‘Fransa’da çılgına dönen Ermeni lobisi, ABD’de daha çok bastıracak’
Türk Amerikan Dernekleri Kurulu Başkanı Ergün Kırlıkovalı, S.Res. 399’u her yıl Kongre’ye getirilen ve tamamen Ermeni lobisinin eseri olan politik bir mesaj ve propaganda olarak değerlendirdi: “Artık alıştık; 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarını destekleyen bir tasarı her sene ocak-mart döneminde önce Temsilciler Meclisi’ne, ardından da Senato’ya getirilir. Maksatları 24 Nisan’da tasarıyı geçirme ve Türkiye Cumhuriyeti’ne psikolojik bir baskı uygulamak ve Amerika’daki hukuk altyapısını kurmak. Planlarına göre, önce bu tasarı geçecek ve ardından mahkemeler, tazminatlar, toprak istekleri gelebilecek. Ama her yıl olduğu gibi, bu yıl da hezeyana uğrayacaklar. Şubat ayında ABD Dokuzuncu Temyiz Mahkemesi’nin, martta da Fransız Anayasa Konseyi’nin peş peşe verdiği iptal kararları ile çılgına dönen Ermeni lobisi, hiç olmazsa bir cephede kazanabilmek için şimdi çok bastıracak.”
“Şimdi biz de varız”
Ermeni tasarısını dürüst olmayan ve ırkçı bir söylem olarak nitelendiren Kırlıkovalı: “Tasarının içinde Ermeni isyanları, ihanetleri, terörü, toprak istekleri ve Ermeni devrimcilerinin öldürdüğü yarım milyon Türk yok. Tarih eksik ve çarpıtılmış bir şekilde anlatılmış. Bunları senatoya anlatmak için Türk-Amerikan tabanımızı, PaxTurcica Institute aracılığı ile hemen aynı günde mobilize ettik. Artık susmuyoruz. Anında ses veriyoruz. Onlar yalan yanlış tasarıları getirdikçe karşılarına sıradağlar gibi dikileceğiz. Ermeni lobisinin Amerika’daki yüzyıllık balayı bitmiştir.” dedi.
Geçtiğimiz haftalarda önce Amerika’da ve sonra da Fransa’da peş peşe verilen yüksek mahkeme kararları, “Türk-Ermeni Anlaşmazlığı” nın seyrini önemli ölçüde değiştirdi. Bu kararlar neydi, neden alındı, etkileri ne olur?
Şunu iyi bilmeliyiz ki bu soruların cevabını ne Ermeniler, ne Türkler, ne Amerika, ne Fransa, ne Avrupa, ne Birleşmiş Milletler ne de başkası biliyor. Bu konularda yapılanlar, tarihe bakıp ileriye doğru tahminler yapmaktan ibarettir. Yani bir beklentidir, ihtimaldir, belki de inançtır, ama asla kesin bir yanıt değildir.
Peki, Amerika cephesini kısaca özetlemenizi rica etsem…
23 Şubat 2012 tarihinde aldığı bir kararda, San Francisco’da bulunan ABD
Dokuzuncu Federal Temyiz Mahkemesi, 1915 olaylarında ölen Ermenilerin mirasçılarının, kendilerine ödeme yapılması için sigorta şirketlerine dava açamayacağına hükmetti. Kararınİngilizce orijinali burada.
Temyiz Mahkemesi, Kaliforniya eyaletinde 11 yıl önce Ermeni lobisi tarafından icat edilen ve Eyalet Meclisi’ne kabul ettirilen ve 1915 olaylarında ölen Ermenilerin mirasçılarına, sigorta şirketlerine karşı dava açma yetkisini veren bu ısmarlama yasayı bozdu. Böylece, 11 kişilik yargıç heyeti, oy birliğiyle aldığı kararda, Alman sigorta şirketi Münich Re AG’ye Ermeniler tarafından açılan davayı düşürdü. Kararın gerekçesi ise, yabancı kuruluşları aleyhinde ABD mahkemelerinde dava açma yetkisinin sadece federal hükümette olduğu idi. Anayasa’nın, Dışişleri’ni idare etmede tek yetkiyi federal hükümete verdiği kaydedildi ve bu yetkiyi kullanan eyalet yasalarının etkisiz olduğu buyruldu. Hatta federal hükümetin bir politika beyan etmediği veya oluşturmadığı konularda bile, eyalet mahkemelerinin, dış ilişkiler alanında yetki kullanamayacağı belirtildi.
Yanlış hatırlamıyorsam aynı mahkeme, 2009’da Ermenilere dava yolunu zaten kapatmıştı…
Evet, ama 2010 yılı aralık ayında, ortaya çıkan yeni bir bilgi ve belge olmadığı halde, “ender’” görülen bir karar değişikliğiyle, bu hükmünden çark etti ve 1915 olaylarında ölen Ermenilerin mirasçılarının, kendilerine ödeme yapılması için sigorta şirketlerine dava açabileceğini bildirdi. Bizler bunu Ermeni lobisinin hin oyunlarına bağlamıştık. Öyle ya, üç kişilik hâkimler ikiye bir karar alıyor. O iki kişiden birisi, bir süre sonra durduk yerde “Ben kararımı değiştirdim.” diyor. Sormazlar mı adama, “Neden?” İnsan kendi kendini küçük düşüren böyle bir çark etme işine neden girer? Hele hele bir yüksek hâkim? Ermeni lobisi acaba ne telkinlerde bulundu? Nasıl vaatler yapıldı ki, ortada hiçbir yeni bilgi-belge yokken koskoca bir yüksek hâkim, durup dururken, “Yanlış yapmışım, doğrusu o değil, bu.” desin? Dikkat ederseniz, aynı konu temyize gidince, 11 yüksek hâkimin hepsi birden Ermenilere kapıyı kapatan kararı alıyor. Bir tarafta üç hâkimden biri fırıldak, öbür tarafta 11 hâkimden hiçbiri ödün vermiyor. Bu bizim çok dikkatimizi çekti. Ermeni lobisinin gücünü (ya da Türklere olan önyargının etkisini) bir daha keşfetmiş olduk.
