Uzaklarda bir yerlerde “O”nun türküleri çalıyor
Doğukan Manço ile geçmişten bugüne yolculuk…
Nasıl bir çocukluktu sizinkisi?
Benim çocukluğum hızlı ve aileden ayrı geçti. Babam genelde yurt dışındaydı ara sıra annemi de alıp giderdi. Annemin anlattığına göre dönem dönem babamızı kıskanıp ona küsermişiz. Zannedersem onun yokluğunun verdiği etkiyle, diğer çocuklara olan samimiyetini kıskanırmışız.
Babanızı kaybettiğiniz o zorlu günler sonrası nasıl bir psikoloji ile yol aldınız?
O zorlu günlerden sonrasını ne siz sorun ne ben söyleyeyim. O günden itibaren biz halkın bir parçası olduğumuzu anladık. “Manço Köşkü”nün arka kapısı açıktı ve insanlar dilediği gibi evin içine girip çıkıyorlardı. Aynı zamanda ben o evde yaşıyordum. Sabah okula giderken kapıdan içeri giren ziyaretçilerle yan yana geçiyordum. Herkes evin duvarlarına sevgilerini aktaran yazılar yazıyordu. İlk iki senem çok zor geçti, bunun üzerine annem bizi Türkiye’den bir müddet uzaklaştırma kararı aldı.
Ne zamandır Amerika’dasınız?
Amerika’ya ilk New Jersey’de FDU’a lisan eğitimine gelmiştim daha sonra Türkiye’ye döndüm sonralarında İngilizcemi daha da geliştirmek için bir danışmanlık ajansının yardımlarıyla Washington eyaletindeki Edmonds Community College (EDCC)’a girdim. Oradaki şartlara alışamayınca kendimi tam ters istikametteki Florida eyaletinde buldum. Birkaç kez yer değiştirdikten sonra, sanırım burada yapabileceğimi düşünmüş olmalıyım.
Washington’dayken en büyük merakım otomobillere olan ilgimin de etkisiyle makina mühendisliğine başlamıştım. Eyalet değiştirdiğimde derslerimin transfer olmaması sonucu eğitime yeniden başlamak zorunda kaldım, aksi taktirde kredilerimin sayılacağı başka bir okul ya da eyalet bulmam gerekecekti. Bu sebeple mimarlığa başlayıp şehir bölge planlama olarak eğitimi bitirdim. Yani yaklaşık altı senedir Amerika’da bulunuyorum.
Florida Türk Radyo’su fikri nasıl ortaya çıktı?
Florida Türk Radyosu esasında bizim aramızda eğlence maksatlı kurulmuştu. Sevi Sarı Hanım: “Neden Amerika’da radyomuzu açtığımızda Türkçe müzik dinleyemiyoruz?” derken, konu daha da gelişti ve Türkçeden uzak kalan Türk vatandaşlarına, gerek çocuklara eğitim olsun, gerek espiritüel gerekse de milli değerlerimizi korumak maksatlı bir çok yönde fikirler üretildi. Sevi Hanım’ın merakı üzerine kurulan bu radyo fikri benim de yaptığım programımla çok ciddi bir ilgi görmeye başladı. Yaklaşık iki ay sonra sevgili babam Barış Manço’nun “9. Anma” yılına denk gelen “3 Şubat Barış ve Sevgi Günü” adındaki programla 48.000 internet ve FM bandından sayısını bilmediğimiz yoğun bir dinleyici kitlesine ulaştık. O zamana kadar hafta sonları internet üzerinden 48 ülkeden aşağı yukarı 18.000 dinleyicimiz olduğunu öğrenince, dedik ki: “ Yahu biz galiba güzel ve başarılı bir iş yapıyoruz” ve çok ciddi hız kazanmaya başladık. Kendi çapında yöresel beşyüz kişinin dinlediği bir radyoyken benim de çalışmalarımla Florida’ya, ordan da tüm Amerika’ya atılmayı düşlediğimiz bir hedef haline dönüştü radyomuz.
7 gün 24 saat FM bandından canlı yayın
Çıtamız bu kadar hızlı yükselirken çok kısa zamanda uydu yayıncılığı ile tüm Amerika’ya yayılıp Amerika’nın yerel radyosu olmayı da kısa vadede en büyük hedeflerimizden biri haline getirdik. Bugüne kadar radyomuz kendi ayakları üzerinde durdu ama hedefler büyüdükçe destek ihtiyacı da arttı, dolayısıyla bu ay sonundan itibaren yayınımızı 7 gün 24 saate çıkartıp çeşitli desteklere de kapılarımızı açacağız. Bugüne kadar radyomuza sadece üç kere reklam almıştık ancak bazı şeyler yeni yeni oturdu ve artık ben de Sevi Hanım da kendi programlarımız için sponsorluklara başvuracağız.
Türkiye’deyken radyoculuk deneyiminiz var mıydı?
Benim radyoculuk geçmişim lise yıllarımda başladı. Marmara Radyo Televizyon Gazetecilik Anadolu Teknik Lisesi’nde üç sene boyunca aldığım eğitim süresince okulun radyo stüdyolarında programcılık yaptım. Aynı zamanda Kiss FM’de staja başlamıştım. Daha sonra Amerika’ya gelişimle radyoculuk sektörüne ara vermek zorunda kaldım.
