“İnsanlar sadece konuştuklarından değil sustuklarından da sorumludurlar!”

Gazeteci-yazar Uğur Mumcu’yu andığımız bugün, onun ardından ağıt yakmaktansa örülen duvarlara direnmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlamalı, tetikçilerin bulunması, siyasi cinayetlerin bir an önce aydınlanması için bilinçli bir işbirliği gerektiğini hafızalarımıza kazımalıyız… 

Özge Mumcu, 6-7 yaşlarında olduğu zaman çıkan bir kaseti dinlemek nasıl olduysa hayati bir önem kazanmış; yaz aylarındaymışlar ve o dönemlerde yazlık bölgelere bu kasetlerden gelmiyormuş. Babası, bir söyleşi için gittiği kahvehanede, bu kasetin kahvehanenin teypçalarında çaldığını fark etmiş ve kızını mazeret göstererek kaseti rica etmiş. Hala dün gibi hatırlıyor, babasının yüzünde mutlu bir tebessümle, kahverengi kasetin üzerine beyaz banta yazılmış “Sen Ağlama-Sezen Aksu”yla çıkıp geldiğini.

Yazın Ege’nin kasabalarına 1-2 saatlik yollara koyulurlar ve bu albüm durmadan teypte çalarmış.
“Saatlerin hüzünlere nasıl bölündüğünü bilemez, ama nasıl olacağını düşünürdüm. Ardından gözlerim, sağlı sollu giden karayolunda beyaz şeritlere takılırdı; burada kesik kesik burada uzun uzun; nedendir ki? Mavi bir Renault ile yol boyunca dinlenilen Sen Ağlama şarkıları, beyaz şeritlerle örülü bir çocukluk öyküsüydü.” diyor o günleri anarken ve ekliyor: “Kahverengi kapaklı üzerinde beyaz bantla Sen Ağlama yazan kaset 7 yıl boyunca çeşitli aralıklarla o mavi Renault arabada çalındı. Patlamayla araba yerle bir olduğunda, o kaset de o arabanın içindeydi. O çocukluk öyküsü, 1993 yılında kesiliverdi. Aniden büyümenin ne olduğuyla tanıştım, babamın ölümü çok acımasızca gelmişti.

1980 sonrası yazılarından derlediği “Terörsüz Özgürlük” kitabını “Kızım Özge’ye…” diyerek bana ithaf etmiştir; kaderin de bir cilvesidir. Hem terörle çok küçük yaşta yüzleştim hem de özgürlüğümü görece kaybettim.

Kitabın ilk yazısında şunu söyler:

“Terörün olduğu yerde, Anayasadan, hukuk devletinden, bağımsız yargıdan söz etmenin olanağı yoktur… Terörün hüküm sürdüğü ülkelerde, parlamentolar, taş yığınlarından başka işe yaramaz. Yaramadığı ülkemizde acı deneyle görüldü. Şimdi hepimizin tek bir amacı olmalıdır. Çok yönlü kışkırtmalarında kurt kapanlarına kapılmadan, terörsüz özgürlüğü, kansız demokrasiyi kurmak ve sivil yönetimi, sağlıklı yöntemleri ve kalıcı çözümleri ile yeniden oluşturmak.” 15 Eylül 1980. 

Dolayısıyla, bu yazıyı benim için değil de ülkemizin geleceğine dair bir yazı olarak görüyorum.”

Aradan 18 yıl geçti… Babasının “neden” öldürüldüğünü öğrenebilme umudu ile hayattaki beyaz çizgilere bakıyor; burada kesik kesik burada dümdüz… Nedendir ki?

Uğur Mumcu, doğru bildiği yolda, her türlü tehdide rağmen yürüdü. Bu düzeni, haksızlıkları, sömürüleri, adaletsizlikleri kimseden korkmadan, çekinmeden, tek tek sergilemeye başladı. Basına, gazetecilik mesleğine saldırıların amacını seziyordu. Fakat yine de görevine bütün gücüyle devam etti. Ülke sorunlarının hiçbir düşünce yasağı olmadan tartışılmasını istiyordu.

