Yılmaz Erdoğan, LA’de “aslolan aşk değil şiirdir” dedirtti

Işıl Öz Kelebeğin Rüyası

T.C. Los Angeles Başkonsolosu Aydın Topçu’nun açılış konuşması ile başlayan etkinliğe ilgi yoğundu.

Festivale katılan Yılmaz Erdoğan, Belçim Bilgin ve Ahmet Mümtaz Taylan, “Kelebeğin Rüyası” filminin gösteriminden sonra, UCLA’den Prof. Barbara Boyle moderatörlüğünde izleyicilerin sorularını yanıtladılar.

Prof. Boyle, sözüne  filmin hiç de uzun olmadığını dile getirerek başladı. “Mekanlar, filmdeki renkler, sinematografi  çok etkileyiciydi” diyerek görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’nin çalışmasının dikkat çekici olduğunun altını çizdi.

Yılmaz Erdoğan, Gökhan Tiryaki ve oyuncular başta olmak üzere  Zonguldak, Heybeliada, Büyükada ve İstanbul’da filme emeği geçen herkese teşekkür etti. “Bir rüya idi, 70 yıl sonra böyle bir rüyayı gerçekleştirdik.” dedi.

Yarı Türkçe yarı İngilizce süren söyleşi, Erdoğan’ın esprileri sonrası konukların gülmesi ile ara ara kesildi.

Prof. Boyle, Türkiye’deki gala sonrası klasik sorulan soruların benzeri sorular ile devam etti, dikkatimi çeken bir sorusu, film boyunca Belçim Bilgin’in saçında gördüğümüz farklı kurdelelerin kelebeğe bir gönderme olup olmadığı idi. Bilgin, “aynı şeyi düşündüğünü, hatta eğer bu çekimler esnasında bir kelebek görürsem bu bir işarettir” dediğini, “şaşırtıcı bir şekilde   sürekli kelebekler gördüğünü ve  bundan çok etkilendiğini” dile getirdi.

Prof. Boyle, helikopter çekimleri gibi epey zahmetli çekim detaylarını sorduğunda ise, Erdoğan, bu filmi İstanbul’da çekmenin gururu ile gemi çekiminden örnek verdi, “kıyıda bağlı bir gemiyi filmde gördüğünüz şekilde yansıttılar, götürdüler fena da olmamış yani.” dedi.

İzleyicilerden gelen, bu filme dair zorlukların merak edildiği bir soruya ise bakın Erdoğan nasıl yanıt verdi:

“Böyle bir film yapıyorsanız bir tane zorluğunuz vardır ve  hemen hemen tüm çağlarda karşınıza çıkar,  “ne şiiri abiciğim” sorusu ile karşılaşırsınız sık sık. Evet, şiirin tarifi zor bir şeydir. En azından şimdiki çağda şiir, pek eğlenceli bir şey değildir diye yansıdı. Bu şiiri genelde dışardan bilip, ya da konuşan insanların algısı ile ilgili bir şeydi. Ben dünyanın en eğlenceli iki adamıyla tanıştım bu şairlerle tanışınca. “Şiir biraz gerçekten vazgeçip hakikatle ilgili bir yöne yönelmekle ilgili bir şey” dedim.”

Sonra bir izleyici, “bu filmden sonra şair olma isteği geldi bana” deyince, Erdoğan, “Film hakkında şimdiye kadar duyduğum en övücü sözdü bu” dedi.

Ahmet Mümtaz Taylan’ın “Yılmaz Erdoğan ile çalışmak nasıldı?” sorusuna verdiği yanıt ise şöyleydi:  “Bu sette oyuncuların avantajı vardı, bu her zaman elimize geçmeyen bir fırsattı. Bu şahane senaryonun senaristi aynı zamanda yönetmenimizdi, üstelikte şairdi. Delirmeden bunların hepsini yapabilen bir arkadaşımız Yılmaz Erdoğan. Bütün bunları bulduğunuzda mümkün olduğunca çok faydalanmaya çalışırsınız, bu sette çok iyi yardım, destek aldık. Hem bir yönetmenden, senaristen hem de şairden. Birlikte çalışmak zevkti. Tabii arkadaşım kendisi, hayatımda en mutlu olarak çalıştığım işti. Teslim olabilmek, iyi işe teslim olmak şahaneydi.” “İlk olarak bir erkeğe kendimi teslim ettim.” diye ekleyince de salonda kahkalar koptu.

Taylan’ın tokat sahnesi hakkında da yorum yapmasını istediler. Taylan, “tokat sahnesi kısadır ama öncesinde çok konuşmuşuzdur” dedi sözü Erdoğan’a verdi:  “Senaryoda tokat yoktu ama kızının madene gittiğini gören 1940’lardaki  bizim babalar bir tane çakardı diye düşündüm.”

Yılmaz Erdoğan’a iki soru da ben yönelttim, ilk sorum şu idi: Filmde geçen Şair Rüştü Onur’un yazmaya başladığı tiyatro oyununu, yani Hatice ve Mehmet’in hikayesini bir gün kendisinin kaleminden tiyotroda izleme şansımız olacak mıydı?

Erdoğan, “Geçen gün bunu düşündüm ve konuştuk, neden olmasın.” diye yanıtladı.

İkinci sorum ise, “Bir Zamanlar Anadolu’da oynadıktan, Nuri Bilge Ceylan’ın oyunculuk taleplerini, film dilini yakından tecrübe ettikten sonra  sinemaya bakış açınızda bir değişim oldu mu?” idi.

“Görüntü yönetmenini arakladım ondan, oyuncu aldım” dedi ve gülerek “hem de çok uygun fiyatlara” diye ekledi.

Konuşma sonrası, Egypt Theater’ın ön tarafında  filmin posterini imzalayan sanatçılar, izleyicilerle tek tek sohbet ettiler. Filmin beğenildiği aşikar. Cüneyt Cebenoyan’ın da değindiği gibi “Kelebeğin Rüyası” bir kaybedenler senfonisi olmayı başarıyor. Dönem filmleri içinde sinemamızda ayrıcalıklı bir yere sahip olacak.

Son söz:  3 Mart tarihine kadar sürecek festival ilgiyi hakediyor.
Sırada Emin Alper’in Tepenin Ardı ve Ali Aydın’ın Küf adlı filmleri var. Kapanışı ise Zeki Demirkubuz’un Yeraltı filmi yapacak.

2. Los Angeles Türk Film Festivali’nde 164 kısa film arasından finale kalan 9 kısa filmi ise şöyle:

Bir Dilim Hayat – Aysel Pınar Necef
Bir Kurabiye Masalı – İlkyaz Kocatepe
Buhar – Abdurrahman Öner
Here’s Johnny – Tekin Girgin
Kadife Çoraplar – Baturay Tavkul
Mesut – Hakan Hücum
Sonra – Nazlı Durlu
Tepki – Emrah Örnek
Upside Down – Tuğçe Özdemir

Ayrıntılı bilgi için: http://www.latff.org/

(T24)

Become a patron at Patreon!