Eylül’ün 12’si…

Siyasi partilerin kapışma arenasına dönen referandum gündemi içerisinde, toplumun algısıyla oynayarak kendi çıkarlarına hizmet edecek bir seçim malzemesine dönüştürdüğü 12 Eylül Darbesi’ni ve bu darbenin yapılanma süreçlerini, ülke ve dünya konjonktüründe incelemek, gerçeği ortaya koymak amacıyla bir belgesel yapıldı yenice, haberdar mısınız?

12 Eylül’e “Darbe” belgeselinin yönetmeni ve program müdürü Cengiz Özkarabekir. Prodüktörü, aynı zamanda araştırmacısı ise Didem Şahin’den başkası değil.

Haber Türk Televizyonu & Belgesel kuşağında dört bölüm halinde yayınlanacak olan belgesele dair Şahin ile konuştuk…

İlk olarak, 1970’lerden başlayarak darbe gününe kadar olan 10 yıllık sürecin mümkün olan en geniş yelpazede irdelenmesinin kendileri için çok önemli olduğunu belirtti: “12 Eylül darbesini ve toplumda neden olduğu hezeyanı özellikle sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel açılardan ele almaya çalıştık” Kendi branşlarında yetkin isimlerle görüştükleri gibi, dönemin tanıklarının ve mağdurlarının da sesi olduklarını söyledi.

Konuyla ilgili olarak yapılan röportajlar öncesinde başvuru kaynaklarının okunması ve incelenmesi ile birlikte ilgili görsel ve yazılı dokümanların temin edilmesi, ses kayıtlarına ulaşılması, röportajlar ve canlandırma sahnelerin çekimleri ve tüm bu malzemenin doğru harmanlanması elbette ki kolay olmamış. Yaklaşık 4 ay süren bu çalışmanın çekim öncesi, çekim ve montaj aşamalarının her birinin kendine özgü zorlukları olduğu kesin. Ancak ekip olarak yaptıklari işin doğruluğuna, gerekliliğine, kalitesine güvenmiş ve karşılarına çıkan zorlukların morallerini bozmasına izin vermemişler. Tam tersine yaşadıkları sıkıntılar, onları motive eden unsurlara dönüşmüş diyebiliriz.

“Bu belgeseli yapmaktaki amacınız neydi?” gibi beklendik bir soru sordum…

“12 Eylül’e dair birkaç cümlelik klişelerin ve özellikle on yıllardır toplumun yeniden yapılandırılma çalışması içerisinde, genç zihinlerine kazınmaya çalışılan suni gerekçelerin sorgulanmasına vesile olmaktır. İzleyici bu minvalde istediği bilgiye ulaşacak tabii” dedi.

Hala çözümlenmemiş, tarihi olarak tam analiz edilip konsensüse varılmamış, kimlerin ne rol oynadığı bile açığa çıkamamış bir konuda belgesel yapmak nasıl bir iş?

Bu güne kadar 12 Eylül’e ilişkin çok şey söylendi, yazıldı. Bizim bu belgeselde yaptığımız ele geçirilmiş çok yeni bulguları sunmak olmadı. Ancak bir puzzle’ın çok dağınık parçalarını mümkün olduğunca bir araya getirmek ve üstü örtülmeye çalışılan gerçekleri mümkün olduğunca ifşa etmek oldu. Elbette kolay iş değil. Röportaj yapmayı çok istediğimiz isimler, belki de kilit isimler hala kendilerini saklıyor, konuşmuyorlar. Örneğin Mamak Cezaevinde yatan tüm mahkûmlar için cezaevi komutanı Albay Raci Tetik nefretle anılan, hesap sorulması hatta yargılanması ve ceza alması istenilen kara bir isim. Biz eşiyle telefonda görüştük. Eşinin bize söylediği Raci Tetik’in yurtdışında olduğuydu. Kendisiyle konuşabilseydik Mamak Cezaevinde yaşanan vahşeti sanmam ki vahşet olarak kabul etsin. Ben üzerime düşeni yaptım, görevimdi derdi herhalde. Ama inanıyorum ki belki ölümlerinden sonra ama muhakkak ki zamanı geldiğinde her şey gün yüzüne çıkacak. Gerçek sadece zamanını kollar, elbet açığa çıkar…

12 Eylül Darbe sürecini anlattığınız için herhangi bir olumsuz tepki ile karşılaştınız mı? 

Hayır, neredeyse hiç olumsuz bir tepki olmadı. Gayet tabii, görüşme talebimizi reddedenler oldu. Bunların başında da Kenan Evren’in kendisi gelmekte. Ama bunun dışında genel anlamda olumlu tepkiler aldık. Ancak belgeselin gösteriminden sonra ne gelişme olur asıl ona bakmak gerek.

“12 Eylül Darbesi bu ülkenin can damarlarına vurulmuş bir balyozdur”

Hafızaları tazelemek adına bu gibi belgesellerin önemi kuşkusuz, 12 Eylül karşısında yaşanmamış gibi davranan çoğunluk, bu belgeselde her bilgiye ulaşabilecek mi? 

Bir olguyu veya durumu yokmuş gibi yaşamak onu yok etmiyor. Komşusu gecenin bir yarısı evinden alınmış, işkence tezgâhlarından geçirilmiş, yıllarca cezaevlerinde insanlık dışı koşullarda yaşamaya mecbur kılınmışken kendisi bu gün bile hala sesini çıkarmıyor, yaşanan trajediyi görmezden geliyorsa öncelikle bu vatandaş insanlıktan nasibini almamış demektir ki böyle birinin zaten bu belgeselde ulaşmak isteyeceği bir bilgi yoktur kanımca. Ama ben böyle bir şey olduğuna inanmıyorum. Bu toplum ağır bir darbe aldı ve herkes bu darbeden bir şekilde payını aldı.

