Chomsky, 7 Aralık’ta 90 yaşına girdi

noam-chomsky

USA. Boston, Massachusetts. 2002. Professor Noam CHOMSKY.[lF][lF]Contact email: New York : [email protected] Paris : [email protected] London : [email protected] Tokyo : [email protected] Contact phones: New York : +1 212 929 6000 Paris: + 33 1 53 42 50 00 London: + 44 20 7490 1771 Tokyo: + 81 3 3219 0771 Image URL: http://www.magnumphotos.com/Archive/C.aspx?VP3=ViewBox_VPage&IID=2K7O3R83XKEJ&CT=Image&IT=ZoomImage01_VForm

ABD’li ünlü dilbilimci ve düşünür Prof. Noam Chomsky, 7 Aralık’ta 90 yaşına girdi.
Chomsky, milyonlarca anti-otoriter muhalif, özellikle de gençler için ilham verici, eleştirel düşünme ve hakikati arama konusunda bir model olarak algılanıyor.

Chomsky, Türkiye’yi yakından takip eden bir isim. Kendisiyle birçok defa haberleşme ve Türkiye çerçevesinde yaptığı yorumları haberleştirme şansım oldu. 2013’ten bugüne yayımladığım Chomsky başlıklı haberlerden bazı ara başlıklar şöyle:

“Türkiye’de neler oluyor? Gezi protestoları ve gelecek”

Noam Chomsky, 2013’te MIT’de yaptığı konuşmada Türkiye’de 1990’larda yaşanan köy yakma ve zorunlu göçlere varan devlet terörüne dikkat çekmişti, bu konuda ABD’nin de suçsuz olmadığını, o dönemde ordunun kullandığı silahların yüzde 90’ının ABD’den geldiğini ve 1997’de olaylar tavan yaptığında Clinton döneminde ABD’den Türkiye’ye giden silah miktarının bütün Soğuk Savaş dönemine eşit olduğunu kaydetmişti.

2000’lerde Türkiye’yi sıkça ziyaret eden Chomsky, o dönemki devlet baskısına şöyle örnek vermişti: “Diyarbakır’da verdiğim bir konuşmada Türkiye’de o dönem yasak olduğu için Fransa’dan kaçak biçimde sokulmuş, içinde “anadilimizi kullanabilmek istiyoruz” yazılmış olan bir Kürtçe-İngilizce sözlük hediye edildi, daha sonra hediyeyi veren gençlerin gözaltına alındığını öğrendim ve  onlardan haber alamadım.”

“2005’e kadar Türkiye’de demokratik anlamda iyileşmeler yaşandı. 2005’te Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi almak istemediğini açıkça belli etmesinin de Türkiye’nin politikalarının değişmesinde etkisi oldu. İnsan hakları sorunları çözüldükçe çıtayı daha da yükseğe koymaya başlayan AB, Türkiye’yi istemediğine dair mesaj verdi, bunun nedeni de Avrupalı ırkçılığı idi. Thilo Sarrazın’ın yazdığı “Almanya Kendini Yok Ediyor” isimli kitap Angela Merkel dahil olmak üzere zorunlu olarak eleştirildi, ancak örneğin Merkel, aynı konuşmada çok kültürlülüğün iflas ettiğini savundu.
2003’ten önce medyanın çok da ilgi duymadığı Türkiye, 2003’te Irak tezkeresini reddederek bir “insanlık suçu işlemesinin!” ardından ABD kaynaklı basın tarafından cezalandırıldı.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün 19 Aralık 2012 tarihli “Türkiye: Gazeteciler için en büyük cezaevi” başlıklı raporunu dikkate alırsak, basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar darbe yönetimlerinden beri bu kadar kötü duruma düşmedi. Aynı zamanda Türkiye’de devlet baskısı diğer alanlarda da çok yüksek bir düzeye erişti. Türkiye, kişi başına terör suçlarından cezaevinde yatan kişi sayısında da birinci.
Bu noktada terörist organizasyon listelerini ele alırsak, Türkiye’de bu listeyle ilişkili hale gelmenin uzun süre cezaevinde yatmaya neden olabildiğini, ABD’de de bu liste üzerinde hükümetin tek söz sahibi olduğunu ve listenin yargısal düzenlemeye açık olmadığını söyleyebiliriz. Nelson Mandela’nın daha 4 yıl öncesine kadar ABD’nin terörist listesinde olması durumun garipliğini özetliyor. “Hrant Dink: İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü” Konferansı sırasında, Türkiye’de fikirlerin nasıl değiştiğini gözlemledim. Türkiye, entelektüellerin, yazarların, yayıncıların, gazetecilerin çoğu zaman hapis gibi cezalarla karşı karşıya kalmalarına rağmen devletin suçlarını vazgeçmeden protesto etmeye devam ettikleri, benim bildiğim tek ülke. Bu da ABD’de bizim kendi devletimizin yarattığı zulümleri öğrenmeye yönelik çabamızın yeterliliğini sorgulatıyor.”

