Usta sanatçı Ömer Faruk Tekbilek, San Diego’lularla buluştu
13 Nisan’da Santa Monica’da başlayan konser ayağının ikincisi San Diego’da gerçekleşti. WorldBeat Cultural Center’da gerçekleşen konser ilgi gördü. Sanatçı, sırasıyla Santa Barbara, San Rafael, Berkeley ve Santa Cruz olmak üzere California’daki konserlerine devam edecek.
Konsere gelenler Ömer Faruk Tekbilek’i dinlerken 2,5 saatliğine de olsa başka bir enerjiyle coşup, günlük tasalardan uzak, ruhlarını dinlendirircesine müziğin tadını çıkardılar.
Ömer Faruk Tekbilek’e Chris Rosser klavyede, Antony Mazzella gitarda, Chris Wabich ve Murat Tekbilek vurmalı çalgılarda eşlik etti.
ATASC-SD, konseri destekledi. Konsere katılan başkan Arzu Kürkoğlu “Ömer Faruk Tekbilek’in bir Türk sanatçısı olarak, dünya çapında başarılı olmasından gurur duyuyoruz. Güney California’daki konserler serisini Türk Amerikan toplumu ile paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz” dedi.
Bütün toplumların kardeşliğini, bütün kültürlerin iç içe olduğunu ve sadeliğın en yüce hayat felsefesi olduğunu insanlara duyurmayı kendisine misyon edinen sanatçı ile konuştuk.
“Müziğe 9 yaşında başladım”
Aslen Adana’lı. 12 yaşında profesyonel çalmaya başlayan sanatçı ritimlerle, makamları ilk, yuva saz evinde öğrenmiş.
1967’de 16 yaşındayken İstanbul’a gelmiş. Orhan Gencebay’la tanışmış, Ahmet Sezgin’in kavalcısının askere gitmesi sebebiyle kavalcı olarak hemen işe başlamış. “10 sene Orhan Gencebay’ın yazıhanesinde beraber geçti. Orhan abi ağacın gövdesidir.” diyor Tekbilek.
Müziğe hangi enstrümanla başladınız?
“Bağlama ve ney ile başladım. Öncesinde de kaval var tabii. Bu aynı “ney” gibidir üflemesi, her ses bir parmak, zurna gibi, diatonic derler do- re-mi-fa-sol-la bunda yarım ses yoktur. Yarım sesi biz veriyoruz. Bağlamada öğreniyordum makamları buna uyguluyordum. Sonrasında ney’e geçince kolay oldu. Ney’de yarım sesler de var. Makamları çalmak ney’de kolaydır ama kavalda çok zordur. İstanbul’a gelince ritimci oldum. Burhan baba “hangi enstrümanı çalarsan çal, aslında hepimiz ritimciyiz. Vurmadan ses çıkmaz. Ritim olmadan ses olmaz. Vuracaksın ki ses çıkacak” derdi.
Amerika
“1971’de 20 yaşındayken “Türk Klasik Folklor” grubunun bir üyesi olarak ilk defa Amerika’ya adım attım. Muzaffer Akgün’e çalıyordum. Şadan Adanalı bir de Selim Diran vardı. Konser sebebiyle geldik, eşimle tanıştım. Askerlik sonrası 1976 yılında Amerika’ya yerleştim. Westchester’da yaşıyorum.”
Zorlu geçen yıllar
“Middle Eastern Band kurdum burda. Belly dance festivallerine giderdik. Ortadoğu’dan ezgiler çalıyordum. Başka ortam yoktu o zamanlar müzik yapmak için. Workshoplara, seminerlere çağrılıyorduk. Dört tane plağım oldu. 1979 falandı. Birinci plağımız dört ödül aldı. Fabrika’da çalıştım 17 sene. Kart bastım. Hafta sonları müzik yapıyordum. Amerika’da bir işe sahipseniz arkasından herşeye sahip olma şansını yakalıyorsunuz. Uzakta olmam bana kendi kültürümü, kendi özümü, nereden geldiğimi daha çok taktir etmeme sebep oldu. Uzaktayken sahip olduğun güzeliklerin kıymetini daha iyi biliyorsun. Ne kutlu bir ülkemiz, zengin bir kültürümüz varmış diyorsunuz.”