4 Şubat 1981 tarihli yazısında şunları söylüyordu:

“İsterler ki susalım; isterler ki yazdıklarımızın hiçbiri, hele bu dönemde yazılmasın. Bunun içindir ki, bizleri susturmak için türlü yollara başvururlar. Bizleri susturmak için başvurdukları ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları sinsi girişimleri ile ilgili ipuçları ellerimizdedir! Bunu da bilir, bunların açığa çıkmaması için köşelerinde kıvranıp dururlar. Evet yazacağız, susmayacağız. Bütün yolsuzlukları, kaçakçılıkları, pislikleri, cinayetleri tek tek sergileyeceğiz.”

“Katiller demokrasisi… hırsızlar düzeni…” 

Bir kişiye yapılan haksızlığı bütün topluma yapılmış sayan Uğur Mumcu, üzerine gittiği her konuda haklı çıktı. O, kitlelere mal olmuş bir yazardı. Ona göre çağımızın en büyük suçu, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı çıkmayarak susmaktı. Uğur Mumcu bu suçu işlemediği için öldürüldü.

Sene 2011, Uğur Mumcu cinayeti bütün bağlantılarıyla hala aydınlatılamamıştır. Kanlı örgütler ve bu örgütlerin devlet içindeki kutup başları hala yakalanmadı, Türkiye’yi kanlı kargaşa içine sokan çeteler ve bunların etkili ve yetkili koruyucuları suç kanıtlarıyla birlikte ortaya çıkarılmadı. Neyse ki, ciltler dolusu kitapları vardır ve o kitapları okuyanlar en azından cinayetin arkasında kimlerin olduğunu görebilmektedir.

Bakın, Eylül 1992’de “Hizbulkontra” başlıklı yazısında ne demişti:

“Kürt Hizbullahı” özellikle son bir yıldır PKK’ya karşı saldırılar düzenliyor. Bu saldırılar devlet içindeki örgütler, örneğin “Kontrgerilla” olarak bilinen eski adı “Özel Harp Dairesi” tarafından destekleniyor mu? Bunu, bugün için bilmeye ve yazılı belgeye dayanarak kanıtlamaya olanak yoktur. 
Bazı devlet görevlileri ile bu tür örgütler arasında hiyerarşik düzen içinde ve emir komuta ile değil, 12 Eylül öncesinde kanıtlandığı gibi bireysel ilişkiler de kurulabilir.
12 Eylül öncesinde kurulan bu ilişkilerin bir kısmı yazılı belgelere dayanılarak kanıtlanmış ve ilişkiler bu köşede yayımlanmıştı. Ancak bu ilişkilerin devletin hangi tepe noktasına kadar ulaştığı ise bir türlü anlaşılamamıştı.
Bugün, hükümetin başta Musa Anter cinayeti olmak üzere bölgede işlenen bütün cinayetleri tek tek aydınlatması gerekir. Bu cinayetler aydınlanmaz ve bu saldırılar da böyle sürüp giderse, devlet –haklı ya da haksız, yanlış ya da doğru– bu tür suçlamalardan kurtulamaz.”

Özge Mumcu’nun söylediği gibi: “Türkiye tetiği çekenlerin de korunduğu, tetiği çektirenlerin himayesine alındığı ve cinayetlerde yetkili görevde olanların soruşturulmadığı bir ülke. Üstelik “normal” olanın bu durum olarak görüldüğü bir ülke.”

Ve Toplumsal Bellek Platformu ’nun belirttiği gibi: “Bugün onlar buradaysa, adalet burada olmadığı içindir.”

ABD’deki Türk toplum üyelerinin dikkatine! 

Birçoğunuz, (um:ag) Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’ndan haberdarsınız eminim. Ekim 1994’te kurulan bu vakıf, Uğur Mumcu’nun yokluğundan duyulan özlem ve acıyı sözlerin ötesine taşıyor. Gelecek kuşakların Uğur Mumcu’yu tanıyarak, onun savaşımına sahip çıkmalarını sağlayabilmek, öldürmenin anlamsızlığını anlatabilmek için hizmet veriyor. Acıların üstüne çıkarken; korkuları, yılgınlıkları ve suskunlukları aşmak; bunlarla, bilgi, eğitim, sanat, yazma ve araştırma yoluyla savaşmak düşüncesini paylaşıyorsanız bir saniye bile beklemeyin. Yarınlara hizmet verecek aydınlık bir yapıyı desteklemek için ayrıntılı bilgiye şu adresten ulaşabilirsiniz: www.umag.org 

“Gün yeniden doğsun” artık!

 

(Turkish Journal)

Become a patron at Patreon!