“İBB seçimlerini İmamoğlu kazanırsa muhalif aktörlerin hemen hepsi için iyi olacak”

Yerel seçim öncesi Le Moyne Üniversitesi (ABD) Siyaset Bilimi Öğretim üyesi Dr. Yunus Sözen ile görüştük. Sorularım ve kendisinin yanıtları şöyle:

  • Ulaş Bayraktar, “Allah Allah, Kim (Kime) Kazandıracak” başlıklı yazısında kentlerin adil, demokratik, güvenli bir şekilde yönetilemediğine değindi. O yazı çerçevesinde size de sormak isterim: Kentlerin kaderleri belli mi aslında? Yöneticiler göstermelik mi?

Zor bir soru, elbette belediyelerin rant paylaşımı konusundaki etkisi var olan düzende önemli bir yer tutuyor. Ayrıca, kentleri etkileyen büyük dönüşümlerde, Türkiye’nin merkezi yapısı ve merkezdeki otoriter rejimi düşünülürse, belediye başkanlarının alanı iyice daralıyor. Örneğin, İstanbul’daki yaşamı, ekonomiyi, hizmet ağını ciddi etkileyen uluslararası göç konusunda, belediyenin etkisi kısıtlı. Böyle konularda, merkezi iktidarın, göç, vatandaşlık ve turizm politikalarından, Avrupa Birliği’nin çıkarlarına, oradan uluslararası çatışmalara ve hukuka uzanan bir dizi yapısal veya belediyeyi aşan siyasal faktör belirleyici oluyor. Ama yine de böyle bir konuda bile marjinlerde etkisi olabilir bir belediye başkanının.

“Yöneticiler göstermelik mi?” sorusuysa biraz daha farklı aslında. Yöneticiler göstermelik değil, özellikle büyük kentlerin belediye başkanları, ülke siyasetini etkileyen aktörler. Örneğin, Türkiye gibi kapsayıcı ve uzun süredir devam eden otoriter bir rejimde, alternatif muhalif liderliğin belki de en önemli kaynağı yerel iktidar alanları. Geniş kitlelere, yıllardır merkezdeki iktidardan uzak olan muhalefetin de “yönetebileceğini” gösterebileceği bir alan. Ayrıca, lafla, sözle, kampanyayla aşmak çok zor olan iktidarın işine yarayan kültürel veya siyasal kutuplaşmaları, insanlara hizmet götürerek aşabilmesini sağlayabilecek bir icraat makamı. Bunlara ek olarak, Türkiye gibi kültürel ve ekonomik dışlanmışlıkların iç içe geçtiği sağ otoriter rejimlerde, muhalif yurttaşlara sınırlı da olsa nefes alma imkânı da tanıyan bir güç alanı. Onun için özellikle büyükşehir yönetimleri, siyaseten önemli pozisyonlar ve kimin yönettiği önemli.

  • Siyasi partilerin aday belirlemedeki ilk öncelikleri neler?

Bazı demokrasilerde partilerin aday belirleme yöntemleri kanunla belirleniyor, ancak çoğu demokraside aday belirleme yöntemi partilere bırakılıyor. Aday belirleme yöntemleri de, belirlenen adayların özelliklerine etki ediyor. Türkiye’de genelde dışlayıcı yöntemler kullanılıyor, yani parti lideri veya seçici kurullar tarafından belirleniyor, önemli yerel aktörler de bazen öne çıkabiliyor.

Buradaki önemli bir ayrım, seçim bölgesinin rekabetçi mi yoksa garantili mi olduğu. Belli seçim bölgelerinde, kazanması kesin olan partilerin adaylıklarında, parti içi hizipler ve gruplar arası güç dengeleri, ya da rant paylaşımı gibi konular daha önemli oluyor. Seçim rekabetinin olduğu bölgelerdeyse, adayın oy potansiyeli, kazanabilme kapasitesi, kampanya ve kaynak mobilizasyonu kapasitesi de önemli hale gelmeye başlıyor. Özellikle siyasette kişiselleşmenin genel artışı düşünülürse, tek kişilik pozisyonlar olan belediye başkanlığı seçimlerinde, rekabet olan bölgelerde, partilerin, bu iyi/kazanabilir aday özelliğine dikkat etmeleri doğal olandır. Burada bir not olarak söylemek isterim, otoriter bir rejimde, başkanlık seçimlerinde, muhalefetin en zayıf adayı olan Kılıçdaroğlu çevresindeki toplaşmış siyasal çıkarların ve kanaat teknisyenlerinin yaptığı “aday önemli değil, önemli olan sistem kampanyası”, ender görülecek sorumsuzlukta, akla zarar bir kampanyaydı.

