Doç. Dr. Evren Çelik Wiltse: “Venezuela’daki, tamamen kötü yönetimden kaynaklı bir kriz”

Maduro-ve-Meclis-Başkanı

Venezuela’da muhalefet lideri Juan Guaido kendisini geçiş döneminin Devlet Başkanı ilan etti. ABD başta olmak üzere birçok ülkeden Guaido’yu destekleyen açıklamalar geldi. Uluslararası gözlemciler eşliğinde yeniden seçim yapılmasını öneren Meksika ve Uruguay ise krizin çözümü için arabulucu olabileceklerini açıkladı. Gelişmeler üzerine, South Dakota Eyalet Üniversitesinde Latin Amerika Siyaseti üzerine dersler veren Doç. Dr. Evren Çelik Wiltse’e ulaştık. Wiltse, Venezuela’daki son durumu Medyascope.tv için değerlendirdi. 

“Yedi-sekiz yaşlarında bir çocuk düşünün. Bu çocuk annesiyle birlikte Venezuela’daki kriz yüzünden sonunda ülkesini terk etmek zorunda kalmış. Uçak için paraları yok, o nedenle 9 günlük otobüs yolculuğundan sonra Şili’ye varacaklar. 9 gün otobüsle yol gidiyorlar. Çocuk Venezuela’dan çıktıktan sonra durdukları benzin istasyonlarında sabun olduğunu görüyor. Sabunun böyle kolayca ulaşılabilen, ortalık yerde, kamuya açık tuvalette bedava olması çocuğu çok şaşırtıyor! O kadar ki, sabunu ellerine doldurup gelip otobüsteki diğer yolculara ikram etmeye çalışıyor, ‘Bakın, sabun var!’ diye…

Venezuela, Türkiye gibi nispeten genç nüfuslu bir ülke. Bir nesil siyasi rejim olarak sadece Hugo Chavez dönemi ve sonrasını gördü. Bugün geldikleri yer ise perişanlık, açlık ve yokluk oldu. Siyasi rejimler, ister demokrasi olsun, ister askeri cunta, ister krallık, performansa bağlı bir meşruiyet sağlamak zorundadır. Ortalama vatandaşın her rejimden beklentisi en azından karnını doyurabilmektir” diyen Wiltse, Küba’dan örnek verdi: 

“Bugün Küba, 90 mil (150 kilometre) kuzeyinde bulunan ABD ambargosu altında yarım yüzyıldan fazladır kuşatılmış bir ülke. Özellikle Soğuk Savaş sonrası Sovyet desteğini kaybettiklerinde, Küba da büyük sıkıntılar yaşadı. 1990’ların ilk yarısı adada hiç iyi hatırlanmıyor. İnsanlar muz kabuklarını, güvercin, kuş, kedi-köpek gibi evcil hayvanları bile yemek zorunda kaldıklarından bahsediyor. Ancak siyasi iktidar bir şeklide bu olağanüstü şartlara çözüm getirdi ve hâlâ iktidarı devam ediyor. Küba’ya gittiğinizde sokaklarda dilenen kimseyle karşılaşmıyorsunuz. Keza, günde 60-70 kişi öldürülmüyor. İnsanlar, hırsızlık, uğursuzluk ve gasp tehdidi yüzünden akşam 6-7 gibi kepenklerini kapatıp evlerine kapanmıyor. Bilakis, gece-gündüz insanlar güvenle dışarıda. Evet, internet imkanları yaygın değil, lüks ithal mallara ulaşım kısıtlı, ancak genel olarak insanlar huzurlu ve güvenli. Üstelik Küba’da, Venezuela gibi dünyanın en büyük petrol rezervi de yok.

