Bir göç gerçeği: ’18 Paralel’..

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Esin Büyükyıldırım ve Ozan Özbanazı’nın, “21. yy’da göçmen çocukların sorunları neler?” sorusu ile yola çıktıkları film “18 Paralel” 11 Kasım’da Cincinati Üniversitesi’nde, daha sonra da UCSD’de gösterilecek.

Esin Büyükyıldırım ve Ozan Özbanazı’nın, “21. yy’da göçmen çocukların sorunları neler?” sorusu ile yola çıktıkları film “18 Paralel” 11 Kasım’da Cincinati Üniversitesi’nde Amerikalı izleyicilerle buluşuyor. Sonrasında da UCSD’de gösterilecek. New York’ta düzenlenen birkaç festivalin komitesi ile de iletişimde olan yönetmenlerin filmi Almanya’da ve Türkiye’de Türk olmak arasında fark olup olmamasının arayışını belgeliyor.

Semih 18 yaşında Almanya’da doğup büyümüş Türkiye kökenli bir genç. Alman okuluna gidip günlük yaşamında Almanca konuşmasına rağmen aile içinde Türk gelenekleriyle büyümüş. Türk pasaportu taşıyor. Bir değişim programında tanıştığı arkadaşı Tamer İstanbul’da yaşıyor ve Alman Lisesi’nde eğitim görüyor. Yaz tatillerinde Almanya’ya gitme fırsatı bulmuş. İki gencin İstanbul’da buluştuğu filmde gençlerin yaşamları, amaçları, hayalleri arasındaki farklılıklar ve benzerlikler ortaya konuyor.

Filmin yönetmenleri Esin Büyükyıldırım ve Ozan Özbanazı ile  görüştük…

Bu filmde cevapları ararken sordukları ilk soruyu merak ediyorum…
“Almanya’da Türk olmak ve Türkiye’de Türk olmanın farkı? Yani göçmen olma ve vatanında yaşamanın farkı” diyorlar.

Kendisi için film yapan bir kuşağın varlığından söz ederken, bu filmle bu çizginin dışında yer aldıklarını düşündüğümü belirtiyorum.
Artık yaşadıkları toplum ve çevre için sorumluluk hissettikleri bir yaşta olduklarını, insanın gördüğü ve yaşadığı sorunları başkalarına da anlatmak istemesi gerçeğine değiniyorlar ve ekliyorlar: “Bizim belgeselimizde bir azınlığın sorununu toplumun geneline anlatma durumu da var.”

Almanya’da yaşayıpta Türkiye’den Almanya’ya göç eden Türklerin hikayesinden etkilenmeyen kişi azdır sanırım. “Gurbetçilik teması, üzerinde çok durulan bir konu, sizin filminiz hangi konuda farklı?” diye sorduğumda ise cevapları net:
“18 Paralel aslında bir gurbet filmi değil. Çünkü Semih Almanya’da doğup büyümüş, her ne kadar Türk pasaportu olsa da Türkiye’de hiç yaşamamış bir genç. Yani gurbetçi gibi doğduğu yerlerden uzak vatanına özlem duyarak yaşamıyor. 21. yy’da göçmen çocuklarının bambaşka sorunları var. 18 Paralel bunu yansıtıyor sanırım. Görünüşüyle farklı olmak, diskoya alınmamak mesela. “Bunlar ne ki?” diye düşünebilirsiniz; ama bunlar zamane gençliğinin en temel sorunları. 18 Paralel’in bir özelliği de göçmen olmakla kendi ülkesinde yaşamayı karşılaştırmalı olarak sunması. Aslında göçmen olma sorunu göçmen olamama durumuyla birlikte var. Doğduğu yerden başka hiç bir yerde yaşamayanlar göçmenlik duygusunu anlayamıyor. Bunu biz de anlamıyorduk. Belki bu film karşılaştırmalı olduğu için göçmenlik duygusunu hiç tatmamış kişilerde de bu duyguya dair bir şeyler bırakır.”

Peki filmin adı neden 18 Paralel?

Film 18 yaşındaki iki gencin paralel öyküsünü anlatıyor. Her ikisi de Türk ve arkadaş olan bu gençlerin yaşam mekanları, arkadaş çevreleri, aile ortamları birbirinden çok farklı; ancak paralel kesmelerle gençlerin yaşamları birbiri içine sokuluyor. Almanya’dan Türkiye’ye, Köln’den İstanbul’a bazen mekan geçişleri belirsiz bırakılsa da 18 yaşındaki bu iki gençle iki farklı ülkede yaşamanın koşulları ortaya konuyor.

Projenin hayata geçmesi ne kadar sürdü?