Programınız hakkında okuyucularımıza biraz bilgi verebilir misiniz?
Ben programlarımı babamın şarkılarıyla açıp onunla kapatıyorum. Genelde gündemi takip eden espirili, sosyal mesajlar içeren şen şakrak kimi zamanda ciddi konuları ele alan bir konuşma programı. Konuşmalar arasında daha çok hareketli Türkçe pop müzikleri çalıyorum. Yorumlar bugüne kadar hep olumlu yönde gelişti. Dinleyicinin Barış Manço adına ve dolayısıyla onunla ilgili olan her türlü aktiviteye büyük sempatisi var. Bu da beni olumlu etkiliyor.
Sevgili Barış Manço programınıza konuk olsaydı ilk sorunuz ne olurdu?
Sevgili Barış Manço konuğum olsaydı zannedersem mikrofonun başına onu oturtur, ben onun konuğu olmak isterdim. Eminimki o program herşeye bedel olurdu. ‘Hmmm! Torunu olsaydı adını ne koymak isterdi’ diye sorardım belki.
Kendisinin en beğendiğiniz şarkısı hangisi?
Kendisinin en beğendiğim şarkısı için yüz tane parçayı söylemem lazım ama hangisinden başlayacağımı bilmiyorum sorun orda…. Ne ola yar ola, Alla beni pulla beni, Al beni, Kazma, Lahburger… aslına bakarsanız herkesin duyduğu o büyük klasiklerin dışında gizemli kalmış eserlerini daha çok beğeniyorum sanırım.
Önemli bir ismin oğlu olarak vitrinde olmak zordur eminim, iletişim sektöründen olan insanların her an ulaşmak isteyeceği bir isim olarak hissettikleriniz nelerdir?
Barış Manço’nun oğlu olarak sizinle paylaşmak istediklerim ne bu sayfalara sığar ne de ömür yeter anlatmaya… Keşke imkan olsa da insanlar o duyguyu yaşayarak bana hak verseler, neler hissettiğimi ne kadar yoğun duygular yaşadığımı anlayabilseler…
Böyle bir ismin oğlu olmak çok gurur verici ama bir o kadar da ağır bir yük… Barış Manço’nun oğlu olarak neler yaşadığımı sizinle paylaşayım; bugüne kadar istisnasız her kişi ama her kişi Barış Manço’yu ne kadar sevdiğini ve onu ne kadar özlediğini anlattı. Bir tek allahın kulu da aksini söylemedi. Bugün yedi yaşında bir çocuğun onu görmeden ne kadar çok sevdiğini söylemesi bana gözümden yaş getirecek kadar büyük bir gurur yaşatıyor. Bu duygunun başka bir tarifi olamaz. Bu gururu yaşamak için bazen geriye dönüp bakıyorum, hayatımda ne zorluklar yaşadım, ne güçlükler çektim babamın vefatından sonra diye, sonunda diyebileceğim tek bir cümle var; yaşadığım zorluklar dahil olmak üzere her saniyesi helal olsun.
Son zamanlarda yine gündeme gelen olaylarla ilgili bizi bilgilendirebilir misiniz?
Biliyorsunuz ki Barış Manço vefatından üç hafta kadar önce Aksüt ailesi ile ortak olduğu şirketin aldığı borca kefil oldu. Bu borç Barış Manço’nun vefatından sonra Aksüt ailesi tarafından tahsil edilip tamamıyla Aksüt ailesinin kontrolünde kulanılıp ödenmemesi üzerine, Halk Bankası kefilin üzerine yanı Manço ailesinin üzerine gelerek tüm mal varlığına el koydu. Yaklaşık 800.000$ borç karşılığı Manço ailesinden $6,5 milyon değerinde mal tahsil ettikten sonra hala Manço ailesini temerrut faiziyle $1,5 milyon borçlu göstermekte.. Barış Manço ve ailesi bunları hiç bir zaman hak etmedi. Barış Manço kırk yıllık sanat hayatını Türk halkına adadı. Bu insan halka mal olmuş bir insan. İnanın bana iki elin ön parmağı kadar yoklar bu yer yüzünde ve biz ailesi olarak son kanımıza kadar onu yaşatmak için uğraşırken, devlet bankası olan Halk Bankası bir yandan bacağımızı kesip engel olmaya çalışıyor. Birilerinin bize yardım etmesi gerekiyor, bunun üzerine Başbakan Erdoğan’a mektup yazıp yolladım. Devletin, devlet sanatçısına sahip çıkmasını istiyorum…
Başbakandan mektubunuza yanıt aldınız mı, ya da kendisini temsilen birilerinden?
Başbakandan ya da temsilcilerinden mektuplara yanıt alamadık, dileriz ki basın aracılığı ile de duyurmuşuzdur sesimizi.
Gelecekten beklentileriniz?
Gelecekten beklentilerim çok yönlü, babamla ilgili derseniz, onun yaşatılması gelecek nesilere aktarılması için büyük düşüncelerim var.
Manço’nun başbakana yazdığı mektup
(Turkish Journal)