Bir fotoğraf sihirbazı: Ali İhtiyar
“Prix de La Photographie Paris” (Px3) genç yetenekleri keşfetmek ve fotoğrafçılığa özendirmek için her yıl bir yarışma düzenliyor. Dünya genelinde fotoğraf sanatçılarını düzenledikleri yarışmada buluşturan organizasyon baya ilgi çekiyor. Bu yılki yarışmada ödül alan tanıdık bir isim var: Ali İhtiyar.
Birden çok bireysel ve grup projelerine yönetmen ve fotoğraf direktörü olarak katılan, on yıldan fazla süredir fotoğraf sanatı ile ilgilenen, birçok yarışmada ödül alan başarılı sanatçı ile Turkish Journal için görüştük…
Ali İhtiyar, 1971’de Erzincan’da doğmuş. İlk ve orta öğrenimini Erzincan’da tamamladıktan sonra lise ve üniversiteyi İstanbul’da okumuş. Uzun bir üniversite mecarasından ve çeşitli bölümlerde okuduktan sonra 1996 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Tv ve Fotoğraf bölümlerini kazanmış. Tercihi sinemadan yana olmuş. Aynı zamanda fotoğraf eğitimine de devam etmiş. 2001 yılında sinemadan mezun olduktan sonra yine aynı üniversitenin sinema bölümünde yüksek lisansını yapmış.
Uzun süre reklam fotoğrafçılığı, belgesel fotoğraf üzerine çalışmalar yaptıktan sonra Kalan Müzik ve Çekül Vakfı ile birlikte yaptığı çalışmalar dikkat çekti. Kalan Müzik ile yaptığı Erkan Oğur’un “Anadolu Beşik” ve yine Oğur’un ünlü Ermeni düdük sanatçısı Djivan Gasparyan ile yaptığı “Fuad” albüm kapak fotoğraf çalışmalarının onun için yeri ayrı.
Çekül Vakfı ile yaptığı çalışmalar daha çok Anadolu’nun tarihi ve kültürel yapısına ilişkin kitap çalışmaları. Çeşitli kısa film denememleri olduğunu öğreniyorum. Bir çok festivallere katıldığını biliyorum. 2004 yılında Hollywood Uluslararası Öğrenci Film Festivalinde “Pencere” adlı filmi ile en iyi yabancı film ödülünü almıştı. 2008 yılında, Fransa’nın Cannes şehrinde yapılan “Sony Dünya Fotoğraf Yarışmasında” portre dalında en iyi 10 fotoğrafçı arasına girdi. Fotoğrafları, aralarında dünyanın en iyi fotoğrafçılarının bulunduğu uluslararası bir jüri tarafından değerlendirdi. Halen göç, din, insan ve mekan üzerine yaptığı fotoğraf ve film projelerine devam ediyor. Dört yıldır Kanada’da yaşıyor.
Kanada macerasının nasıl başladığını merak ediyorum… “Oldukça maceralı başladı” diyor ve gülerek: “Soğuktu gerçekten soğuk bir ülke, Kanada’ya dil öğrenmek için geldim. Fransızca ve İngilizce derken yaklaşık 4 yıldır bu ülkede yaşıyorum. Farklı bir kültürü görmenin insana çok şeyler kattığını söyleyebilirim. Yaşadığım yer Kanada’nın Fransız tarafı. Kültürel açıdan çok renkli bir kimliğe sahip Montreal. Burada yaşayanlar, bir çok yönleriyle bizlere benziyorlar.”
Yurtdışındaki fotoğraf sanatları çalışmaları ile Türkiye’dekini kıyaslayabilir misiniz?
Çok farklı, bir kere bize özgü olan her konudaki sistemsizlik burada yok ve buradaki bir çok profesyonel fotoğrafçı bir konu üzerine çalışıyor ve bunu uzun yıllar sürdürüyor. Bu sanatçıya bir kimlik ve tarz getiriyor. Bizdeki çoğu sanatçının tarzı ile ilgili birşey söylemek çok zor.
Türkiye’deki fotoğrafçılık sektörünün gelişimini nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’de çok iyi fotoğrafçılar var. Türkiye’yi fotoğraf sektörü açısından değerlendirecek olursak, bence en büyük sorun Türkiye’deki fotoğrafçıların bir konu üzerine çalışmamaları. Bu yüzden yapılan çalışmalar çok savruk oluyor. Bir konuyu alıp götüren fotoğrafçı sayısı oldukça az ama zamanla gelişme olacak elbette.
Sinema ve fotoğraf arasındaki ilişkiye değinmenizi istesem cevabınız ne olurdu?
Bence çok derin bir ilişki var. Her sinema yönetmeninin bir şekilde fotoğrafa bulaşması lazım. Fotoğraf çekmek çok ciddi anlamda bir görüntü estetiği sağlıyor, bu film çekim aşamasında görüntüye hakim olman demek. Kamera açılarına ve görütülere hakim olan bir yönetmenin gerçekten işi çok kolay; bu yüzden sinema eğitimi almak isteyen her öğrencinin bir şekilde fotoğrafa bulaşması lazım ama tabii bu, şu demek değil; her iyi fotoğrafçı iyi bir sinemacı olacak… Sinema fotoğrafın çok üstünde, bir çok konuya hakim olmayı gerektiren bir sanat. Yine de sinema mı, fotoğraf mı derseniz ben, fotoğraf derim
“Hayat bir film ise, fotoğraf bir ölümdür”
Hayat ve fotoğraf?
