Prof. Dr. Ortaş: Yeni YÖK Yasası özerklik beklentilerini karşılamıyor
Yeni ve eski YÖK yasası uzunca eleştirilerden sonra önce Rektörler ve UAK üyelerinin ve nihayet kamuoyunun bilgisine sunuldu. Yasa eski halinden de daha geri durumda bulundu.
Yasada akademik özgürlükler, araştırma, bilim ve sanat özgürlüğüne neredeyse hiç değinilmemesi, ağırlıklı olarak üniversitelerdeki yönetim organlarından özellikle de üst yönetim modeli üzerinde durulması ilk dikkati çeken husus.
“Üniversiteler özerk değil, hükümetlerin kontrolü altına sokulmaya çalışılıyor” diyen Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Ortaş’ın altını çizdiklerini aynen aktarmak isterim:
“Üniversite konseyi bilinen diğer adı ile “mütevelli heyeti” ülkemiz üniversiteleri için en son konuşulması gereken bir konu olmalı. Üniversite konseyi üniversiteyi şirket mantığı ve iktidarların denetimi ile yönetecek mekanizmaya sahip olacağı için özerklik anlayışına aykırı ve üniversite dokusuna uymayacak ve daha ciddi komplikasyonlar oluşturacaktır.
Akademisyenlerin özlük hakları ve özgürlükleri neredeyse hiç işlenmemiş. Kurumsal performanstan çok kişisel performans gibi tartışmalı konular getirmiş ki kısmen iyi işlerse yaralı olabilir, ancak bu ve benzeri performans parametrelerinin sağlık sektöründe personel arasında ne tür problem yarattığı biliniyor. Sözleşmeli akademisyenlik, proje veya araştırma asistanı konuları belirli bir oranda uygulanabilir. Ancak üniversitelerin zorunlu ihtiyacı olan nitelikli bilim insanı ancak bir felsefi okul anlayışı ile özerk üniversite ortamında sağlanır. Liyakate bağlı olmadan hiçbir çıtası ve kriteri olmayan birkaç yayınla yapılacak bir akademisyenlik anlayışının ülkemize artık yarar getirmediği ortada.”
‘Üniversitelerin en ciddi sorunu uluslararası ölçekte akademisyen yetiştirememesidir’
“Yıllık 8000 nitelikli doktoralı araştırıcıya ihtiyacı olan ülkemiz üniversitelerinin bu soruna öncelik vermesi gerekir.
Yasa bilimsel araştırmaların önünün açılması, özgür bilim yapma ve yayma konusunda sınırlı önerilere sahiptir. Üniversitelerin alt yapı ve çalışma koşulları sorunlu. Sorun günden güne büyümektedir. Yeni yasa konuya ciddi çözüm önerileri getirmemektedir.
Akademisyenleri özlük hakları ve nitelikli bilim insanlarının korunması ve teşvik edilmesi ile ilgili çalışma hayatı ile ilgi mekanizma yok. Üniversitelerin verimlilik konusu ileride daha büyük sorun yaratacak niteliktedir. İkinci eğitim, ek ders ve yarı zamanlı üniversitelerin dokusunda olmayan ancak, üniversite hocalarını mahcupedenmaaş ve özlük hakları işlenmemiş.
Özel ve yurtdışı kaynaklı yabancı üniversiteler buraya gelen öğrencilere sadece paragözüyle bakacaktır. Zamanla hak etmeden kazanılmış diplomalar her alanda sorun olabilir. Yabancı üniversitelerin kurulduğu ülkelerde nitelikli öğretim üyesinin bulundurmadıkları, eğitimin nitelikli yapılmadığı sıkça biliniyor. Ayrıca ülkemiz öğrencilerinin vakıf üniversitelerini tercih etme oranı şimdiden özel üniversiteye tercihin düşük düzeyde kalacağını gösteriyor.
Türkiye’nin şu andaki Yükseköğretiminde yabancı ve özel üniversite sorunu yok, eğitim ve araştırma kalitesi sorunu bulunmaktadır.”
‘Üniversitenin temel sorunu özerkliktir’
“Üniversitelerin temel sorunu özerk ve demokratik olması eğitim ve bilimsel araştırmada daha nitelikli hale gelmesidir.
“Özerklik” yükseköğretim kurumlarının kendi bilimsel, yönetimsel ve bütçeleme işleyişine ilişkin kararlar almada ve eğitim, araştırma, dışa yönelik çalışmalar ve ilgili diğer faaliyetlerde kendi politikalarını oluşturmada devlet ve toplumun diğer bütün güçleri karşısındaki bağımsızlıkları anlamına gelir. Bilim üretmenin temel koşulu ve güvencesi özerkliktir. Otoritelerin etkisi altında özgür bilim yapılmayacağı için özerklik şart. 1965 yılında yayınlanan Dünya Üniversite Birliği tarafından yayınlana Yükseköğretim Kurumlarının Özerkliği ve Akademik Özgürlük Üzerine Lima Bildirgesinde belirtildiği üzere “Akademik özgürlük”, akademik topluluk üyelerinin araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma veya yazma yoluyla bireysel ya da birlikte bilgi edinme, geliştirme ve aktarma özgürlüğüne sahiptirler. Üniversiteler tarihi temelde özerkliğe dayanır. Bunca uğraşıdan sonraeğerüniversiteler hele bizim gibi halen güçlü üniversite ilkelerinin oluşmadığı toplumlarda özerkliği elinden alınacak üniversiteler çok ciddi ve belki de telafisi mümkün olmayan bir yola girmiş olacaklardır. Çok dikkatli olunmalıdır.”
