‘Amerika’daki Türk toplumu olarak daha aktif olmalıyız’
Önce ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi’nde kabul edilen soykırım iddialarına ilişkin tasarı, ardından Kuzey Irak’a olası bir askeri operasyonun gerginliği ile Türkiye ABD’de birçok tartışmanın merkezindeyken Los Angeles Başkonsolosu Hakan Tekin Turkish Journal’ın sorularını cevaplandırdı.
15 Nisan’da Los Angeles Başkosolosluğu görevine atanan Hakan Tekin, göreve başladığı günden bu yana Türk dernek ve kuruluşlarının çalışmalarını yerinde izliyor ve bölgedeki Türklerin ihtiyaç ve sorunlarına cevap vermeye çalışıyor. Genç diplomat, gerek sıcakkanlılığı gerekse mütevaziliğı ile dikkat çekiyor.
ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi’nde kabul edilen soykırım iddialarına ilişkin tasarının şimdilik rafa kaldırılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dış İlişkiler Komitesinde kabul edilen karar sonrası yapılan açıklamalar Türkiye’nin ne derece önemli olduğunun altını çizdi. Tabii biz bu açıdan bakmıyoruz konuya. Bizim için önemli olan tarihin gerçekleri. Dış İlişkiler veya kongrede ya da Amerikan toplumunun diğer birçok kesiminde siyasi yönetiminde olsun, olmasın Türkiye’ye bu konuda destek verenlerin önemli bir kısmı Ermeni iddialarının doğru olmadığını söylemiyor. Geçmişte yaşanmıştır ama artık geleceğe bakalım deniliyor, ya da Türkiye önemli bir ülke, stratejik bir ülke, Irak’ta Afganistan’da askerlerimiz var, her iki ülkede de Türkiye bize çok önemli destek veriyor, Türkiye’ye bu dönemde ihtiyacımız var deniliyor, dolayısıyla bu zamanlama yanlış deniliyor; ‘Tasarıda bir yanlışlık yok, zamanında yanlışlık var’ temel yaklaşımı mevcut. Tabii bu bizi rahatsız eden bir yaklaşım. Biz isterdik ki tasarıya karşı çıkanlar stratejik değerimizden dolayı değil, gerçekten bu tarihi olayların iddia edildiği şekilde cereyan etmediğine inandıkları için böyle davransınlar.
1915 olaylarının varlığını inkar etmeseler bile böyle bir geri adım önemli değil mi?
Tabii ki önemli. Ermeni lobisinin çok çabaladığı, her türlü imkanlarını seferber ettiği bir ortamda Türkiye’ye destek verenler bizim için takdire şayandır. Özelikle California kongre üyesi Jane Harman’ın karar tasarısının imzacılarından biri olarak fikrini değiştirip tasarının kongrede hiç oylanmaması gerektiğini belirtmesi, mektup yazması, Los Angeles Times’da makale yazması gibi örnekler çok önemli. California açısından düşünürsek Amerikalı Ermeni nüfusunun en yoğun ve de güçlü olduğu yer. Hiçbir California politikacısı Ermenileri bugüne kadar karşısına almaya cesaret edemedi. 1915 olaylarının varlığını inkar etmese de önemli.
Ne yapılabilir?
Aktif olmamız lazım. Amerikalı Türk toplumu çok değerli kişilerden oluşuyor ve de bu bizim için gerçekten büyük bir şans. Eğitimli, çok güzel işlerde çalışan, meslek sahibi, çoğu kendi işini kurmuş bir topluluktan bahsediyoruz. Bütün dünya geneline baktığımızda belki de yurtdışında yaşayan Türklerin en iyilerinden bir bölümü genel ortalama olarak konuşursak buradalar. Bu sayısal olarak rekabet edeceğimizi göstermiyor belki ama nitelik olarak çok ilerideyiz. California’da en az yediyüzbin Ermeni olduğu söyleniyor. Bazıları bunu bir milyona kadar çıkarıyor. Elimizde sağlıklı rakamlar yok ama bizim sayımız aşağı yukarı otuzbin, otuzbeşbin civarında. Sayısal olarak onları dengeleyemesek bile, sayıları çok fazla, çok aktifler, nüfuslular diyerek bizim elimizden birşey gelmez dememek lazım tabii ki. Türk toplumunun olabildiğince varlığını hissettirmesi lazım.
Bu nasıl olur?