Noam Chomsky’den Can Dündar ve Erdem Gül’e destek

2015’te Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması sonrası ulaştığım Chomsky, konuya dair birkaç gün önce Washington Post’ta yayımlanan Sınır Tanımayan Gazeteciler’in hazırladığı bir bildiriye imza attığını söylemişti.

Söz konusu bildiride, medya sahipliğinin giderek artan şekilde hükümet yanlılarının elinde yoğunlaşmasının çoğulculuğu yok ederek otosansüre yol açtığına dikkat çekiliyordu. Düşünce özgürlüğünü kısıtlayan yasalar, devletin güvenliğini merkeze almış bir yargı ve polis şiddetinin cezasız bırakılması gibi hükümetin yeni uygulamalarının, darbe yıllarından bir miras olduğu vurgulanıyordu.

Suriye’deki savaşın ve bu yaz hükümet güçleri ile PKK arasında başlayan çatışmaların, hükümetin eleştirel gazeteciler hakkındaki paranoyasını arttırdığının altı çiziliyordu. Gazeteciliğin yok edildiği ifade ediliyordu.

Bildiride, Twitter’dan içerik çıkarma taleplerinin üçte ikisinin Türkiye’den geldiği ve hükümetin gerektiğinde dünyanın sadece en otoriter birkaç rejiminin yaptığı gibi Youtube’u komple kapatmaktan çekinmediğine değiniliyordu.

Bildiride, İpek medya grubuna el konulmasına, işten çıkartılan onlarca gazeteciye, el konulan gazetelerin karikatür derecesinde hükümet propagandası yapmaya başlamalarına, seçim sonrası hapse atılan, haklarında terör propagandası yapmak ve Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamalarıyla dava açılan gazetecilere, Hürriyet’e yapılan fiziki saldırılara yer veriliyordu.

Chomsky, Dündar ve Gül’ün tutuklanmasını bir skandal, Türkiye’nin otoriterliğe sürüklenirken attığı tehlikeli ve korkutucu bir adım olarak değerlendirmişti. Chomsky, son gelişmeleri her özgür toplumunun özü olan temel bireysel ve kamusal hakların reddi olarak nitelendirmişti.

“Erdoğan birçok yoldan IŞİD’i destekliyor, başka yoruma gerek var mı!”

Erdoğan, 12 Ocak 2016’da 8. Büyükelçiler Konferansı’nda Güneydoğu’da yaşanan sokağa çıkma yasakları ve çatışma ortamı neticesinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin imza kampanyası düzenleyerek, “Bu suça ortak olmayacağız” diyen Barış İçin Akademisyenler inisiyatifiyle bir araya gelen 1128 akademisyene ağır eleştirilerde bulunmuştu. Aralarında Noam Chomsky’nin de olduğu bildiriye imza atan yabancı akademisyenlere çağrıda bulunan Erdoğan, “Kendilerini Türkiye’ye davet ediyorum, ne oluyor kendilerine anlatmaya hazırız” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ABD Büyükelçiliği, Chomsky’yi davet etsin, misafir edelim. Bölgeyi, bu akademisyen sıfatlı 5. kol elemanlarıyla değil, kendi gözleriyle görsün” diye konuşmuştu.

