“Soruşturmadaki gizlilik kararının hakikati bilme hakkımızı kısıtlayacak kadar önemi gerekçesi ne; bilmiyoruz!”
Ankara’daki barış mitingine yapılan bombalı saldırıda resmi açıklamalara göre en az 97 kişi hayatını kaybetti, 365 kişi ise yaralandı. Hükümetten yapılan açıklamalarda katliama sebep olan canlı bombaların kimliklerinin belirlenmesinde sona varıldığı belirtilirken, Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, katliama dair haberlere getirilen yayın yasağı sebebiyle daha fazla açıklama yapmasının uygun olmadığını söyledi. Konu üzerine, insan hakları, insancıl hukuk, uluslararası ceza hukuku, anayasa ve idare hukuku konusunda çalışmaları olan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak’tan bilgi aldık.
Ankara’daki katliam ile ilgili soruşturmada alınan “kısıtlama” kararı hakkında, “Bu yine bir sulh ceza kararı. Kanun hükmünü saymak dışında bir şey söylemiyor” diyen Kerem Altıparmak’ın T24’ün sorularına verdiği cevaplar şöyle:
Sorun nerede?
Referans verilen yasa hükmü, bu suçlardan biri varsa kısıtlama olur demiyor. Kısıtlama kararının ancak 153. maddede belirtilen suçlar için verilebileceğini söylüyor.
Bu ne anlama geliyor?
Öncelikle bakacağız suç 153. maddede sayılan suçlardan biri mi? Değilse zaten kısıtlama kararı veremezsiniz. Ama katalogdaki suçlardan biriyse otomatik bu kararı alabileceğiniz anlamına gelmez. Ayrıca bunun neden gerekli olduğunun tartışılması ve karara varılması gerekir. Ağır insan hakları ihlali olan davalarda bu karar çok daha zor alınmalıdır. Çünkü hem mağdur yakınlarının hem de toplumun hakikati bilme hakkı sınırlandırılıyor bu kararlarla.
Ne yapılabilirdi?
Bu karardan, hepimizin hakikati bilme hakkını kısıtlayacak nasıl önemli bir gerekçe olduğunu göremiyoruz. Bu açık yazılamıyorsa da bir şekilde anlatılabilinirdi. Lakin burada sulh cezalarla ilgili genel bir sorunu görüyoruz. Hemen hiçbir konuda gerekçe yazmadıkları için bu da şaşırtıcı değil.