Proje toplamda 1 yıllık bir proje. 4- 5 aya yakın konu geliştirme aşaması sürdü. Paralel olarak yürüttüğümüz danışmanlarla görüşme, projeye destek bulma, ekibi oluşturma ise yine bir 4 ay sürdü. Almanya’daki çekimler 1 aya yayılırken Türkiye’de 15 günlük bir çekim süresi oldu. Kurgu süreci geceli gündüzlü çalışmayla 5 ayı aldı. Bir belgeselin aslında yaratıldığı ortamın tamamen kurgu masası olduğunu da bir kez daha görmüş olduk.

İki aileye nasıl ulaştınız?

Öncelikle Semih’le tanıştık. Almanya’da entegrasyon (uyum) kursları adı altında göçmenlerin ya da göçmen çocuklarının katıldığı çeşitli kurslar düzenleniyor. Bu kurslarda eğitmenlik yapan ve aynı zamanda da Köln Radyosu’nda çalışan bir arkadaşımız vardı. Onu da projeye dahil ettik ve onun öğrencilerinden biri olan 15 yaşındaki Sinem yani Semih’in kardeşiyle tanıştık. Almanya’da Türkler hakkında yapılan belgesellerde gösterilmeye alışılan asi ya da yardıma muhtaç Türk portresinden farklı bir yüz arıyorduk. Aslında gerçek olan ve belgesellerde gösterildiği gibi toplumun kenarında yaşamayan bir Türk. Ailesi ve Semih’le tanıştığımız an aradığımız kişinin kim olduğuna hemen karar verdik. Sağ olsun Semih de böyle bir projede yer almayı kabul etti. Tamer’le Semih aracılığıyla tanıştık. Tamer Semih’le bir öğrenci programı için Almanya’ya geldiği sırada tanışmıştı, ikili çok yakın arkadaş olmasa da birbirleriyle e-mail aracılığıyla görüşmeye devam etmişti. Tamer’in İstanbul’da Alman Lisesi’ne gidiyor olması ve Almanya’yla ailevi bir bağlantısı olması belgesel açısından çok önemliydi.

Semih’in kız arkadaşından ailesi haberdar değildi sanırım, tatsız bir durum oldu mu?

Semih’in kız arkadaşını annesi biliyordu, babası ise ilişkililerin ayrıntılarını belki de gerçekten bu filmden öğrendi. Biz zaten bu konuda biraz tedirgindik filmi bitirdikten sonra önce Semih’e sonra annesine izlettik, babasının filmi nasıl karşılayacağı konusunda görüşlerini aldık. Hatta babası filmi ilk defa neredeyse 150 kişinin katıldığı ilk toplu gösterimde izledi. Kendisi daha önce izlemek istememiş. Aslında belgeselin kendisi belgeseli çekilen ailenin yaşamına yeni bir süreç katmış oldu. Semih’in kız arkadaşıyla olan ilişkisi bu belgeselden sonra aile içinde farklı bir boyut almış olmalı.

Sinema yapmak kendi içinde büyük bir iddia… Bu filmi çekerken ne gibi zorluklarla karsılaştınız?

Türkiye’deki bürokrasi bu zorluklardan biriydi. Her iki ülkede de çocukların okuduğu okullarda çekim yapmak istedik. Almanya’daki okul bir hafta içinde bize hayır cevabı verdi, karara saygı duyduk ve çalışmalarımıza devam ettik. Türkiye’de ise Alman Lise’sinde çekim yapmak için hem okuldan hem Milli Eğitim Bakanlığı’ndan izin almamız gerekiyordu. Bu süreç neredeyse 3 ay sürdü. Okul önce olumlu yaklaşıyormuş gibi göründü, Milli Eğitim Bakanlığı okula bir yazı yazıp onların onayını soracaktı. Ancak bunu aylarca yapmadı. İstanbul çekimleri için bizzat oraya gittiğimizde ilgili müdür tarafından neredeyse azarlandık. Alman Lisesi’nden ise birebir görüşmemizde bize olumlu cevap verecekleri imasını alsak da Milli Eğitim Bakanlığı’na olumsuz cevap yazdılar. Yani 1 haftada hayır denebilecek bir süreç 3 ay sürdü ve yediğimiz paparalarla kaldık.

Film daha önce nerelerde gösterildi?

Film Almanya’da önemli bir festival olan Hof film günlerinde gösterildi. Biz bu festivale filmimizi dahi göndermemiştik bizim Türkiye’de olduğumuz bir dönemde festival yöneticisi okula gelip bazı filmler seçmiş, belgesel dalında ise bizimki seçilmiş. Aslında bu gösterim bizi de şaşırttı ve çok sevindirdi. Şimdi de üç dilde alt yazısı olan filmimizi Amerika’daki izleyicilerle buluşturmak istiyoruz.

Almanya’da veya Amerika’da göçmen olmak ne kadar farklı sizce?