Chomsky, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, kendisini Türkiye’ye davet etmesine de şöyle yanıt vermişti: “Türkiye, Erdoğan’ın birçok yoldan yardım ettiği IŞİD’i suçluyor, diğer taraftan IŞİD’den çok da farkı olmayan El Nusra’yı desteklerken. Ve Erdoğan, Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan ana güç olan Kürtlere karşı işlediği suçları lanetleyen kişileri suçluyor. Başka bir yoruma ihtiyaç var mı?”

O dönem, Güneydoğu’daki operasyonlar ve sokağa çıkma yasaklarının sona ermesi talebiyle imzalanan “Suça ortak olmayacağız” bildirisine destek vermesiyle gündem olan ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın davetini reddeden Chomsky, IŞİD’le Türkiye arasındaki ilişki hakkında yeni iddialarda bulunmuştu. “Türkiye, IŞİD’den petrol sevkiyatı kabul ediyordu. Resmi olarak bunu bloke etmeye mecbur bırakıldılar, ama hâlâ kaçakçılığın yapıldığı güzergâhlardan gelmeye devam ediyor” diyen Chomsky, “Erdoğan’ın barış talebinde bulunan akademisyenlere küçük düşürücü ve sert bir şekilde saldırmasına da sebep olan olay, IŞİD vahşetidir ve Erdoğan IŞİD’i destekliyor” görüşünü savunmuştu.

ABD’de yaşayan bazı Türk akademisyenlerle yaptığı görüşmede değerlendirmelerde bulunan Chomsky, “Türkiye, Suriye’de bir yandan IŞİD’e üstü kapalı destek olurken, El Nusra cephesine açık destek veriyor ve bu cephe de IŞİD’den çok farklı değil” demişti:

 “Başka bir yönden tecrübelerime göre Türkiye’nin eşi benzeri yok. İleri gelen önemli yazarlar, sanatçılar, gazeteciler, yayıncılar, akademisyenler açıkça ve sürekli devletin suçlarını protesto ediyorlar, bununla da kalmıyor ki bu bile ender görülür, aynı zamanda direkt sivil itaatsizlik eylemlerine geçiyorlar ve bazı durumlarda çok ciddi cezalara katlanmak durumunda kalıyorlar. Bildiğim kadarıyla dünyanın hiç bir yerinde böyle bir şey söz konusu değil, hakikaten tarihte benzeri yok. Emsalsiz bir durum ve Türkiye bununla gurur duymalı. Barış dilekçesini imzalayanlar bunun örneği. Türkiyeli olmanın onurunun bu şekilde korunmasına derin saygı duymak gerek ve eğer tarih tekrar yazılacaksa -belki yazılmaz- bu olağanüstü katkılar tanınmalıdır. Sanıyorum gözlemlediğimiz, içinde bulunduğumuz durum bu. Maalesef dünya buna sessiz kalıyor, ama bu 90’larda da böyleydi. Türkiye’nin yaptığı zulme sadece ABD destek olmuyordu, Almanya da destek olmuştu, diğerleri de.

Bazı ironik olayları hatırlıyorum mesela 1999’da, NATO’nun yıl dönümü idi. NATO’nun kuruluşunun kutlanması için büyük bir toplantı düzenlenmişti ve herkes sızlanıyordu nasıl olur da NATO sınırlarının yakınında felaket suçlar işlenir diye; eski Yugoslavya’da. Oysa NATO’nun sınırları içinde daha beter suçlar NATO güçlerinin katkısı ile işlenmeye devam ediyordu, bu çok önemliydi ama tartışılmadı bile. Bu koşullar, gazete haberi bile çok nadiren oluyordu. Yüz yüze olduğumuz Batı medeniyeti dediğimiz işte budur. Bu iyi bir örnektir. Bugünkü sessizlik, Kürtler’e karşı sadece Türkiye’de değil Suriye’de de, artan zulme karşı pasif duruş Batı kültürü ve toplumuna işaret eden çarpıcı bir olgudur.”