Bu konuda hukuk uzmanları ne diyor?
Amerikan basınında yazan hukuk uzmanları, yorumlarında Yüksek Mahkeme
(Supreme Court, yani bizdeki Anayasa Mahkemesi) konuyu ele almayı kabul etmedikçe, Temyiz Mahkemesi kararının bu konuda son noktayı koyabileceğini, yani 1915 olaylarında ölen Ermenilerin mirasçılarının artık Alman sigorta şirketlerini kendilerine ödeme yapmaya zorlayamayacağını belirtiyorlar.
Bu karar, dolaylı da olsa Türkiye açısından önemli demek yanlış olmaz sanırım…
Tabii ki. 1915 yılı olaylarıyla ilgili diğer davalara da emsal olacağından, Türkiye açısından da önem taşıyor. 2015 Planlarını altüst ediyor ve bunlara sadece “büyük para” beklentisi ile yaklaşan birçok Ermeni’yi de saf dışına itiyor. Temyiz Mahkemesi’nin aldığı karar Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor, çünkü Ermeniler, 2010’un temmuz ayında, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Ziraat Bankası ve Merkez Bankası aleyhine de dava açmıştı. Şimdi başından beri mahkemelerin yetkisiz olduklarını savunan Türkiye’nin eli güçlenmiş oldu.
Sonuç olarak öne çıkan ana fikirler nedir?
Şöyle sıralayabiliriz: Eyalet mahkemesi, federal dış politikayı belirleyemez.
1948 BM Sözleşmesi’ne göre, bir olayın soykırım olup olmadığına ancak yetkili bir mahkeme verebilir, parlamentolar değil. Türkiye, şimdi bu karara dayanıp yetkisizlik kartını oynayabilecektir. Bu karar Türkiye’ye karşı Ermenilerin açtığı veya açacağı davaları da olumsuz etkiler. 2010 yılında Ermeniler üç hâkimden birinin oyunu, bir takım girişimlerle (!), değiştirerek kararı tersine çevirebilmişlerdi. Şimdi kararın 11 kişilik heyette oy birliğiyle alınması çok önemlidir. Bu mahkemelerin hiç göz ününde tutmadığı başka gerçekler var.
Lozan’da Osmanlı’dan kalan borçlar, ilgili ülkelerle bölüşülerek ödeme planına naglandı ama bu konuya ilişkin bir Lozan hüküm yok. Bu nedenle, ABD ile Türkiye 1934’te başlayan ve 1937’de karşılıklı imzalanan bir anlaşma ile biten görüşmeler sonucu Türkiye bir milyon dolara yakın ödeme yaptı ve aralarındaki tüm mal-tazminat davaları halledildi. Şimdi birkaç Ermeni istedi diye bu uluslararası anlaşma yok sayılamaz. Sonra teknik sorunlar hep var oldu: ne Türkiye 1915’te vardı, ne de sigorta şirketleri Türk’tü.
Fransa’da olan bitenler sonrası Obama yönetiminin, “Türkler ve Ermeniler kendi sorunlarını kendileri çözmeli” şeklinde özetlenebilecek bir orta yolu seçmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Bu durum, olaylarda Türkiye’nin elini güçlendirdi. Türkiye zaten önce Başbakan Erdoğan’ın 2005 mektubu ve sonra da 2009’da imzalan protokollerle, Ermenistan’ı arşivlerini açıp araştırma ve tartışmaya davet ediyordu. 100 ülkeden araştırmacılar gelip arşivleri incelemişti. Türkiye’nin sorunu olaya Batı’nın Türkiye’ye ve İslam’a önyargılı davranması ve Türk savlarını, arşivlerini bilmemesi ve öğrenmek dahi istememesidir. Onlar Ermeni propagandasına teslim olmuş, Türk acılarını ve Ermeni isyanlarını, ihanetlerini, terörünü yok saymıştır. Şimdi, tarih komisyonu kurulursa Türk görüşlerini dünya öğrenecek diye Ermenistan’ın ödü patlıyor. Amerika’nın “konuşun, anlasın” telkinleri bu yüzden hem Ermenistan’ı ve hem de Ermeni diasporasını çileden çıkarıyor. ABD Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton’ın 26 Ocak’ta yaptığı konuşmada “Ermeni soykırımı iddialarının tarihçilerin işi” olduğunu söylemesinden sonra Ermeniler çıldırmıştır.
Sonuç?
ABD ve Fransa yüksek mahkemelerinin aldığı kararlarla bu “uygun ortam” en azından Türkiye için oluşmuştur. Şimdi protokollerde yazılı bulunan
“Tarihçiler Komisyonu”na işlerlik kazandırma zamanıdır. Bunun için
Ermenistan’ın tüm arşivlerini açması gerekmektedir.
Artık Türkiye’nin, ister Ermenistan’dan gelsin ister Ermeni diasporasından, kuru gürültüye pabuç bırakmasını kimse beklemesin.
Türkiye’nin eli hukuk alanında güçlendi; sıra tarih alanına geldi. Ona zaten dünden hazırız…
(T24)