‘Yeni yasa özerklik beklentilerini karşılamıyor ve Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasından uzak görülüyor’
“Yasada öne çıkan ilk intibalar temelde üniversite konseyleri ve buna bağlı olarak rektör ve dekan atamalarını kontrol etme eksenine oturulmuş bir yasa önerisi. YÖK Yasası ülkemizde kurulduğu günden bugüne 30 küsur yıl geçti ve ciddi eleştiri almakla kalmadı, ülkemiz eğitim yükseköğretimi çalışamaz hale geldi. Türkiye üniversiteleri bilimsel gelişmelerin gerisinde kaldı ve halen ilk 500 sıralamasında kalan bir üniversitemiz yok. Eğitim ve bilimsel araştırmalarımızın kalitesi ortada. Ülkenin birinci derecedeki en ciddi sorunu olan özerk üniversite talebi yasada karşılanmamış. Sınırlı derecede esneklikler içeren yasa taslağı yeni tartışmaları doğuracak gibi görülüyor.
‘Üniversitelerin sorunu yalnızca Rektör belirleme değildir’
“Üniversite konseylerinin kurulması mevcut hali ile gerçekçi olmadığı ve üniversitelerin sorunlu yönetim anlayışını daha da ağırlaştıracak ve çalışamaz duruma getirecektir. Bu şekli ile yönetici belirleme şekli sübjektif sonuçlar doğuracağı için yarın bir başka iktidar döneminde başka bir eleştiri konusu olacaktır. Yükseköğretim siyaset üstü ve üniversitelerin liyakatine dayalı her yönü ile özerklik ekseninde kalmalıdır. Yeni yasaya ve reforma öncelikle ihtiyaç var ancak yasanın üniversite ve ilgililerin daha geniş katılımı ile sağlanmalıdır.
Üniversitelerin yeni baştan bir atölye çalışması ile görüş toplayıp, ülkemize özgü geçmiş deneyimleri ve sorunları da dikkate alarak ciddi bir üniversiteler yasasını şekillendirmeleri kaçınılmazdır. Dünyada örneği olmayan YÖK türü uygulama yerine bir üst çatı kurum olarak rektörler kurulu koordinasyonu sağlamak için oluşturulabilir. Hepsinden önemlisi üniversiteler özerk olmalı ve hesap vermelidirler. Hesap vermeyen, niteliği olmayan ve başarılı olamayan üniversite kendi sorununu kendisi çözsün.
Türkiye’nin halen kendi içinde batılı anlamda bir yasa çıkaracak birikimi var. Yeter ki isteyelim yeter ki siyaset üniversiteden uzak dursun. Özerklik olmadan ülkemiz yükseköğretimi arzu edilen yapılanmaya kavuşamaz.”
Orta Doğu Öğretim Elemanları Derneği, ODTÜ Mezunları Derneği ve Eğitim-Sen’in ise yasa hakkında ortak görüşü şöyle: “Bu metnin tartışılmaya ve geliştirilmeye elverişli bir çalışma oluşturmadığını düşünüyoruz. Türkiye’de yüksek öğretimin sorunlarına çözüm getirme çalışmasının içerik bakımından çok daha sağlam ve kapsamlı olması, daha katılımcı biçimde hazırlanması, aceleye getirilmemesi gerekiyordu.”
Metinde ortaya konulan taslak çerçevesine şu ana gerekçelerle karşılar:
– Metinde, üniversite kavramının en temel, en geniş anlamı, toplum ve üniversite arasındaki ilişkinin ne olması gerektiği belirsizdir. Metin bir reformun amaçlandığını belirtmekte, ancak bu reformun hangi sorunlara çözüm getirmesinin hedeflendiği açıklanmamaktadır. Böyle bir çalışmanın öncelikle üniversitenin ne olduğu konusunda sağlam bir anlayışa dayanması gerekir.
– Metinde akademisyenler, öğrenciler ve üniversite çalışanları hiçbir şekilde ele alınmamakta, yalnızca kurumsal düzeyde yönetim kurumları tanımlanarak 1982’den bu yana her ortamda eleştirilen merkezi ve üniversiteler üstü yapılanma, kimi işlevleri değiştirilerek de olsa korunmaktadır.
-Serbest rekabetçilik taslağın temel stratejisi olarak alınmıştır. Oysa bu kavramın ülkeleri ekonomik-toplumsal-çevresel ve giderek küresel düzeyde yıkıma götürdüğü, bugün kapitalizmin en köklü olduğu Batı dünyasında bile en saygın strateji ve düşünce kuruluşlarınca kabul edilmektedir.
-Taslakta üniversitelere mali özerklik getirildiği ileri sürülürken, idari ve akademik özerklik önerilmemektedir. Mali özerklik yalnızca üniversitelerin şirketleştirilmesi anlamında ele alınmaktadır.
-Yükseköğretim kurumlarının farklı özellikler göstermesi, dolayısıyla çeşitli yapı ve işleyiş biçimlerinin uygun olması doğaldır. Ancak bu merkezi ve belirsizliklerle dolu taslak yükseköğretimi bireyler ve kurumlar olarak ayrışmalara, içinden çıkılmaz kargaşalara götürecektir.
-Kimi üniversitelerde “Üniversite Konseyi” adı altında getirilmesi düşünülen mütevelli heyet yapısının, özerkliğe doğrudan engel olacağı; işletilebilirliği olmadığı ve gerçekçilikten uzak olduğu, yalnızca üniversiteleri şirketleştirme anlamını taşıdığı açıktır.
-Özlük haklarında yaratacağı ayrımcılık nedeniyle, üniversite çalışanlarının olumsuz etkileneceği açıktır.
(T24)