“Türkiye ve Ortadoğu’da neler oluyor?”

Türkiye’de ifade özgürlüğü adına şok edici ve utanç verici birçok durum olduğunu ve bunları  demokrasi için atılmış ümit verici adımların geri çevrilmesi olarak değerlendiren Chomsky, 2016’da Boston’da Bostonbul Gezi Forumu’nun düzenlediği, “Türkiye ve Ortadoğu’da Neler Oluyor?” paneline katılmış ve  o panelde de “Türkiye’nin kendi sınırları içinde özerk bir Kürt bölgesi istemediğini bu yüzden de orada cihatçılara karşı savaşan en önemli güç olan YPG’ye karşı IŞİD’e dolaylı olarak, El Kaide’nin uzantısı olan Al Nusra Cephesine ise açıktan destek olduğunu” öne sürmüştü.

Chomsky, MIT’de düzenlenen panelde Türkiye ve Ortadoğu hakkında değerlendirmelerde bulunmuştu.

Chomsky konuşmasına, 2. Dünya Savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği’nin ilişkileri, Sovyetler Birliği’nin yıkılması ardından ABD ve NATO’nun genişleme stratejileri ile tarihsel bir çerçeve sunarak başlamıştı. Soğuk Savaş’tan sonra ABD’nin dünyayı yeniden yapılandırma sürecinde çeşitli kampanyalarla “yarı kutsal” bir lider olarak pazarlandığını ve NATO’nun yeni bir işlev kazandığını belirtmişti. Buradan Türkiye değerlendirmelerine geçen Chomsky, 90’lı yıllarda ve yakın dönemde Türkiye’yi ziyaret ettiğini belirtmiş, Kürtlere karşı işlenmiş suçlardan, zorla göç ettirmelerden ve katliamlardan örnekler vermişti. Bu noktada Chomsky tarihsel olarak ABD hangi ülkeye silah yardımını arttırsa, o ülkede insan hakları ihlallerinin arttığının ve bu ülkelerin sermaye açısından daha elverişli hale geldiğinin altını çizmişti.

2000’li yıllarda Türkiye’de 90’lı yıllara göre daha ılıman bir politik iklimin oluştuğunu, Kürt sorununun çözümü konusunda küçük de olsa önemli adımlar atıldığını, Ermeni halkına karşı işlenen suçların ilk defa konuşulmaya başlandığını ve bir yumuşama dönemi yaşandığını belirten Chomsky, bu olumlu iklimin Erdoğan iktidarının son dönem kararları ile sonlandırıldığını ve bugün Güneydoğu’da yaşanan sokağa çıkma yasaklarının sivil ölümlerinin ve medya üzerindeki baskıların bunun sonucu olduğunu belirtmişti. Türkiye’deki insan hakları ihlallerini anlatırken Sevan Nişanyan’ın tutukluluğunun da absürtlüğüne dikkat çekmişti.

Türkiye’deki gelişmelerin bölgede yaşananlarla doğrudan ilişkili olduğunu söyleyen Chomsky, bölgede IŞİD ve cihatçılara karşı duran temel kuvvetin Kürtler olduğunu Türkiye’nin ise Kürtlere karşı bir savaş yürüttüğünü ifade etmişti. Türkiye’nin kendi sınırları içinde özerk bir Kürt bölgesi istemediğini bu yüzden de orada cihatçılara karşı savaşan en önemli güç olan YPG’ye karşı IŞİD’e dolaylı olarak, El Kaide’nin uzantısı olan Al Nusra Cephesine ise açıktan destek olduğunu söylemişti. Suriye’de süren trajedinin Erdoğan’ın elinde oynayabileceği çok güçlü bir karta dönüştüğünü belirten Chomsky, Avrupa’nın mülteci krizinde yürüttüğü içler acısı politikanın Erdoğan tarafından kendi çıkarı için kullanılabileceğini ve son görüşmelerde de bunun gerçekleştiğini eklemişti.

