“Özgür ve özerk üniversite ortamını geri getireceğiz”

Yenice, Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinden bir heyet, İstanbul’da cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştü. Heyette bulunan isimlerden biri de Prof. Dr. Lale Akarun. Prof. Akarun’a o görüşmede neler konuştuklarını sordum. Prof. Akarun, özgür ve özerk üniversitenin restorasyon zamanının geldiğini söylediklerini ve olan biteni yeniden anlattıklarını dile getirdi.

28 ay önce, 2021 Ocak ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde olayların nasıl başladığını yeniden hatırlayalım:

Prof. Akarun:

“Resmî gazeteden başımıza bir kayyum rektör atandığını öğrendik: Hiç tanımadığımız birisi, bir AKP milletvekili aday adayı. Bir sürü işe girmiş çıkmış, arada da sanki laf olsun diye doktora yapmış, sonra hop çeşitli yeni kurulmuş üniversitelerde yöneticilikler, rektörlükler. Bu iş öyle olmaz ki? Akademisyen hayatını bu işe vakfeder; bütün hayatı yazmakla çizmekle, laboratuvarda, sınıfta geçer, sonra yaşını başını alıp üniversitenin her köşesini iyice öğrenince yönetici olur. Bu yeni model, akademisyenliği teğet geçip doğrudan kurumların başına paraşütle iniyor.

Kıyametler koptu; öğrenciler protestolar yaptı, öğretim üyeleri ayağa kalktı, okul dışında da halk ve özellikle gençler destek verince üstümüze yüzlerce kalkanlı silahlı polis, onlarca TOMA, üstümüzden pat pat geçen helikopterler salındı. Bir gece karanlıkta, helikopter ışıkları altında öğrencileri sürek avı sürer gibi kampüsten toplayıp götürdüler, aklımız çıktı. Hiçbir şey yapamadık; pasif bir direnç koymak, mezuniyet töreni cübbelerimizi giyip orta sahada dikilmek, yazılar yazmak, televizyonlara çıkmak, dava açmak, mahkeme kapılarında bekleşmek, derdimizi oraya buraya, Ankara’ya, Meclis’e anlatmak dışında.”

Meclis’in pek bir işlevi yok, biz nasıl teslim alındıysak, Meclis de aynı şekilde teslim alınmış”

“Ankara’ya birkaç kez gittik. Meclis’e, siyasi partilerle konuşmaya gittik. Meclis’te herkesle konuştuk, hemen hemen tüm siyasi partilerle. Biri hariç tüm siyasi partiler dinledi bizi. Genel başkan seviyesinde görüşmeler yaptık, her partiden çok sayıda milletvekili ile konuştuk. Meclis’e çocukluğumdan beri ilk gidişimdi. 15 Temmuz’da bombalanan binaları, o hoyratlığı, dehşetin gerçek olduğunu görmek ve şimdi de ne kadar halktan izole edilmiş olduğunu anlamak çok etkiledi hepimizi. Çok destek gördük. Ellerinden geleni yaptılar, sesimizi duyurmamıza yardımcı oldular; araştırma önergeleri verdiler. Ancak anladık ki, Meclis’in pek bir işlevi yok. Biz nasıl teslim alındıysak, Meclis de aynı şekilde teslim alınmış. Artık halkın değişik kesimlerinin temsilcisi değişik siyasi partiler yok; meşru görülen tek bir siyasi parti var; devleti de onun tepesindeki tek bir kişi yönetiyor.”

“Kayyum rektörler kurumu tasfiye etmek, yenisini kurmak için geliyor”

“Diğer üniversitelerin zaten kayyumları vardı. Aslında bence siyasi komiser daha doğru bir terim olur. Kayyum, biliyorsunuz el konulan şirketlerin başına atanan yöneticilere deniyor. Bir tür yediemin, emanetçi. Ancak yediemin kelimesi, el konulan kurumun normal işleyişini devam ettirecekmiş gibi bir güven yaratıyor. Oysa fiili durumda, kayyım rektörler, kurumu tasfiye etmek, yenisini kurmak için geliyor. Öğretim üyeleri, personeli, öğrencileri, dersleri, programları, mekanları, sosyal hayatı istenen siyasi çizgide, “yeni üniversite”. Bunu sağlamak için başında partiye bağlı bir siyasi komiser olması, her şeyin parti çizgisine göre yapılmasını sağlaması gerekiyor. Bu siyasi komiser, bazen rektör olmuyor da başka bir memur, örneğin genel sekreter oluyor. Bizdeki durumda, zaman zaman, her ikisi de oldu.”

Fotoğraf: Can Candan

“İlk senemiz, adım adım mücadele etmekle geçti”

“Üniversitenin karar mekanizmaları akademisyenlerin kontrolündeydi; elimizdeki her imkânı kullanarak karşı koymaya çalıştık. Atılan her adımın yönetmeliklere, yönergelere aykırı olduğunu söyledik, muhalefet şerhi yazdık, dava açtık. Yavaş yavaş siperlerimizi kaybettik; soruşturmalar açıldı, yöneticiler görevden alındı. Yerlerine, yeni kurulmuş üniversitelerden bizde hoca olamayacak seviyede akademisyenler paraşütle indirildi. Yönetim kurullarında, komisyonlarda azınlığa düştük, sonra tamamen silindik, ne olup bittiğinden bile haberimiz kalmadı.

