve karma sergilerde yer aldı. Halen İstanbul’da Datça Betçe kutusu Açık Atölye’de ve Datça Palamut Bükünde Betçe’li atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor. Evli ve üç oğlu var.
(Turkish Journal)