“ABD, mülteci konusunda Avrupa’dan çok daha beter!”

Chomsky, ABD’nin hiç bir Suriyeli mülteci kabul etmediğini, Suriyeli bir doktoru bile potansiyel terörist olarak değerlendirdiği için ülkeye almaktan çekindiğini ve her şeye rağmen dünya tarihinin en korkak ülkesi olduğunu ifade etmişti: “ABD’nin yıllardır Güney Amerikalı mültecilere karşı yaptığı şey bugün Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yaptığıyla aynı. Orta Amerikalılar ABD’nin yarattığı terörden dolayı kendi ülkelerinden kaçıp yine ABD’ye sığınmaya çalışıyor. Biz Meksika’ya, aynı AB’nin Türkiye’ye yaptığı gibi, mültecileri sınırlarımızdan uzak tutmak için baskı uyguluyoruz”

“Bireysel haklar ve devlet. Şirket çıkarlarının sınırları”

Chomsky, yine aynı yıl, Arizona Üniversitesi’nde Greenwald ve Snowden ile katıldığı panelde konuşmuştu. Chomsky, “İnternetin ticarileştirilmesini ilginç bir fenomen olarak değerlendirmişti. İnternet, öncelikle bilim adamları daha sonra genel kamuoyunun serbestçe kullandığı bir araçtı. İnternetin bilgiyi demokratikleştirmesi umuluyordu fakat, zamanla internetin ticari olması sonucu, durumlar değişti. Teknoloji tarafsızdır. İyi ya da kötü için kullanılabilir. Bazılarının demokrasi umurumda değil. Güçler kendi amaçları için interneti şekillendirmeyi deniyorlar

Medyanın konuları nasıl çerçevelediğine, analiz ettiğine ve sunduğuna çok dikkat etmemiz gerekiyor. ‘Hayvanlar Çiftliği’nin yayımlanmamış ve daha sonra keşfedilen giriş bölümünde, Orwell, İngiltere’deki insanlara hitap eder. Bu kitap İngiltere’de totalitarizme bir hiciv. Basın bazı fikirlerin bilinmesini istemeyen zenginlere aittir. Diğer tehlike eğitimdir. İtaat eğitim çerçevesinde içimize işlendi. Herhangi bir ülkede, günün gazetesine bakın. Hangi hikayenin parçaları rapor edilmemiştir? Gazetecilikte nesnellik kavramı? Dünyada ne olup bittiğini görmemizi engelleyen sadece hükümetin gizliliği değil. Kendi rahatımız için de itaat ediyoruz. Bu konuda dikkatli olmalıyız.” diye ifade etmişti.

“Türkiye’de özgürlük ve adalet trajik olarak geriledi”

15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hâl (OHAL) kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile kaybettikleri işlerine geri dönebilmek için açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın tutuklanmasına da Chomsky’den tepki gelmişti.

Chomsky, “Cesur ve şerefli açlık grevcileri Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tutuklanması çok üzücü. Protestocular, adalet ve özgürlüğe kendini adamış herkesin güçlü desteğini hak ediyor” demişti.

Chomsky, bu tutuklama kararını, “Erdoğan hükümetinin hükümdarlığı sırasında gösterdiği sert ve baskıcı otoriter rejimde bir diğer acınası hamle, Türkiye’nin düşüşünün bir diğer işareti olarak” nitelendirmişti.

Son olarak, ’Gezi Parkı eylemleri’ gerekçesiyle Anadolu Kültür’e düzenlenen operasyon sonrası haberleştiğimiz Chomsky, Türkiye Devleti’nin bu son eylemini sadece uluslararası akademik ve entellektüel toplum değil, özgürlük ve adalet kavramlarına duyarlı herkesin şiddetle lanetlemesi gerektiğini söyledi. Chomsky, “Erdoğan’ın baskı ve gaddarlığı gittikçe artan ve Türkiye için bir utanç olan rejiminin attığı bu son adımın hedefi olanlara her türlü destek verilmelidir” dedi.

Become a patron at Patreon!