Objektif olarak bakmaya çalışırsak, Venezuela kendisini sosyalist ilan eden bir rejimle son 20 yılda dünyanın sayılı petrol ihraç eden ülkelerinden biriyken, bugün vatandaşlarının et, süt, ekmek, çocuk maması, ilaç bulamadığı, nüfusun yüzde 10’unun ülkeyi terk ettiği bir enkaza dönüşmüş durumda. Ve iktidar tayfası hâlâ ‘Emperyalizm yüzünden, ABD yüzünden bunlar’ diye bahaneler uydurarak bu enkazın tepesinde durmaya çalışıyor.”

Bir zamanlar Chavez başarı öyküsüyken bugünlere gelineceği tahmin edilebilir miydi?

Biz sosyal bilimciler tabii hep bu dertten muzdarip: ‘Efendim, Trump’ın seçileceğini kimse öngöremedi, ne biçim siyaset bilimi bu?’ gibi eleştiri alıyoruz. Burada tabii sosyal bilimlerin kısa vadeli falcılık hizmeti olmadığını hatırlatmak isterim. Elimizde objektif veriler olmadan, net bilgi akışı olmadan, bu bilgiler uzun vadede birikip belli trendleri göstermeden sağlıklı çıkarımda bulunmak çok zordur. Ancak Chavez konusunda ben kendi adıma konuşayım, o zamanlar doktora öğrencisiydim ve Latin Amerika heveslisi pek çok siyaset bilimci gibi bir miktar takdirle bakıyordum Chavez’in adımlarına. Fakat benim şansım şuydu, Massachusetts’de öğrenciliğim sırasında, Venezuela’dan gelmiş yaşlı ve çok kıymetli bir sosyoloji hocamız vardı. O bizleri hep uyarmaya çalışırdı, ‘Bakın, bu Chavez’e bu kadar kredi vermeyin, uzun vadede bu gidiş gidiş değil’ diye. Fakat daha genç sol eğilimli hocalarımız ise bu yaşlı hocanın eski kafalı olup Chavez’in yapmaya çalıştığı devrimci dönüşümü kavrayamadığından dert yanardı. Ben tabii öğrenci olarak her tarafı dinleyip kendimce bir orta yol bulmaya çalışırdım. Ancak Venezuelalı görmüş geçirmiş hocamın uyarıları hep kulağımda küpe olarak kalmıştı. Nitekim Birikim vs. gibi sol eğilimli dergilere dahi Chavez’le ilgili yazdığım yazılar hep ihtiyatlı olmuştur. Hep bir soru işareti, bir şüphe barındırmıştır içinde. 

Beni Chavez konusunda mesafeli olmaya iten diğer büyük sebep ise Chavez’in kurumsal yapılarla ilişkisinin hiç iyi olmamasıydı. Ben kurumlar tarihi çalışan bir siyaset bilimciyim. Çalıştığımız literatür der ki, uzun vadeli kurumları olan ülkeler hem demokratik hem ekonomik anlamda daha başarılıdırlar. Sık sık kurum inşa eden, sonra onları yıkıp yenisini kuran ülkeler ne yazık ki başarısız oluyor. 

Hugo Chavez

Chavez’in kurumlarla sorunu

Chavez biliyorsunuz ilk 1992’de darbe ile başa gelmeye çalıştı, yani demokrasiyi yıkarak. Sonra hapse girdi, affedildi, çıktı ve seçimle yine geldi. Ama seçildikten sonra sürekli bir anayasa değişikliği hevesi, sürekli başkanlık süresini uzatma eğilimi, ki sonunda nihayet limitleri kaldırdı, sonsuza kadar başkan olabilecek hale getirdi kanunları. Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirdi, ha bire referandum. Oysa anayasa ve yasama-yürütme-yargı kurumları bir toplumun temel direkleridir. Bunları akşamdan sabaha değiştiren liderler memleketleri için pek hayırlı olmamıştır. Tabii ki kurumsal değişiklik olabilir. Ama bu çaptaki büyük değişiklikler bu kadar sık ve sadece basit aritmetik çoğunlukla yapılmaz. Bunların sakince, konsensüs inşa ederek, mümkün olan en geniş asgari müşterekte buluşularak yapılması gerekir. Böyle el çabukluğu ile de yapılır, ama bir meşruiyeti olmaz. 

