Zeynep Altıok Akatlı: Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı anmayan Bakan, Hocalı’ya gidiyor
“İnsanlar vardır; geçmişindeki günahları, kavgaları konuşmazsa unutulur sanır. Derin bir sessizliğin perdesi ardına gizler onları; üstüne suskunluğun merhemini sürer. Oysa yara derindedir ve sustukça büyümektedir. Çözüm, önce kendiyle, sonra kurbanlarıyla hesaplaşmaktır. Toplumlar da öyledir.” demişti Can Dündar ve ne kadar haklı. Bizde durum içler acısı, yaramızın sızısını hafifleteceklerine, yarayı kanatan, yaranın üstüne basanlar var.
Sivas Katliamı’nın 19. yılını geride bırakırken hâlâ hep aynı bilgileri vermek çok üzücüyken, o tarihte yakınlarını kaybedenlerin, aynı sözleri söylerken nasıl yaralandıklarının tanığıyım.
Zeynep Altıok Akatlı ile T24 için görüştüm, bakın neler dedi:
‘Bizim için o gece duran zaman katiller için çoktan geçip gitti’
“19 yıl sonunda bir adım ileri atamadığımız hukuksuzluk süreci zaman aşımı ile bir kez daha vurulurken anlıyoruz ki, bizim için o gece duran zaman katiller için çoktan geçip bitmiş bile. Onların koluna bu marifetli saatleri takanların pişkinliği bir yana, kendi ülkemizde bizlere yaşatılan hep ‘parya’ hissi oluyor.
Oysa gelişmiş ülkelerde insan hakları kanunları gereğince de çok net sekilde tanımlandığı üzere insanlık suçlarında zaman aşımı uygulanamaz.Türkiye’yi dünyaya “ileri” demokrasi olarak tanıtan iktidarın “ileri hukuk” tan anladığı da bu olsa gerek. Demokrasi’yi sadece kafa sayısı olarak algılayanlar aldıkları yüzde 50 oy üzerinden siyaset yaparak o yüzde 50’nin dışındaki herkesi oy verenlerinin kafa sayısından doğru kendilerinde “hak” görerek mağdur ediyor. Ağızlarından köpükler saçarak tutturdukları nefret söylemi ile acıları dağlıyor “aynı bağın bülbüllerini” birbirlerine düşürmek için ellerinden geleni yapıyorlar.”
‘Mahkemenin gerekçeli kararı insanlık suçunu inkâr ediyor’
“Mahkeme duruşmada açıklanan kararla Sivas Katliamı’nı “insanlık suçu” olarak tanımlarken gerekçeli karar bunu bile inkâr ediyor. Bunu yazan yok. Ayaklanan yine aynı kitleler. Kim derseniz? Biz! Mağdurlar. Mağduriyeti bir sekilde yaşamış olan insanlar. Ya da bir avuç okur yazar vicdanlı aydın. Zaman aşımı kararı bir sıcak haber olarak yer alıyor basında ama işte o kadar. İzini süren, uluslararası örnekleri ortaya çıkaran, devamlılık sağlayan yok.’’
‘Zaman aşımı yetmiyor biber gazı ile derdest ediyorlar’
‘’Yakınlarını kaybedenler zaman aşımı ile cezalandırıldıkları yetmiyormuş gibi bir de biber gazı ile derdest edildikten sonra Başbakanımız “Hayırlı Olsun” buyuruyorlar. Vicdanı olan, adil olan, barış eşitlik gibi kavramları duymak yetmiyor tabii. Anlamış ve içselleştirmiş olmak gerekli. Kime nasıl ne hayrı olacaksa bunun!
Yetmiyor, AKP sözcüsü çıkıp güncel bir insanlık ayıbını yani zaman aşımını konuşacağına 19 yıl önce olmuş, çözülmemiş katliamlar üzerinden siyaset yaparak ana muhalefet partisini suçluyor. Hukuk yok, dava dosyaları, durumlar, tutanaklar yok kendi görüşleri ile ucuz siyaset yapan birilerinin elindeyiz.’’
‘Maraş’ı,Çorum’u Sivas’ı anmayan Bakan, Hocalı’ya gidiyor’
‘’Öbür tarafta ülkenin İç İşleri Bakanı bu ülkenin Dersim, Maraş, Çorum, Malatya, Sivas, Gazi, Uludere say say bitmez katliamlarının hiçbirinin anma etkinliğine dahi katılmazken ne hikmetse bir Hocalı Katliamı anması düzenleniyor. Bakan “Ermeni piçleri” yazılı pankartlar taşıyan güruhun en önünde hak, hukuk, vicdan diye haykırıyor.’’