12 Eylül Darbesi’ni sağ-sol çatışmasının durdurulması; diye açıklayanlar var!

Böyle açıklamak sığ ve tembel bir algıdır. Sağlıklı bir toplum öncelikle aklı, vicdanı hür, sağlıklı bireylerin varlığı ile mümkündür. Soran, sorgulayan, üreten ve gerek meslek gerekse siyasi parti örgütlenmeleri ile bir araya gelerek hakkını arayan, talep eden toplumsal muhalif yapının ortadan kaldırılması bu darbenin birincil hedefiydi…
12 Eylül “Darbe” belgeselini izlediğinizde göreceksiniz, Prof.Dr. Korkut Boratav hocanın da belirttiği gibi;‘24 Ocak kararlarının uygulanabilmesi için gerekli ortamın hazırlanması ancak askeri bir müdahale ile mümkün olabilirdi’ Bu darbe, Prof. Dr. Ahmet Haşim hocanın da belirttiği üzere ‘devletin yeniden yapılanmasıdır kazanılmış bütün toplumsal hakların büyük ölçüde budanması yeni bir liberal cendereye toplumun oturtturulması projesidir. Bu proje dünyanın her yerinde uygulanıyordu ve Türkiye’de kendi payına düşeni 1980’lerde almıştır’

Yaşanılan toplumsal çöküntüyü bu filmde objektif bir şekilde görebileceğiz yani?

Aynen öyle. Bu belgeselin omurgasını oluşturan röportajlar ki, akademisyenler, dönemin devlet adamları, bürokratlar, sanatçılar, asker de dahil olmak üzere toplumun ve siyasetin her kesimini temsil eden 74 kişiyle görüştük. Biz nesnel verilerden hareketle bir dönem tahlili yapmaya çalıştık. Eksik kaldığımız yerler muhakkak ki olmuştur ancak kendi somut koşullarımız da göz önüne alındığında olabildiğince objektif bir belgesel oldu diyebilirim.

Bu filmde izah edemediğiniz bilgiler oldu mu?

Kendi amacı doğrultusunda vurgulamak istediği noktalarda ısrarlı bir çalışma oldu. Söylemek istediğimiz şeyleri söyledik sanırım.

TRT’den görüntü alabildiniz mi? 

Arşiv görüntülere ulaşmak zor ve pahalı tabii. Bu anlamda biraz şanslıydık diyebilirim. DİSK ve Tarih Vakfı gibi kurumların kendi arşivlerinden olduğu kadar Hasan Saltık, Ergin Konuksever, Ünal İnanç, Mehmet Özer, İbrahim Demirel, Halim Ermiş Alican Sekmeç, Tunç Boran ve Ertuğrul Mavioğlu gibi araştırmacı, gazeteci, fotoğraf sanatçısı, yazar dostların özel arşivlerinden yararlandık. Yönetmenimiz Cengiz Bey’in daha önce yapmış olduğu belgesellerden oluşan özel arşivi de kullandığımız ana kaynaklardan biriydi.

Ve son soru: Belgesel filmcinin işi dünyada zor, Türkiye’de ise çok daha zor. Ne dersiniz? 

Sinema henüz sektör anlamında ülkemizde yerini çok bulmuş olmadığından, üretim sürecinden başlayan sorunlar (sinema emekçilerinin hiçbir sosyal güvencesi olmadığı gerçeği gibi..) gösterim, dağıtım, telif ve yayın hakları sorunları henüz çözümlenememişken doğaldır ki belgesel filmcinin de aynı ağın bir ilmeği olmasından kaynaklı işi çok zor.
Uzunca bir konuyu kısaca özetlemek gerekirse bağımsız belgeselciyseniz en başta bütçenizi karşılayacak fon arayışı yeterince yıpratıcı. Kültür Bakanlığı’nın desteği olabiliyor ama yeterli değil. İyi bir belgesel için önce iyi bir ön çalışma gerekiyor ki bu konuyla ilgili okuma, yazma, çekme aşamaları demek. Ön çalışmanın kendisi bir masrafa tekabül ediyor ve bu çalışmanın hakkıyla yapılabilmesi için zaman gerekiyor. Düşüncenizi proje olarak sunulabilir hale getirdikten sonra ise yapım için ayrı bir bütçe koşuşturmacası… Filminizi çıkarttınız diyelim, nerede göstereceğiniz ve gösterim ücreti ayrı sorun. Festivaller dahi gösterdikleri filmler için ödeme yapmıyor. (nadir bir iki festival hariç) Diyelim ki belgeselinizi bir televizyon kanalında göstermek istiyorsunuz. Bunun için size ödeme yapacaklarına sizden para talep ediyorlar…
Eğer bir kurumla çalışıyorsanız o kurumun öncelikleri maalesef ki sizi bağlayan, kısıtlayan unsurlara dönüşüyor. Yaptığınız işin televizyon izleyicisine yönelik bir belgesel olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurmak zorundasınız. Bu çekim açınızı dahi belirler. Özgün ve nitelikli yapımların üretilmesi için bağımsız algının ön koşul olduğunu düşünüyorum açıkçası. Ayrıca ekibiniz de çok önemli. Derdinizi anlatabileceğiniz, karşınızda kinin de derdini anlayabileceğiniz birliktelikler daima olumlu sonuçlar verir.

Aylardır izlemekten artık bıkkınlık duyduğumuz referandum promosyon kampanyalarından sonra son derece yararlı ve önemli bir belgesel iyi gider. İzleyin, izletin dostlarınıza…

 

(Turkish Journal) 

Become a patron at Patreon!