Kadrolaşmak daha kolay olsun diye, yeni fakülteler kuruldu. Yeni bir fakülte kurmak, yıllar sürer. Üniversitenin Senatosu aylarca konuşur; gerekçeler, fizibilite raporları, ders programları hazırlanır; cilt cilt. Görüşler alınır; Ankara’ya gidilip değişik kurumlarla görüşülür, bütçe istenir; onay alınır. En sonunda tüm bunlar hazır olunca başvuru yapılır. Bu işin ön kapısı. Meğerse parti komiseri, arka kapıdan bir satırlık fakülte kurulsun diye yazı yazıyormuş; ertesi gün YÖK onaylayıp imza için Cumhurbaşkanına gönderiyor; bir ertesi gün de resmi gazeteye çıkıyormuş.”

“Sesten hızlı bir şekilde iki fakülte, bir enstitü kuruldu”

“Fakülte demek, karar organlarında ikişer oy demek, yüzlerce yeni akademisyen demek. Sayın bilmem kimin yakını demek, bu kişiler için adrese teslim kadro ilanları demek. Sadece bunlarla kalmadı; birimlere, bölümlere haberleri dahi olmadan paraşütle yeni akademisyenler getirildi. Bizi biz yapan ne varsa, hepsi imha edilmeye çalışıldı. İngilizce ders verme şartı esnetildi, tabii hocaların İngilizce bilmesi şartı da. Yayın şartları esnetildi. Araştırma merkezleri sürüldü; kapatıldı; mekanlara el konuldu; sahipleri tahliye edildi. Sadece mekanlar değil, bir çalışma, üretme, yaşama kültürü değişti: Parti belediyelerinden ihale ve kadrolaşmada uzman yöneticiler ve yüzlerce yeni idari personel alındı. Önünde ceket iliklenen yöneticiler, baş selamıyla kapıdan geri geri çıkmalar, makam arabalarının kapısını açan şoförler, çakarlı makam arabaları, korumalar, sivil polisler. Erkeklere mahsus akademik seminerler, hanımlara mahsus konserler. Öğrenci yurtları oradan oraya sürüldü, her yer kazıldı, kampüs bir inşaat çukuruna dönüştürüldü. Kampüs çoraklaştı, fakirleşti, taşralaştı.

Biz bütün bunlar olurken pasif itirazımızı sürdürdük. Her iş günü, orta sahaya dizilip sırtımızı rektörlüğe döndük. Yağmurda, karda, fırtınada. Birimiz fotoğrafını çekti, sosyal medyada paylaştık. Milyonlarca kişi gördü; altına destek mesajları yazdı. Tabii ki troller de peşimizi bırakmadı; küfrettiler, tehdit ettiler, gazete diyemeyeceğim paçavralarında hedef gösterdiler, soruşturma açtılar, ceza verdiler, kampüse girmemizi yasakladılar. Her pazar uzun ve usandırıcı toplantılar yaptık, başımıza gelen son felaketi konuşmaya. Hasar raporları tuttuk; unutmayalım, normalleştirmeyelim, geriye dönebilelim diye. Değişik kurumlara başvurduk, meslek odaları, barolar birliği, akademik camia; desteklerini aldık. Hukukçu akademisyenlerin, gönüllü avukatlarımızın hakkını ödeyemeyiz, bize çok şey öğrettiler, onlarca dava açtık emekleriyle, yardımlarıyla.

Meclis turlarımız sırasında altılı masa kuruldu; parlamenter sisteme dönüş hazırlıkları yapılmaya başlandı. Bu demokratikleşme adımlarına yakından şahit olduk. YÖK’ü kaldıracağız, üniversiteler özerk olacak vaadine kimse inanmazken, biz inanmak, nasıl yapılacağına katkıda bulunmak istedik. Türkiye Yükseköğretim Alanının Yeniden Yapılandırılması Çalıştayı’nı Ankara’da, önde gelen üniversitelerden deneyimli akademisyenlerin katılımı ve Türkiye Barolar Birliği’nin desteği ile düzenledik. https://univ-forum.org/ Siyasi partileri davet ettik; onlara raporlarımızı sunduk.”

Fotoğraf: Can Candan

“Özgür ve özerk üniversite ortamını geri getireceğiz”

“Toplumun demokratikleşme talebi seçimde karşılığını bulursa, üniversitemizi restore edeceğiz. Verilen tüm hasarları geri çevireceğiz, özgür ve özerk üniversite ortamını geri getireceğiz. Üniversite, toplumun bir adım önünde, yeni ve aykırı fikirlerin dillendirildiği, denendiği, hayata geçirildiği, her görüşe saygı duyulan, herkesin kendi kimliğini yaşayabildiği, gençlerin özgürlük içinde kendisini bulduğu, geliştirdiği yer olacak. Bunu ülkemizin gençlerine borçluyuz. Bu ülkeden kaçıp gitmesinler, özgürce yaşayacakları, kendilerini geliştirirken, birlikte özgürce yaşamak istedikleri gibi bir ülkenin hayalini kuracakları, buna hazırlanacakları bir yer olsun, gerçek bir üniversite olsun diye.”

Become a patron at Patreon!