‘Ayhan Çarkın’ın tahliyesi lanetlenesi bir karardır’

Carkin

11 Temmuz’da gerçekleşen, 1990’lı yıllarda işlenen 19 faili meçhul cinayet ile ilgili davanın ikinci duruşması sonrası mahkeme davanın tek tutuklu sanığı Ayhan Çarkın’ın tahliyesine karar verdi. Bu karar sonrası, o dönem öldürülen Avukat Yusuf Ekinci’nin oğlu Sertaç Ekinci şöyle konuştu:

“Savcı, vermiş olduğu mütalaada adeta sanık avukatlarının yerine geçerek, sanıkların “müdahil vekillerinin amacının sanıkları tahkir ve tezyif etme” gerekçesi ile duruşmalardan vareste tutulmalarını talep etti. Yalnızca bu gerekçe ile dahi savcılığın gerçekleri ortaya çıkarmak gibi  bir amacının olmadığı ortada.

Türkiye’de taammüden adam öldürme suçundan yargılanıp tutuksuz olan sanık neredeyse yok gibi. Oysa bu dava dahilindeki tüm sanıklar an itibari ile serbest. Sanıkların çoğu hakkında yasadışı teşekkül oluşturma konusunda kesinleşmiş mahkeme kararları varken, sanıkların hala devlet teşkilatına etkide bulunma ve mevcut maddi delilleri karartma imkan ve kudretleri  ve kaçma şüpheleri varken tutuklama kararı bir kenara duruşmalardan vareste tutulmaları yönünde mütaala verilmesi o çok sözü edilen 90’lı yılların bitmediği, AKP giderse bu yıllar geri gelir şeklindeki kanının bir ilüzyondan ibaret olduğu ve “devlet için kurşun atan şereflidir” kanısının yargı mensuplarınca da hala paylaşıldığı anlamına geliyor.

Çözüm sürecinin tartışıldığı bu dönemde devlete yabancılaşmış kitlelerle kucaklaşmak ve adaleti tesis etmek yerine aynı ceberrut pratiklerin devamcısı olunduğu anlamına gelen bu karar, hukuki olmaktan ziyade tamamen siyasal, lanetlenesi bir karardır.”

Ayhan Çarkının ifadeleri olabildiğince somuttu

Ekinci, savcılığın, dosyada Ayhan Çarkın’ın ifadelerinden başka delil olmadığı, bu noktadan sonra dosyaya başka delil celbedilemeyeceği ve Çarkın’ın ifadelerinin de soyut olduğu yönündeki gerekçesini ise şöyle yorumladı:

“Soyut” kelimesinin Türkiye’deki hukuk pratikçileri tarafından bu şekilde yanlış kullanılması başlı başına bir cehalet örneği. Ayhan Çarkın’ın ifadeleri olabildiğince somuttu. Cinayetlerin nasıl işlendiği detaylı olarak anlatılmış, soruşturma aşamasında Avukat Yusuf Ekinci cinayetinin mahalli birebir Ayhan Çarkın tarafından gösterilmişti. Diğer taraftan duruşmada mütalaa veren savcının dosyaya başka delil celp edilemeyeceği yönündeki görüşü de başlı başına bir hukuk skandalı. Yusuf Ekinci cinayetinde kullanılan Uzi marka silahın 90’lı yıllarda sadece Özel Harekat Daire Başkanlığı uhdesinde olduğu biliniyor.

Türkiye’de kayıtlı tüm Uzi marka silahların balistik kayıtlarının dosyaya celp edilmesi ve Yusuf Ekinci cinayetinde kullanılan silahın balistik raporu ile karşılaştırılması yazılı olarak mahkemeden talep edilmişti. Yine dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’nin basına vermiş olduğu ve Kürt aydın ve işadamlarının infazına yönelik bir listenin varlığına ilişkin beyanları mahkemeye hatırlatılmış ve mutlak surette ifadesine başvurulması gerektiği belirtilmişti. Yine Tansu Çiller‘in danışmanı Memduh Bayraktar’ın ‘Çiller’li Yıllar’ isimli kitabında bu ölüm listesi dahil Mehmet Ağar ile bağlantılı kirli ilişkilerden açıkça bahsediliyor. Bu şahsın da mahkeme önünde tanık olarak dinlenilmesi zaruri.