Kısacası, benim Chavez döneminin başından itibaren Venezuela rejimi hakkında büyük çekincelerim vardı. Zaten Venezuela’nın altın yumurtlayan kazı olan petrol sektöründe de çok büyük hatalar yaptı Chavez. İşten anlayan işçiler ve yöneticileri atıp, kendi yakınlarını ve askerleri başa getirdi. 18 bin kişinin PDVSA’dan atıldığı söyleniyor. Petrol fiyatları yüksekken bu gelirle yatırım yapıp ekonomiyi çeşitlendiremedi, petrol bağımlılığından kurtaramadı. Şimdi de kifayetsiz yöneticiler elinde PDVSA adeta iflas bayrağını çekmiş durumda. Çin’e dünya kadar borçlanmış. Ürettiği ham petrolü Çin’e yolluyor, karşılığında beş kuruş alamadan çünkü petrol borca karşılık sayılıyor. Chavez’in yine son derece tartışmalı bir şekilde ölüm döşeğinde bayrağı Maduro’ya vermesi de tuz-biber oldu. Venezuela’da sosyoekonomik hayat tamamen bir kriz ve kaos haline sürüklendi. Türkiye’de her 10 kişiden biri ülkeyi terk etse bizde ne olursa, orada da o oluyor. Restoranlar, insanlar çöpleri kurcalıyor diye çöplerini artık kapıya koymuyor, çöp kamyonu gelince çıkarıp kamyona atıyorlar. Bu sefer de çöpten yemek artığı bulmak isteyen kamyonun arkasına atlıyormuş. Çöp kamyonu şoförleri, bu insanlar bırakıp atlayana kadar hidrolikleri çalıştırmıyor ki ezilip ölmesinler… Düşünün vatandaşın halini… Buldukları azıcık yiyeceği büyüme yaşındaki çocuklarına veren ve bir yılda 8-10 kilo zayıflayan anneler, babalar var…

Latin Amerika bölgesel işbirliğinin, ortak Latin kimliğinin son derece güçlü olduğu bir bölge. Ortadoğu gibi değil yani. Mesela onca ambargo baskısına rağmen, Meksika, ki ABD’nin dibinde ve NAFTA üyesi, hiç umursamadan Küba ile her türlü iktisadi, siyasi, sosyo-kültürel irtibat içerisinde. Bırakın Latin Amerika ülkelerini, Kanada bile Küba’ya dünya kadar yatırım yapmış. Kanadalılar yılın her mevsimi uçak dolusu Küba’ya tatile gidiyor, para bırakıyor, ambargoya rağmen. Yani Maduro yönetiminin bu dış mihrak söyleminin hiçbir temeli yok. Venezuela’da düzgün bir siyasi rejim ve asgari güvence olsa, Brezilya, Meksika neden gidip orada yatırım yapmasın? Her ikisi de dünyanın önde gelen ekonomilerinden, Brezilya 8. Meksika 15. en büyük ekonomi dünyada. Bunlar da mı dış mihrak? İnsanların Venezuela’da artık can güvenliği yok. Ne yatırım için, ne turizm için kimse gitmeye hevesli değil. Gasp oranları had safhada. Bilakis asker ve polis sizi gasp ediyor.

Neden bu kriz? Neden şimdi?