Konumuza döneyim, aday belirleme süreçlerinde bazen farklı kaygılar da öne çıkabiliyor. Örneğin bence, Kurum’un adaylığında karar kılınmasında, “icraat, imar konularında becerikli aday çerçevesiyle, seçim kazanmaya yardımcı olur” fikri de vardı, iktidarın İstanbul için uygulamak istediği geniş ekonomik-kültürel dönüşüm arzusunun etkisi de.

  • İBB Başkanlığı seçimlerinin önemi malum. Tekrara düşmek pahasına konu üzerine yorumunuz ne olur? Moral üstünlüğü İmamoğlu’nda sanırım, kazanırsa ne olur ya da kazanamazsa? 

Büyükşehir, ilçe belediye başkanları, meclis, muhtar seçimleri derken binlerce seçim düzenlenecek pazar günü. Bunlardan en önemlisi tabii ki İBB Başkanlığı seçimleri. Bunun çeşitli nedenleri var. Öncelikle nüfus olarak en büyük seçim bölgesi ve en büyük ekonomi İstanbul. Ama daha önemlisi, rejimin otoriter karakterini en fazla etkileyecek olan seçim de İstanbul seçimleri. İmamoğlu, sonuçta, AKP-MHP rejimine ideolojik olarak mesafeli aktörler arasında rejimi ileride zorlayabilecek en önemli muhalif siyasetçi. Böyle bir siyasetçinin, siyasetin içinde ve daha da önemlisi icraat makamında, geniş kitlelere somut yararlar sağlayabilecek bir pozisyonda kalması, otoriterliğin pekişmesini zorlaştırır.

Ayrıca İstanbul, muhalefet seçmenlerinin çeşitliliğinin yüksek olduğu bir yer. Bu seçimde de, hemen hemen bütün muhalif partiler kendi adaylarını gösterdi. Bu durumda, İstanbul’da bir muhalif adayın seçim kazanabilmesi için, ülkedeki derin toplumsal kutuplaşmaları aşabilmesi gerekiyor. Örneğin, muhalif adayın, İYİ-Zafer Partisi ve DEM Parti gibi milliyetçilik ekseninde farklı uçlarda bulunan partilerin seçmenlerinin ciddi bir kısmından, aynı anda, üstelik kendi partilerinin adayı pusulada dururken, oy alması gerekiyor. Ayrıca, diğer kültürel ekseni de (seküler-dindar) en azından depolitize etmesi gerekiyor. Bu zorlu işi başarabilirse, İmamoğlu iktidara alternatif bir lider olarak ortaya çıkacaktır.

Ayrıca, bence İstanbul, rejimin kültürel ve ideolojik amaçları açısından da en önemli şehir.  Şehirleşme, içeriye ve dışarıya göç, vatandaşlık ve turizm politikalarıyla, iktidar İstanbul’u uluslararası sermayenin, özellikle de Körfez sermayesinin öncülüğünde dönüştürmek istiyor. Bence Kurum da esasen bu politikanın adayı. Bu konuda da İstanbul’un muhalefette kalması iktidarın işini zorlaştıracaktır.

Özetle, İBB seçimleri muhalefetin canlı kalması açısından, muhalif kitlelerin direncini koruyabilmesi açısından, muhalif elit siyasetindeki büyük küçük partilerin iktidara karşı pazarlık payını koruyabilmesi açısından, ülkede kalan nispeten özgür/laik alanların korunması açısından çok önemli olacak. İmamoğlu, kazanamazsa da siyaset bitmeyecek ama ciddi kayıp.