Amerika’da göçmen olmanın nasıl olduğuna dair duyumlarımız var sadece ancak Almanya’da göçmen olmak çok zor. Çünkü Almanya’da burada yaşayan 3 milyon Türk’ün yanında tüm Türkiye’yi de temsil ediyorsunuz. Almanya’da yaşayan Türkler veya Türkiye’de yaşayan Türkler adına genel savunma yapmak ya da onları karalamak zorunda kalıyorsunuz. Ve de bunu Almanca gibi yeni öğrendiğiniz bir dilde yapmak zorunda kalıyorsunuz. Burada 4 yıldır oturuyor olsanız bile iyi Almanca konuşmak en temel sorun haline gelebiliyor. Çünkü toplumda buradaki Türklerin Almanca’yı iyi konuşmadığı, öğrenmediği her gün en çok üzerine konuşulan konu.

Sizi çeken, özellikle etkileyen filmlere ve yönetmenlere değinebilir misiniz?

Kubrick– mükemmeliyetçiliği – görüntüleri
Jarmush – filmde yer alan karakterler – bu özellik Coen filmlerinde de var
Lynch – rüyaları filmde ele alma biçimi – gerçekle iç içe geçmesi

Son olarak, önümüzdeki dönemde hangi projeler üzerinde yoğunlaştıklarını soruyorum… 

Kahve falı üzerinden gizemli bir hikayeyi anlatan “Kader” adlı bir kısa film projesine yoğunlaşan Esin Büyükyıldırım: “Kader çok güzel olacağına inandığım bir proje ancak kahve bardağının içinde olup biteni canlandırma olarak vermek istediğim için şimdilik askıya alınmış bir proje. 3 boyutlu animasyon alanında uzmanlaşan Ozan bu projenin animasyonlarını da yapmaya söz verdi. Yani ben topu ona atmış bulunuyorum artık bundan sonra ondan bir girişim bekliyorum” diyor.

Ozan Özbanazi şu aralar daha çok kendisini geliştirme aşamasında çalışmalarına devam ediyor. “Bundan sonraki ilk çalışmam Esin’in Kahve Falı projesinin canlandırmalarını yapmak olacak” diyor.

Birlikte çalışmanın zor bir süreç olduğuna değinen çift: “Herkesin bir görüşü, isteği, kararı var. Tabii bunlar çatışıyor da, işte bu süreçte sesler yükselmeye başlayınca çok sancılı oluyor. Ama tam da bu süreç yaratıcı düşüncelerin ortaya çıktığı bir süreç. İki kişinin beğendiği şey genelde bir kişinin beğendiğinden daha çok herkes tarafından beğenilir oluyor” diyerek; birlikte emin adımlarla başarılı projelere imza atacaklarının sinyalini veriyorlar. Bizlere de onların sinema maceralarını takip etmek kalıyor.

Esin Büyükyıldırım Özbanazı

1978 yılında İstanbul’da doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümünü bitirdi, aynı bölümde yüksek lisansını tamamladı. Almanya’da Köln Medya Sanatları Akademisi Medya Tasarımı bölümünde ikinci yüksek lisansını yaptı. Birleşik Heyecanlar yapım şirketinden sonra Kültür Bakanlığı Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürlüğü stüdyosunda çalıştı. Şu an Batı Alman Radyo Televizyon Kurum’una bağlı Köln Radyosu’nda haber spikerliği yapıyor. Kısa filmlerinden “Zamanın 3 Hali”, 7. Antalya Uluslararası Kısa Film-Video Yarışması Jüri Özendirme Ödülü; “Terk-i Diyar”, aynı festivalde Halk Jürisi Ödülü; “Bir Varmış Bir Yokmuş” ise 25. İFSAK Kısa Film Yarışması En iyi Deneysel Video ödülünü aldı.

Ozan Özbanazı

1977 yılında Köln’de doğdu. 2000’de ODTÜ Endüstriyel Tasarım bölümünden mezun oldu. 2004’te Ankara Üniversitesi Sinema Anabilim Dalında Yüksek Lisans tezini tamamladı. 2007’de Köln Medya Sanatları Akademisi Medya Tasarımı Bölümü’nde ikinci yüksek lisansını yaptı. ODTÜ GİSAM’da araştırma görevlisi olarak çalıştı. Şu an Batı Alman Radyo Televizyon Kurumuna bağlı Set Tasarımı Bölümünde 3 Boyutlu modelleme alanında ve WDR Köln Radyosun’da internet radyoculuğu alanında çalışıyor. Kurban, Muallaktaki Mülteci, Memory Olympos, Transit, Resurrection adlı filmleri çeşitli festivallerde gösterildi. Bir Varmış Bir Yokmuş adlı filmi 25. İFSAK Kısa Film Yarışması En iyi Deneysel Video ödülünü aldı.

Become a patron at Patreon!