Mevlevi şeyhi Neyzen Aka Gündüz Kutbay’la tanıştıktan sonra sufi müziğe ilgi duymaya başlar. Bunda ilkokuldan sonra İmam Hatip’e altı yıl devam etmesinin de etkisi olur. Okulu bırakır ama okumayı bırakmaz. Sonrasında İsmet Şiral – klarnet,saksafon, Burhan Tonguç – davul olmak üzere farklı tarzda soundlarla tanışan Tekbilek gelecekte dünya çapında saygın bir müzisyen ve virtüöz olarak tanınmasını sağlayacak olan soundunu yaratmaya başlar.
1988 tarihinde ünlü prodüktör Brian Keane ile tanışmasıyla tüm yaşantısı değişir.
“Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatının çekildiği bir fim için Brian Keane müzisyen arıyordu. New York Metropolitan Museum of Art’ta sergilenecek olan “Muhteşem Süleyman” sergisi ve filmi için birlikte çalışmaya başladık. Bu çalışmayı Fire Dance (1990) Beyond The Sky (1992) Fata Morgana (1994) albümleri takip etti. Dördüncü albüm Whirling (1994) ‘den sonra artık Ömer Faruk Tekbilek ismi tanınıyordu. Sonrasinda Mystical Gardens (1996) Cresent Moon (1998) One Truth (1999) Dance into Eternity (2000) Alif (2002) ve son olarak Tree Of Patience (2006) çalışmalarına imza attık.
“Sufizm ve müzik birbirine sarılmış ve iç içedir. Çalmak dua etmek gibidir”
“Sufilerin islami anlayışı daha toleranslı olduğu için katı ortadoks bir anlayış yok bizde. Kimisi şeriatı uyguluyor ama bizim mesajımız farklı. Daha insancıl, daha hoşgörülü. Sufiliği islamiyete yorarlar ama aslında islamiyetle belirginleşmiş olsa da sufilik bütün dinlerin özünde var. Sufiliğin özeti benim anladığım kadarıyla yaradana hayranlıktır ilk önce, ikincisi yaradılanları sevmektir yaradandan ötürü. Onun için herkese anlayışla bakar sufi, kimseyi kınamaz, herkesi olduğu gibi kabul eder. Sufi kendiyle uğraşır Allah’la kendi arasında. Örnek olmaya çalışır. Onun ağzı kapalıdır söylemez, davranışlarıyla, gülüşüyle anlaşır insanlarla. Hz. Mevlana gibi insanlara anlatır, “gel neysen gel, puta tapıyorsan bile gel” der. Hz. Mevlana onu çok güzel uygulamış. Öncesinde sufileri hep idam etmişler, aforoz etmişler.”
“Dinleyiciler müziğinizi nasıl yorumluyorlar?” diye soruyorum
“Dinleyici mesajı aldığını söylüyor” diyor Tekbilek. “Dinlerin beraberliğine inanıyoruz. Allahın dini birdir, birden gayrısı insanların dinidir. Allaha inanmak ve tüm insanları ayırmadan sevmektir esas olan. 72 millete bir gözle bakmayan, bizden değildir der, herkese aynı bakacaksın. Canlıların hepsini yaradandan ötürü seveceğiz. Samimiyetimizi görüyor dinleyiciler. Workshop’larda çaldığımız enstrümanları tanıtıyoruz. Baya severek katılıyorum bu tarz çalışmalara. Hikayeler paylaşıyoruz” diye ekliyor.
“Hoş ve duru zihinle yola çıkmalıyız”
Son olarak “İnsanlarla paylaşmak istediğim bir şey var” diyor Tekbilek: “ Hayatta başarılı olmak için, yahut mutluluğu bulmak için doygun olacaksın. 17 sene fabrikada çalıştığım zaman, onun farkına vardım. Herkes meşhur olma telaşında, gelecek kaygıları var her meslekte. Ben bunu futboldaki gol atmaya benzetiyorum kendimce. Futbolda gaye, kaleye gol atmaktır gibi görünür. Kale orada, siz buradasınız. Ne zaman kaleye ulaşacağım demeyeceğiz, topla oynamanın zevkine varacağız. Hayatta mutlu olmanın sırrı, yaptığınız işi keyifle yapacaksınız. Hedef yüzünden içinde bulunduğunuz anı kaçırmamalısınız. Düşüncelerle kendimizden uzaklaşıyoruz. İçimizi dinlemeliyiz. En son okudum çok hoşuma gitti. “Surumuz Allah’ın tahtıdır. Boş bırakalım ki otursun.”
Sanatçıya www.omarfaruktekbilek.com ulaşarak detaylı bilgi alabilirsiniz.
(Turkish Journal)