Susan Sontong’un kitabında okumuştum, şöyle diyordu: “Hayat bir film ise, fotoğraf bir ölümdür.” Hatta bu söz üzerine bir kısa film çalışması yapmıştım. Fotoğraf ve hayatın ilişkisi “an”a dair bir ilişki. Anı dondurmak başlı başına bir sorun, bu yüzden iyi fotoğraf çekmek gerçekten çok zor; çünkü en mükemmel anı yakalamaya çalışıyorsunuz. Bazen gereksiz bir çok görüntü kadrajınıza girer ve çektiğiniz görüntünün estetikten uzak olmasına sebep olabilir.
Teknoloji gelişimi sonrası fotoğrafçılığı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben halen 35 mm siyah beyaz negatif veya renkli slayt filmlerle çalışıyorum. Tabii bu korkunç bir masraf demek ve malzeme bulmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Dijital fotoğraf, fotoğrafçılık sektörüne çok şey getirdi, en başta tüketimi artırdı. Sanırım yakın bir gelecekte film tamamiyle ortadan kalkacak. Öte yandan görütünün bu kadar tüketilmesi hiç hoşuma giden bir durum değil, eskiden albümler vardı ve evlerin en değerli eşyalarıydı. Şimdi artık albümlere bakamaz hale geldik, bilgisayar ekranlarından görüntüleri yaşamaya çalışıyoruz.
Bir fotoğraf sanatçısının işini iyi yapabilmesi için gerekenler nelerdir?
Her sanatçının yapması gerektiği gibi disiplinli bir çalışma temposu gerekiyor. Bunun ötesinde yaratıcı, yetenekli olması lazım ki üretebilsin; ama yetenek tek başına yeterli değil, yeteneği çalışarak geliştirmek lazım.
İşinizi yaparken bir felsefeniz var mı?
Tabii ki etik… Çünkü etik her işi tamamlayan en önemli unsur, bir işi yaparken o işe doğru bir ahlakla yaklaşmak lazım. Yüzyılımızın en büyük hastalığı her konuda olabildiğince tüketmek. Bu tüketim aynı zamanda müthiş bir kirlilik yaratıyor ve herkes bundan bir şekilde nasibini alıyor. Aslında birilerinin ben temizim deyip ortaya çıkması da anlamsız geliyor bana. Sanırım asıl olan bu kirlilikten minimum düzeyde nasibini almaya çalışmak. İşte ben de nasibimi böyle almaya çalışıyorum.
“Yaptığım işi çok seviyorum”
Başarınızın sırrı ne?
Teşekkürler ama çok şey başardığıma inanan birisi değilim, fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Bence her şeyden önce insanın bir işi başarması için o işi sevmesi lazım, ben de yaptığım işi çok seviyorum o kadar.
“Keşke bu projede ben de olsaydım” dediğiniz bir çalışma var mı?
Fotoğraf projesi olarak yok; çünkü fotoğraf çok bireysel bir sanat, sadece makina ve sen ve tabii ki an; ama soruyu sinema projesi olarak ele alırsak setlerinde bulunmak istediğim yönetmenler elbette var. Theo Anglopolus’un herhangi bir filminin setinde çalışmak isterdim.
Ayırması zor belki ama, “işte bu benim favorim” dediğiniz çalışmanız hangisi?
Gerçekten çok zor bu sorunun cevabını vermek; çünkü her yakaladığınız iyi bir anın farklı, kendine ait bir öyküsü var ve bu yüzden ayırmak zor. Ama duygusal açıdan beni en çok etkileyen ve bir bağ kuruduğum fotoğraf Erkan Oğur’un “Anadolu Beşik” adlı albüm çalışması için verdiğim kapak fotoğrafı, çok sevdiğim bir fotoğrafım… .
O fotoğrafın içinde çok şey var: Göç, türküler, insan hikayeleri ve Anadolu. Bu fotoğrafı başkası çekseydi ona çok imrenirdim. Tabii benim için diğer bir önemli konu da, Erkan Oğur gibi büyük bir ustanın işinde yer almış olmam.
“Cehalete dahil olmamak gerek!”
Fotoğraf sanatında yol almak isteyen genç yeteneklere önerileriniz var mı? Sadece zeka ve yetenek yetmiyor sanırım, ne dersiniz?
Sabırla işlerine devam etmelerini öneririm, çok disiplinli çalışmaları lazım. Teknolojik yeni gelişmeler bazı yönleriyle işlerini kolaylaştırsa da bir çok yönüyle sanat eğitimini bitirebiliyor. İşleri gerçekten zor. Tabii şunu da untumamak lazım, entellektüel birikim de önemli, dünyadaki cehaletin korkunç bir boyuta ulaştığını düşünüyorum. Sanatçının toplumun üstünde veya önünde olması söylemleri çok hoşuma giden söylemler değil ama bu cehalete dahil olmamak gerektiğine inanıyorum.
Örnek aldığınız isimler var mı?
Var, fotoğraf sanatında Josef Koudelka, Sabestian Salgado beğendiğim belgesel fotoğrafçılar. Sinemada ise Tarkovsky, Theo Angolopolous, Ingmar Bergman, Akira Kurosowa…
Son olarak, “Ali İhtiyar kimdir?” sorusunun cevabını sizden alabilir miyiz? En zor soruyu sordunuz. Fotoğraf ve sinemayı seven birisi diyeyim…
(Turkish Journal)