Derneklerimiz var gayet iyi niyetle çalışan, Türk olmak zor bir şey, başka bir milletten olsak işimiz daha kolay olurdu. Türk olunca yaşadığımız bölgeye baktığımızda birçok sorunla aynı anda uğraşmak zorunda olduğumuz gerçeği var. Örneğin bir Portekizli olsak, dünyada belki düşmanları yok, herşey çok farklı olurdu. Portekizli, Norveçli bir kişi, diplomat ya da resmi görevlisi üzerlerinde çok az baskı hissederken bizler çok şeyle mücadele etmek zorundayız. Başka milletler normal hayatlarını devam ettirirken kendi milletlerini ilgilendiren sorunlarla ilgili çok az çaba gösteriyor olabilirler. Bizim onlardan çok daha fazla çaba göstermemiz lazım. Dünya gündemine damgasını vuran her konuda biz varız. Bulunduğu coğrafi konumdan dolayı da tarihi sebepler, günümüzle bağlantılı bir takım emeller yüzünden olabilir birçok ülkeler dostça bir tutum içerisinde değillerdir. Biz Türkiye olarak herkesle iyi geçinmeliyiz. Bir kompleksimiz yok, komşularımız başta olmak üzere herkesle iyi geçinme taraftarıyız ama bu karşılığı göremiyoruz. O yüzden de PKK terör sorunu, Kıbrıs olsun AB ile ilişkilerimiz olsun, 11 Eylül sonrası yaşanan bir takım gerilimler olsun her zaman Türkiye bu takım tartışmaların merkezindedir. Türkiye’ye karşı birçok yerde haksız önyargılar olabilir. Yılların getirdiği bir propaganda diyebiliriz buna.
“Günümüzde algılamalar çok önemli”
Biz kendimizi yeterince tanıtabiliyor muyuz?
Eksikliğini duyduğumuz birşey, hiç yapılmadığını söylediğim anlaşılmasın ama hem yerel düzeyde olsun, belediye meclisi olabilir, eyalet meclisleri olsun yada federal düzeyde kongre üyeleri ile biz Türk toplum üyelerinin belki daha fazla temas içerisinde olmaları lazım. İllaki fundrasinglere katılmak, fundraising düzenlemek değil, varlıklarını hissettirmeleri bile yeterli. Amerika’daki kendilerine dair amaçları, davaları olan birçok milletin yaptığı bu ve de yanlış bulmuyoruz. Kendi bölgemizdeki temsilcilerle temas içerisinde olmamız lazım. Belki bir senatörle, kongre üyesi ile görüşmek her zaman mümkün değil ama onların bölge ofisleri ile iletişime geçmek önemli. İllaki Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren konular da olmayabilir. Türk toplumunun burada yaşadığı bir takım sıkıntılar, sorunlar olabilir, günlük hayatta karşılaştıkları engeller olabilir. Bunları dile getirmek önemli. Zaten Amerikan toplumunun bir parçası olarak ne kadar kendimizi kabul ettirebilirsek o kadar da güçlü olabiliriz. Başbakanımızın Amerika ziyaretinde ayrıca Amerika vatandaşlığını teşvik edici beyanları olmuştu, çünki burada sadece dar bir gündemi takip eden bir etnik topluluk olarak algılanmak istemeyiz. Daha geniş perspektiften bakıp her türlü konuda söyleyecek sözü olan bir topluluk olduğumuzun görüntüsünün verilmesi önemli. Ne yaparsanız yapın doğru algılanamıyorsanız ne yazık ki yaptıklarınızın değeri çok fazla anlaşılamıyor. Halkla ilişkiler anlamında daha aktif olmalıyız. Ben burada göreve başladığımdan beri California’yı temsil eden birçok yerel yetkili ile görüştüm. Onlardan da genelde aynı tepkiyi aldım. ‘Türk seçmenlerimiz bizimle irtibat kurmuyorlar’ dediler. Ermeni karar tasarısı sonrası bir hareketlenme oldu ve Türk toplumunda itici bir güç sağlandı. Umuyorum önümüzdeki dönemlerde daha fazla aşama kaydedeceğiz.
“Türkiye artık kabuğunu kırmış bir ülke”
Ermeni meselesini tam bir özgürlük ortamında tartışabilecek miyiz bir gün?
Ermenilerin yaptıkları yayınlarda her vesile söyledikleri şey Türkiye’de Ermeni soykırımı vardır demek yasaktır ve bunu derseniz hakkınızda dava açılır falan. Bu aslında yanıltıcı bir yorum. Tamam 301. maddenin kullanılması ile ilgili bir takım sorunlar var yalnız hükümet basından takip ettiğim üzere bu konuya el attı hatta değişiklik önerisi sanıyorum bakanlıkta ele alınıyor. Benim tahminim kısa zamanda aşılacak bu sorun. Türkiye zannedildiğinden çok daha fazla özgürlükçü, demokratik ve tartışma ortamı olan bir ülke, yani iktidarların çok sert bir şekilde eleştirildiği bir ülke.