Bu tamamen kötü yönetimden kaynaklı bir kriz. Venezuela vakti zamanında OPEC’i kuran, kurucu ülkelerden biri. 1960larda gayri safi milli hasılası Brezilya’dan fazla. Fakat bugün Brezilya dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında, Venezuela’da ise çocuklar açlıktan ölüyor, aspirin bile bulunmuyor. Bu tamamen insan kaynaklı bir kriz. Suçlanacak tek adres bence yönetimde olanlardır. Velev ki dış mihrak, vs. O zaman bırak, dış mihrakla senden daha iyi başa çıkabilecek biri gelsin başa. Bakın bir örnek daha vereyim, Venezuela’nın başkentinde trafik kazası var, ama polis yerine silahlı askerler koşmuş olay yerine. Kaza neymiş? Askeriyeye et taşıyan donduruculu kamyonet devrilmiş, etler yola saçılmış, makineli tüfekli askerler etleri halkın talan etmemesi için silah çekmiş aracı koruma altına almışlar… Yani eğer rejimin askeriyseniz, size et var. Ama sıradan vatandaş yollarda çöpten yiyecek toplamaya çalışıyor.

Venezuela’da artık tamamen meşruiyetini kaybetmiş bir rejim var. Sadece kaba güçle, cebren ayakta duruyor. Uluslararası sistem, ne yazık ki ‘bayrak kimdeyse Süleyman odur’ misali, başkanlık koltuğunu ama öyle, ama böyle kim işgal ederse ona bir meşruiyet tanıyor ve dokunulmazlık veriyor. Oysa gerek izlediği demokratik prosedür ihlalleri, gerekse yapılan korkunç yönetişim hataları sebebiyle Maduro o koltuğa layık değil. En son yapılan kısmen düzgün parlamento seçimlerinde muhalefet yasama organında çoğunluğu ele geçirmişti. Ama bu sefer Maduro ne yaptı, onları tanımadı, gidip başka bir alternatif yasama organı, alternatif meclis kurdu. İşte kurumlarla sürekli oynamak böyle sorunlu. Muhalefet seçim de kazansa, sürekli oyunun kuralları değiştiği için Maduro hep galip!

Şimdiden sonra ne olur?

Uluslararası camianın Maduro’yu artık tanımaması bence olması gereken bir tavır. Çünkü çok uzun zamandır meşru değildi zaten. Özellikle komşu ülkeler bilfiil yaşanan insani krize de şahit oldukları için, artık Maduro’nun bir dönem daha iktidarda kalmasına hayır diyorlar. Ancak Maduro’nun gitmesi, yerine doğru dürüst meşruiyeti olan bir rejimin gelmesi yine uzun zaman alacak. Sistemi sömürerek ve halkı bastırarak hayatta kalan asker ve polis nedamet getirmedikçe, Maduro’yu indirmek çok zor gibi gözüküyor. 

Ordu ve güvenlik güçlerinin tavrı çok önemli. Hâlâ Maduro’ya biat etmeye devam ederlerse çok kan dökülür ama kenara çekilirlerse yeni,  düzgün seçim yapılabilir. Rejimin sopası ordu çünkü. Onun sayesinde ayakta duruyor. 

Evren Çelik Wiltse kimdir?

Lisans ve yüksek lisans eğitimini siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanında Boğaziçi Üniversitesinde tamamladı. Aynı alanda ABD’de, Massachusetts Üniversitesinde doktorasını yaptı. Doktorada dil şartı nedeniyle iki yıl İspanyolca ders aldı, tezi için Meksika’da saha araştırması yaptı. Yaklaşık altı yıl asistan ve yardımcı doçent olarak Ankara’da çalıştıktan sonra eş durumundan tekrar ABD’ye taşındı.

2012’den beri  South Dakota Eyalet Üniversitesinde çalışıyor. Doçent olarak Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar, Kalkınma ve Demokrasi, Latin Amerika Siyaseti gibi dersler veriyor. Türkiye ve Meksika’nın kalkınma ve demokratikleşme süreçlerini karşılaştırdığı kitabı 2015 yazında İngiltere’de yayınlandı. Diğer yayınları hakemli makaleler ve kitap bölümlerinden oluşuyor.

Become a patron at Patreon!