‘Komisyon üyeleri gerçeklere dayanabileceklerse ‘Menekşe’yi izlesinler’
‘’Durmayan kan, soğumayan acı böyle “kindar ve dindar” söylemlerle durmayacağı gibi Meclis’te mağduriyeti dinlemek için çağırılan konuğu sorguya çekerek de bitmez. Mayıs ayında Millet Meclisi’nde Başbağlar’ı ve Sivas’ı dinlemek için bir araya bile gelemeyen İnsan Hakları Komisyonu’nun o toplantıya katılan 4 üyesini de “gerçeklere dayanmaya güçleri varsa” tutuklu gazetecinin insanlık ve gazetecilik sorumluluğu ile içinde bulunduğu koşullara rağmen tamamlamaya çabaladığı “Menekşe’den Önce” adlı belgeseli izlemeye bekleriz. Böylece bu bir ilk olur. 19 yıldır ne Sivas’a ne Başbağlar’a gelmeyen siyasiler gerçekleri yaşayanlardan, yananlardan dinler. Bu belgesel iç yakıyor. 19 yılın acılarının nasıl hiç soğumadığını hala ilk günkü gibi kaldığını hatta adalet yerini bulmadıkça açık yara gibi daha can yakıcı olduğunu görsünler isterim. O zaman, “Aziz Nesin provoke etmeseydi” diye değil “devlet görevini yapsaydı” ne olurdu diye düşünebilirler. Çünkü başka bir dünya mümkün ve buna kimin gönlü yok çok belli. İktidarın söylemi ve eylemi bu oldukça, yüzleşme gerçekleşmedikçe kindarlar da kapılarımızı işaretlemeye, yeni Sivas’lar tutuşturmaya devam ederler.”
‘Bizler özür veya merhamet dilenmiyoruz…’
“Göstermelik özürlerle suçu o zamanın tek partili sisteminde adı CHP olan partiye atarak Dersim üzerinden basit siyaset yapılmış olması benim canımı acıtıyor. O özürün samimi olabilmesi için somut adımlara bakılır. Günün tarihi üzerinden konuşmak gerekirse Madımak Oteli’nin yerine asılan katillerin adının kaldırılması gerekir. Zaman aşımı ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılması gerekir. CHP ve BDP tarafından sayısız kereler Meclis’e sunulan faili meçhul siyasi cinayetlerin aydınlatılması için araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önergenin kabul edilmesi gerekir. Biz yetkileri artırılmış mahkemeler değil yetkileri artırılmış araştırma komisyonları istiyoruz. Devletin devamlılığı vardır Devlet, geçmişi suç atarak değil görevini yaparak temizlesin, özür dilemesin!
Özür nasıl mı dilenir? Arif Sağ’ın 19 yıldır Sivas’a gidemeyişini izah ederken gözeri dolarak “herkesten ve orada yitirdiğimiz canlarımızdan özür diliyorum” cümlesindeki gibi sahici olur. Kendi kurtulduğuna sevinmeyip orada kaybettiği dostunun son yudumunun sorumluğunu kendinde gören ve durulmayan Ali Balkız’ın gözbebeğinde olur. Kendi babası, anası ölmüş çocukların iki evladı yanan ananın yanında tuttuğu gözyasında olur. Dost meclisinde nerelisin sorusuna Sivas’lıyım yanıtını verirken düğümlenen boğazda olur. Oysa buna hiç gerek yoktur. Utanç mı? Ha o da özür dileyebilende olur!”
‘Canım çok ama çok yanıyor benim’
“Bizden istenen artık öldürmüyorlar diye sevinip susturmaların şekil değiştirişine ses etmememiz. Hatta korkup “işimden mi olurum?” “Kapıma mı gelirler?” diye hissetmemiz. Yani susmamız.19 yıl sonra bugün orada Uludere Katliamı oluk oluk kanarken Sivas demek canımı acıtıyor. İfade özgürlüğü kısıtlanır insanlar akıl almaz sürelerle tutuklu kalırken ölmüşümün, canımın yası kalbime yük oluyor.Mecliste yapılan toplantıda bana sorulan soru yüzünden Başbağlar Katliamı basında yeterince anılmıyor, eziliyorum.Benim gerçeğimin benim emeğimi alması doğaldır ama bundan utanıyorum. Soner de belgeselini izleyemiyor! Boğazım düğüm düğüm…”
(T24)