İki sene kadar önce Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan kriz pek iç açıcı değildi ama!
Bahsettiğiniz Boğaziçi’nde organize edilen toplantının yapılamaması talihsizlik oldu. Tabii hükümet biraz gecikmeli de olsa düzeltmeye çalıştı. Ermeni meselesi bir takım hassasiyetlerimizin olduğu bir konu ama bunun da zamanla aşılacağını zannediyorum ve de Türk akedemisyenler var resmi görüşlere tamamen zıt, kitaplar var yayınlanan. Farklı düşünen gazetecilerimiz var. O yüzden Türkiye’de rahatlıkla tartışılacaktır.
Hrant Dink’in ölümü ve sonrasında yaşananlar birçok kişinin tartışmaya tahammülü olmadığının acılı bir kanıtı olmadı mı sizce?
Hrant Dink’in kayıbı Türkiyenin kayıbı. Bu bir suç. Dünyanın heryerinde suç işleniyor ve de Türk toplumunu, devletini suçlamak yanlış olur. Bu konuda cinayetle ilgili adli işlemler henüz bitmedi. Mahkeme devam ediyor. Çok fazla birşey söylemek doğru olmaz belki ama bu tip cinayetler her ülkede ortaya çıkıyor ve de önüne geçilmesini umuyoruz. Çok üzücü. Konuyu açmışken ilginç olan bir nokta Hrant Dink her zaman Türk ve Ermenilerin iletişim kurmalarından ve sorunları birlikte çözmelerinden yana olmuştur. Türkiye-Ermenistan arasındaki diyaloğun gelişmesi için çok çabalamıştır. Bu tutumu nedeniyle de diaspora tarafından pek hoşlanılmıyordu hatta çok tepki çeken birisiydi. Fakat öldürülmesi sonrası bir anda Dink sahiplenildi. Eskiden çok şiddetle eleştirdikleri kişiyi, Türkiye’yi biraz daha köşeye sıkıştırma düşünceleri ve sırf bu fırsattan yararlanmak amacı ile kahramanlaştırdılar.
Gelelim Türkiye’yi meşgul eden Kuzey Irak operasyonu tartışmalarına, PKK terör örgütü ve Irak arasındaki bağlantı sizce uluslararası kamuoyunda yeterince dillendiriliyor mu?
Uluslararası haber organlarına baktığınızda, dünyadaki birçok gazetede PKK’nın Kuzey Irak’ta yuvalandığını yazıyorlar. Bir tereddüt yok. Biliniyor.
Kuzey Irak’a olası bir askeri operasyonun hukuka uygunluğu BM’in 51. maddesine dayandırılıyor, sizin düşünceniz?
Biz terörden çok çekmiş bir ülkeyiz ve önemli olan bir komşu ülkenin terörist bir örgüte müsama etmemesi, göz yummaması gerekliliği. Kuzey Irak’ta malesef son yıllarda çok rahat bir şekilde faliyet gözterilmesi, ofislerinin açılması, propaganda imkanı bulmaları sınırdan rahatlıkla geçip, terörist eylemlerini gerçekleştirip tekrar geri dönmeleri, hiç bir iki ülke arasında kabul edilmesi mümkün olmayan bir durum yaratıyor. Komşu ülkenin bu soruna müsaade etmesi mümkün olmamalı. Ulusal ve de uluslararası basında yanlış yönlendirmeler oluyor. Türkiye’nin hedefinin K.Irak olduğu, toprak emelleri olduğu, K.Irak’taki yerel yönetimi zayıflatmak için Türkiye K.Irak’a operasyon düzenleyecek gibi yazılar gerçek dışı tamamiyle. Tüm komşularımızla olduğu gibi K. Irak ile de çok iyi ilişkiler sürdürme arzumuz var.
“Artık bekleme lüksümüz yok”
BM meşru müdafaa hakkı tanımıştır. Sınırdan üçyüz dörtyüz kişi giriyor, eylem yapıyor ve geri dönüyor. Bu içeride değil artık. Eylemi içeride bile yapsa sıcak takip kavramı çerçevesinde yapıyor. Türkiye son iki yıldır her vesile ile Irak yönetimine PKK konusunda uyarı yapmıştır, her türlü bilgiyi vermiştir. Gerek Irak’a, gerek Amerika’ya bu konuda harekete geçmelerini beklediğimiz belirtilmiştir. Çünkü birden bire öncesi olmadan, uyarmadan operasyon yapılsa o zaman yanlış algılamalar belki daha geçerlilik kazanabilir ama biz ısrarla, hükümet üyelerimiz de ