277760411_10160211650741942_2318337549119730332_n

Sahne Sanatları ve Bilimleri Akademisi (Academy of Motion Picture Arts and Sciences) üyelerinin oyları ile verilen Akademi Ödülleri (Oscarlar) ilk olarak 1929 yılında sahiplerini buldu. 16 Mayıs’ta Roosevelt Otel’de  270 kişinin katıldığı bir partiden bugünlere gelindi.

1927’de sadece 36 üyesi olan akademinin bugün 9 bin 921 üyesi var. Çoğunluğu ABD’de yaşayan üyelerin oyları ile verilen Akademi Ödülleri başladığı günden bugüne önemini yitirmedi.

81. Akademi Ödülleri sırasında dışarıda bulunmuştum. İki yıl sonrasında da tören öncesi mekana gidip ön çalışmaları görmüştüm. Vaktiyle Kodak Tiyatrosu’nda Munchkins ile Wizard of Oz izlemişliğim de var. Comic-Con sayesinde Oscar ödüllü çok sayıda yönetmen ve oyuncuyu panellerde dinleme şansım oldu. Geçen eylül ayında Los Angeles’ta açılan Akademi Müzesi’ni çok beğeneceğimi düşünmemiştim ama yanılmışım. Müze ilham verici.

Akademinin koleksiyonundaki 13 milyondan fazla parça arasından seçilen kameralar, üzerine notlar alınmış orijinal senaryolar, kostümler, maketler ve birçok ilgi çekici şey var.

Alfred Hitchcock’un yönettiği Psycho’nun senaryosunun yazıldığı daktilo
Walt Disney’in ekibinde yer alan Frank Thomas’ın tasarladığı animasyon masası
Judy Garland’ın Wizard of Oz’da Dorothy rolünü canlandırırken giydiği yakut ayakkabılar
Bram Stoker’s Dracula’da Gary Oldman’ın giydiği kıyafet

Müzeye ilk olarak birçok tanıdık filmden parçaların gösterildiği ekranlarla dolu karanlık bir alandan geçiyorsunuz.

Gregg Toland’ın “Citizen Kane” (Yurttaş Kane) filmi için geliştirdiği deep focus mercekler ve filmin senaryosu yanyana sergilenirkeni bunların tam karşısında ise film boyunca anlamı araştırılan “Rosebud” kelimesinin bulunduğu kızak bulunuyor.

Filmin final sahnesinde yanarken gördüğümüz ve Rosebud kelimesinin anlamını ortaya çıkartan kızaktan üç tane yapılmış. Orson Welles, ikinci çekimi beğendiği için yapılan üçüncü kızak bugünlere kalabilmiş. Bu üçüncü kızak, sergi için Steven Spielberg’den ödünç alınmış.Hemen bitişik odada ise Bruce Lee’ye ait eşyalar sergileniyor.

Bunlar arasında 1960’larda kullandığı nunçaku, “Enter the Dragon”da giydiği kıyafet de var.

Müzenin Spike Lee’ye ayrılmış bölümünde “Do the Right Thing” filminde Lee’nin karakteri Mookie’nin giydiği Dodgers forması gibi birçok filmden eşyalar var.

Duvarda da Lee’nin Godard, Kurosawa, Coppola gibi yönetmenleri de içeren imzalı poster koleksiyonu bulunuyor.

Müzenin Oscar ödüllerine ayrılan bölümünde Billy Wilder ve Charles Brackett’in Sunset Boulevard ile aldıkları ödülden 1929’da tören için gönderilen ilk davetiyeye kadar birçok şeye rastlanıyor.

Casting Director’a ayrılan bölümde rol için seçmelerin nasıl yapıldığına dair fikir edinip, birçok ünlü oyuncuya dair minik notlar okuyorsunuz.  Aralarında Al Pacino için yazılan, “Dustin Hoffman’ı andırıyor” mesajı ilgi çekici. Seçmeler sırasında çekilen polaroid fotoğraflar arasında Christian Bale, Salma Hayek, John Malkovich, Willem Dafoe gibi isimlere rastlıyorsunuz.


Müzenin üçüncü katının büyük bölümü Hayao Miyazaki’ye ayrılmış.

Yönetmenin filmlerinin ilk aşamalarını oluşturan image boards ismini verdiği çizimlere, birlikte çalıştığı ekip için yazdığı şiirler, “Nausicaa of the Valley of the Wind“in yayımlandığı manga dergisinin değişik sayıları, dev ekranlarda gösterilen animasyonlar eşlik ediyor.

Philip Kennicott, Washington Post’ta yayımladığı bir yazıda Hollywood’un günahlarının çok çeşitli olduğundan bahsetmişti. Şiddeti güzelleştirmesi, gençliği fetişleştirmesi, materyalizmi ve kaba gücün kaba gösterilerini kutlaması, karmaşıklığı önemsizleştirmesi veya yok sayması, kültürel anlatıları utanmadan kendine mal etmesi…

Endüstrinin büyük bölümünün, diğer herhangi bir iş gibi ahlaki değerlerden yoksun olduğunun altını çizmişti. Haksız mı? Belki değil ama müzeye gelenler sinema dünyasının gerçek, dağınık, tarihi gerçeğini kapsamlı bir şekilde bulamasalar da  epey keyifli vakit geçirebilirler. İzledikleri çoğu filmi tekrar tekrar izleme isteği duyabilirler.

Become a patron at Patreon!