Kopenhag’daki İklim Değişikliği Hüsranı
Dün gece imzalanan Kopenhag Mutabakatı, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın önüne geçmek açısından bilim çevrelerinde büyük bir hayal kırıklığına yol açtı.
Çin’in kendi sera gazı emisyonlarının (gazların atmosfere salınım miktarı) kontrolüne karşı çıkması ve ABD senatosunun emisyon indirimine olumsuz bakması dolayısıyla, Kopenhag’dan beklenen katı ve bağlayıcı emisyon sınırlarında anlaşılamadı. Her ne kadar ilk kez tüm ülkeler küresel ısınmanın 2 derecenin üstüne çıkmamasını kabulettiyse de, bu sınırın geçilmemesi için gereken emisyon azaltmalarında anlaşılamadığı için, bu bildiri boş bir taahhüt ötesine geçemedi. Sera gazlarını emen ormanların kesiminin önüne geçilmesi için olumlu gelişmeler sağlandı. Ama iki hafta süren ve 193 ülkenin katıldığı toplantıları, gelişmekte olan ve gelişen ülkeler arasında giderek artan güvensizlik şekillendirdi. Birçok delegasyon, Çin’i anlaşmaları bloke etmekle ve ABD’yi de gereken geç kalmakla, emisyon azaltımında başı çekmemekle ve gereken liderliği göstermemekle suçladı.
Kopenhag sonunda anlaşılan emisyon sınırlarına uyulsa bile, 21. yüzyılda ortalama küresel ısının 3.9 derece artacağı ve bunun da çevresel, sosyal ve ekonomik açıdan birçok felakete yol açacağı tahmin ediliyor.
İklim değişikliği yüzünden dünya kuş türlerinin kaçının yok olacağını ilk kez hesaplayan ve 2008’de çevre bilim dergisi Conservation Biology’da yayınlayan Stanford Üniversitesi Biyoloji Bölümü Çevre Bilimleri Merkezi öğretim üyesi ve Kars KuzeyDoğa Derneği Başkanı Dr. Çağan Şekercioğlu, Kopenhag hüsranı konusunda şunları söyledi: “Ümit edilen, tüm ülkelerin 2050 yılına kadar emisyonlarını 1990’a göre %50 azaltmayı kabul etmesiydi. Ama sadece gelişmiş ülkelerin 1990’a göre emisyonlarını %80 indirmelerinde anlaşıldı. Brezilya, Çin ve Hindistan gibi hızla büyüyen ama hala gelişmekte sayılan ekonomiler de, bunun dışında kaldı. Maalesef Çin’in ayak diremesi ve ABD senatosunun gereken emisyon indirimine karşı çıkması yüzünden, Kopenhag’da beklenen bağlayıcı kararlar alınamadı ve dünyanın en büyük krizi olan iklim değişikliğini durduracak politik irade, bir kez daha gösterilemedi. Gerekli emisyon indirimlerini garantiye alacak olan sözleşmeler, yine başka bir zamana atıldı. Bu da hızla büyüyen iklim değişikliği krizinin giderek kontrolden çıkması demektir. Ayrıca iklim değişikliği ile mücadele için gelişmekte olan ülkelere verilecek yardım konusunda kesin söz verilmemesi ve bu yardımın kaynaklarının tam olarak belirlenmemesi, Kopenhag’daki diğer bir hayal kırıklığı oldu.”
Çin’in, Kopenhag’da kendi emisyon kontrollerinin bağımsız, uluslararası kurumlar tarafından kontrol edilmesine karşı çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekonomisi hızla büyüyen ve enerji kaynaklarının önemli kısmı, küresel ısınmayı hızla arttıran kömür santralleri olan Çin, şu anda dünyada en çok sera gazı salan ülke durumundadır ve dünya karbon dioksit (CO2) salınımının %21.5 Çin kaynaklıdır. Buna rağmen Çin, Kopenhag’da kendi emisyon kontrollerinin bağımsız, uluslararası kurumlar tarafından kontrol edilmesine karşı çıkmıştır. Bu da, Çin’in istediği gibi büyümeye devam ederek, bu büyümenin çevresel faturasını da tüm dünyaya kesmesi demektir. Çin ürünlerinin ucuz olmasının en önemli sebeplerinden biri, Çin’deki çevresel kanunların ve uygulamasının birçok ülkeye göre çok daha zayıf olması ve Çin’deki birçok fabrikanın, çevre temizliği için gereken yatırımı yapmamalarıdır. Bu da, hem Çin’de büyük çevre kirliliği hem de Çin’in sera gazi emisyonları yüzünden tüm dünyada küresel ısınma ve iklim değişikliğinin artması demek oluyor. Çin ise topu ABD’ye atarak, ABD ve AB gibi gelişmiş ülkelerin zamanında hızla gelişerek dünya atmosferine büyük miktarda sera gazı saldıklarını, şimdi ise gelişmekte olan ülkelerin önünü kesmeye çalıştıklarını vurguladı.
Her ne kadar Avrupa Birliği (AB) 2020’deki sera gazı salınımlarını 1990’a göre %30 kesmeye hazırsa da, dünya CO2 salınımlarının %20.2 si ile ikinci olan ABD, aynı süreçte kendi emisyonlarını sadece %3 kesme sözü vermiş. Bu, küresel ısınmayı durdurmak için yeterli mi?