  • Selahattin Demirtaş’tan gelecek açıklamayı bekledi çok kişi. DEM’deki siyasi hareketliliği nasıl yorumlarsınız?

Bilemiyorum ama Demirtaş bir açıklama yapmayacak gibi görünüyor. 2023 seçimlerinden sonra, önlerindeki beş yılda iktidarın kim olduğunun netleşmesiyle, CHP dışı muhalif partilerin kendi adaylarıyla seçime girerek güçlenmeye çalışmaları, pazarlık paylarını arttırmaya çalışmaları anlaşılır. Seçime girmemek bir parti için ciddi sıkıntı zaten. Ancak, ben yine de İBB seçimlerini İmamoğlu kazanırsa ve Cumhur İttifakı seçimlerde başarısız olursa, muhalif aktörlerin hemen hepsi için iyi olacağını düşünüyorum. Güçlü, önünde dört yıl olan bir iktidar, muhalif partilerin tamamının pazarlık payını düşürecektir. Muhalif alanın genelinin canlı kalması da önemli. Örneğin DEM, İstanbul’da muhalif tabana daha hitap edebilecek güçlü bir aday da çıkarttı, parti içinde de bir tartışma olduğu anlaşılıyor ama muhalefetin dağılması/zayıflaması, rejimin ideolojik yapısı da düşünülünce, özellikle bu ideolojiyle mesafeli muhalif partiler için ciddi sıkıntı yaratacaktır.

  • Zafer Partisi’nin alacağı oyları merak eden de çok kişi vardır belki, Zafer Partisi’nin CHP’nin çoğu seçmenine hitap eden bir parti olduğunu söylesek yanılır mıyız?

Zafer Partisi, ülkücü gelenekten gelen bir parti, CHP sonuçta cumhuriyetçi geleneğin temsilcisi. Bunlar birbirinden çok farklı gelenekler, örneğin hem Kürt meselesinde, hem de laiklik meselesinde. CHP seçmeninde de Türkiye’nin aldığı hızlı ve kitlesel göç konusunda ciddi bir reaksiyon var ama bu reaksiyonun Zafer Partisi’ninkine benzemesinin esas sorumlusu CHP liderliği. CHP liderliğinin bu konuyu kendi ideolojik çerçevesi içinde, kendi tabanının kaygılarını da göz önünde bulundurarak siyasallaştırması tabanını da etkilerdi. Bir başka ifadeyle, eğer CHP, kendi tabanına, göç konusunu ciddiye alan, iktidarın göç politikalarına eleştirel yaklaşan ama cumhuriyetçi demokrat sınırların içinde kalan bir dil, bir çerçeve kazandırabilseydi bu konuda Zafer Partisi ile daha iyi ayrışırdı. Elinde bunu yapabilecek 10 yıl kadar bir süre de vardı. Ancak, özellikle önceki CHP liderliği, cumhuriyetçilikten çok, muhafazakar-liberal diyebileceğimiz bir yere doğru CHP’yi dönüştürmek istediği için, bu konuda alanı ülkücü hareket kökenli Türk milliyetçiliğe bırakmış oldu. CHP’nin ve hatta İYİ Parti’nin bu önemli siyasal meseleyi Zafer Partisi’ne bırakmış olmasına rağmen, CHP’den Zafer Partisi’ne kitlesel bir oy geçişi olmayacaktır. Eğer iktidar, seçim sonrası, göç ve vatandaşlık politikalarında tekrar el yükseltirse, Zafer Partisi’nin, muhalif tabanda ve hatta belki iktidar tabanında da hareket alanı genişler. Ama ben iktidarın Zafer Partisi’ni kriminalize etmeden, etkisizleştirmeden, Türkiye’ye doğru kitlesel göçü daha da hızlandıracak hamleler yapacağına ihtimal vermiyorum.

Ayrıca, Zafer Partisi’nin oy oranını ben de merak ediyorum, ancak oy patlaması yapmalarının önünde engeller olduğunu da görmek gerek. Büyükşehirlerde başa yarışan adaylarının olmaması bunlardan biri, sonuçta ülke geneli oyları büyükşehirlerde, belediye başkan adaylarının aldığı oylardan hesaplanıyor. Ayrıca, Anadolu’da ne kadar güçlü bir şekilde örgütlüler onu da bilemiyorum.