Tarık Ümit’in ifadeleri tutuklama kararı için yeterlidir

Daha pek çok maddi delil ve tanık ifadesinin dosyaya girmeden bir karar verilmesi mümkün değil. Ancak savcılık mütaalasında başka delilin olamayacağı şeklinde bir varsayıma dayanarak vareste tutulma taleplerini gerekçelendirdi. Gerçekte bu savcının 130 klasörden oluşmuş dava dosyasının fiziken okumuş olması dahi mümkün değil. Zira iddianameyi hazırlayan savcı şu anda görev yapan savcı değil. Geçen hafta içi basına yansıyan ve Tarık Ümit’in 1995 tarihli MİT sorgusuna ilişkin tutanaklar dosya içerisinde mübrez. Ancak iddianameyi hazırlayan savcının dahi bundan haberi yok, zira iddianamede bu belgeden bahis dahi edilmiyor. Ayhan Çarkın’ın ifadeleri olmasaydı dahi davanın seyrini ciddi anlamda etkilemesi gereken bu belge görmezden gelindi. Henüz Susurluk skandalı patlak vermemişken Tarık Ümit’in Abdullah Çatlı hakkında MİT’e bilgi vermesi Fevzi Aslancinayetinin Mehmet Ağar’ın ekibi tarafından işlendiği yönlü bu ifadeler tek başına tutuklama kararı verilmesi için yeterlidir.

‘Bizim payımıza babalarımızın anlattığı masalları dinlemek düşmedi’

Duruşmaya Toplumsal Bellek Platformu üyeleri de katıldı. Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, duruşma sonrası şöyle konuştu:

“Nice kereler duruşmalara katıldık Platform olarak. Peşinden de ne düşündüğümüzü söyledik. Hep hayal kırıklığı, hep isyan. Çok alıştık ama hep acemiydik. Dün duruşma salonunda, onlarca kişiyi öldürmekten yargılanan insanların avukatı kalktı, “bulunduğum yerden gurur duyuyorum” dedi. Bu an gözümün önünden gitmiyor.

İlk sıraya korumalar oturtulmuştu. Yanlış anlaşılmasın, insan öldürmekle yargılanan kişilerden bizi korumak için değil, onları bizden korumak için. Tek tek öldürümler anlatıldı, ayrıntısıyla. Sonuçta çıkan karar, tutuklamanın gerekli görülmemesi (hatta tutuklama talebinin, duygusal bir talep olduğu sonucu), tutuklu olanın salıverilmesi, ifadesi alınan sanıkların bu saatten sonra gerek görülmedikçe mahkeme salonunda hazır bulunma zorunluluklarının kaldırılması. Çünkü an be an anlatılan cinayetlerin, ayrıntılarıyla ciğerimizi yakan katliamların kanıtı yok! Benim bildiğim çocuklar, babalarının kucaklarına oturur, masal dinlerler. Bizim payımıza babalarımızın anlattığı masalları dinlemek düşmedi. Babamızın nasıl öldürüldüğünü dinlemek düştü. Ayrıntısıyla. Katillerinin yüzüne bakmak düştü.

Dün, Sertaç Ekinci, ona “sen kimsin” diye soran katile, “ben öldürdüğün adamın oğluyum” diye yanıt verdi. Dimdik. Gözlerini kaçırmadan. Adresini vermeye korkan adamın karşısına dikilerek. Babasının masalını ömrünün sonuna kadar anlatacak herkese belli ki. Onurlu duruşuyla, elinden geleni yapmış olmanın rahatlığıyla. Öncesi acılı olsa da, gerisi önemli değil.”

(T24)

Become a patron at Patreon!