Hayır değil, bu kararlar Çin’e de kendi salınımlarını kesmemek için bahane oluyor. Kopenhag mutabakatında birçok önemli detay konusunda bir anlaşma sağlanamadı ve bunların belirlenmesi 2010’a atıldı. Sera gazlarının salınımlarını sınırlandırmak için bağlayıcı bir hedef belirlenememesi, Avrupa Birliği’nde hayal kırıklığına ve iklim değişikliğinden özellikle olumsuz etkilenecek olan gelişmekteki ülkelerin bloğu G77’de büyük tepkiye yol açtı. Önümüzdeki üç yılda gelişmekte olan ülkelere acil iklim yardımı olarak 30 milyar dolar sözü verildiyse de, 2020’ye kadar sağlanması hedeflenen 100 milyar dolarlık yardım için kesin bir garanti verilmedi.
Küresel ısınma kuşları nasıl etkiliyor?
Dünyanın 1.8 santigradın (derecenin) üzerinde ısınması, yüzlerce kuş türünün tükenmesine yol açacak. Kuşlar en iyi bilinen canlı grubudur ve doğa sağlığının en iyi göstergeleridir. İnsanlar için zehirli olan ve önemli insan sağlığı sorunlarına yol açan böcek ilaclarının kötü etkileri, ilk kez 1960’larda kuşlarda görülmüş, kuşların sayılarının azalmasının böcek ilaçlarına bağlı olduğunu gören bilim adamları, araştırmalarını insanlar üzerinde yoğunlaştırarak, bu ilaçların insan sağlığı için de tehlikeli olduğunu göstermistir. Bu yüzden DDT ve birçok diğer böcek ilacı ABD, Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerde hemen yasaklanmıştı. Kuşlar, iyi bilinmeleri, hassas yapıları ve insanlar gibi sıcakkanlı olmaları nedeniyle, insanlara da zarar veren birçok çevre sorununun ilk habercileridir. 1.8 derecenin üzerinde küresel ısınmanın da hızlanarak artan sorunlara yol açacağının ilk habercisi kuşlar olmuştur. Bilimsel araştırmalar, 2 dereceyi aşan küresel ısınmanın hızlanarak artan felaketlere yol açacağını göstermiştir.
Dünyanın şu anki ortalama ısısı kaç derece?
14 derece.
O zaman, 2 derecelik artışın önemi büyük…
Evet, 2 derece bile olsa, sisteme çok daha fazla enerji girmesi demektir. Bu artan enerji de, ısınmanın direk etkilerinin yanısıra, hava olaylarının şiddetini ve belirsizliğini de arttırarak, daha fazla iklimsel felaketin ortaya çıkmasına yol açıyor. Giderek şiddeti ve sayıları artan fırtına, sel, kasırga, sıcak dalgası, yoğun kar yağışı, kuraklık ve diğer havasal felaketler, meteorolojik sistemlerde artan bu enerjinin bir sonucu.
Bu durum Türkiye’yi nasıl etkiliyor?
Ülkemizin daha sıcak bölgelerinde artan sıcak dalgaları ve kuraklıklar, daha nemli ve serin bölgelerde ve kış mevsimlerinde de artan yağışlar, seller ve fırtınalar olarak kendini göstermekte, İstanbul ve Antalya sellerinin de gösterdiği gibi, giderek artan can ve mal kaybına yol açıyor.
Son olarak sormak istiyorum, “Sera Gazları Emisyon İndirimi” nedir?
Dünya atmosferindeki karbon dioksit (CO2) gibi “sera gazları”, güneşten gelen enerjinin önemli bir kısmını dünyaya geri yansıtarak, dünya atmosferinin ısınmasını ve yaşanacak ısıların oluşmasını sağlar. Bu etki olmadan dünyadaki ortalama sıcaklık 14 dereceden -19 dereceye düşer ve dünya çoğu canlılar için yaşanamaz hale gelir. Endüstriyel Devrim’den bu yana, özellikle de kömür, petrol ve doğal gaz gibi karbon tabanlı yakıtların hızla artan kullanımı, atmosferdeki ortalama karbondioksit miktarını milyonda 270 parçadan, 390 parçaya çıkarmış, bu da sera etkisini güçlendirerek, son yüzyılda dünya ortalama ısısının 0.74 derece artmasına yol açmıştır. Milyonda 350 parçadan daha fazla CO2 miktarının, küresel ısınmaya yol açarak, giderek artan iklim değişikliğine, zararlara ve ölümlere yol açacağını vurgulamıştır. İdeal olarak ısınma hemen durdurulmalıdır ama dünyanın ekonomik gidişatına bakıldığında, 2 derecelik bir ısınmaya artık kesin gözüyle bakılmaktadır. Kopenhag Mutabakatı sonucu kabul edilen emisyon sınırlarında bir değişiklik olmazsa, atmosferdeki CO2 miktari milyonda 770 parçaya çıkararak yaklaşık 3.9 derecelik ısınmaya yol açacaktır. İki derecenin üzerine çıkılmaması için hızlı, kesin ve bağlayıcı emisyon indirimlerine geçilmeli, fabrika, araba ve evlerin enerji kullanım verimi arttırılmalı, tüketim ve üretim azaltılmalı, kömür ve petrol gibi karbon sağlayan enerji kaynakları yerine güneş ve rüzgar gibi sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçilmelidir. Bu şekilde atmosfere salınan sera gazlarının miktarı kritik sınırların altında tutulacak ve küresel ısınmanın kötü etkilerinin önüne geçilebilecektir.
(Turkish Journal)