  • Son olarak, muhalif seçmen oyunu kullanırken neleri göz önünde bulundurmalı sizce?

2023 Genel Seçimleri’nden önce stratejik oy konusu çok tartışılmıştı. Bu demokratik açıdan çok sorunlu bir tartışmaydı. İki turlu başkanlık sisteminin ilk turunda adayları çekilmeye zorlamaya çalışmaktan, ulusal barajı ittifakla geçen küçük parti seçmenlerine nispi bir sistemde küçük parti seçmenlerine büyük partilere stratejik oy verme baskısı yapmaya kadar – büyük seçim bölgelerinde bile. Bazı muhalif siyasetçilerin ve kanaat teknisyenlerinin, yalan-bilimle, teknik kavramları kullanarak ve onları bükerek yaptıkları antidemokratik manipülasyon çok sayıda vatandaşı etkiledi. Ancak seçim sonuçları, en olmayacak seçim çevreleri için bile yapılan bu stratejik oy baskısının bütün illüzyonunu yıktı.

Bu sefer, hem muhalefet partileri ayrı ayrı giriyor seçimlere, hem belediye başkanlığı seçimleri tek turlu, hem de aslında belediye meclis seçimlerinde uygulanan sistem TBMM’dekinden çok daha çoğunlukçu. Yani aslında bu seçimlerde, stratejik oy kampanyası yapmak için gerçekliğe dayanan sebepler var. Ama stratejik önceki seçimlerde oy kampanyasını düzenleyen kanaat teknisyenlerinin yaşadığı hak edilmiş saygınlık yitimi nedeniyle, stratejik oy kampanyasını yapan da pek kalmadı. Yani, somut koşullar bakımından bu sefer stratejik oy kampanyasının bir temeli olsa da, etkili bir stratejik oy kampanyası görmüyoruz. Yine de, bu stratejik oy baskısının kendisini tüketmiş olması iyi oldu, siyasetin dilinin biraz olsun demokratikleşmesine vesile oldu.

Seçim sistemiyle ilgili de bir şey söyleyeyim, belediye başkanlığı seçimleri tek kazananlı ve tek turlu ve bu elbette seçmenleri stratejik oya zorlar. Seçmenler arasında da öndeki adayların kim olduğu net olduğu durumlarda, öndeki adaylara doğru bir yönelim olacaktır. Özellikle muhalefet çok parçalı olduğu için, İstanbul gibi yarışın yakın olduğu yerlerde, muhalif seçmen kendi muhasebesini yapacaktır. Bu söylediğimden, 2023’te İYİ Parti, DEM Parti, Zafer Partisi veya Memleket Partisi’ne oy vermiş seçmenlerin hepsinin, eğer İmamoğlu’na oy veriyorsa, stratejik oy verdiği anlamını çıkartmamak gerekir. Belki de örneğin bir 2023 İYİ Parti seçmeni İmamoğlu’nu şehirdeki en iyi aday olarak gördüğü için oyunu ona veriyordur, bu stratejik oy olmuyor. Ancak, kendi partisinin adayını daha çok beğendiği halde, Kurum ve dolayısıyla AKP’den kaçındığı için İmamoğlu’na stratejik oy veren de olacaktır.

Belediye meclisleri içinse bir şey söylemek zor. Belediye meclis seçim sistemi gerçekten o seçim bölgesindeki büyük partileri çok net kayıran bir sistem. Ancak, seçim çevresindeki belediye başkanlığı seçiminde stratejik oy veren bir küçük parti seçmeninin, en azından ikinci oyuyla belediye meclis seçimlerinde partisini desteklemek istemesi de gayet anlaşılır. Ayrıca, seçmenin verdiği bu oy, belediye meclisinde temsilciye dönüşmese de oyu boşa gitmiş olmuyor. Çünkü, belki de o küçük partinin seçmeni kendisini ifade etmek, partisini, fikirlerini var etmek istemiştir oyuyla, partisine ilerisi için pazarlık gücü vermek istemiştir.

Become a patron at Patreon!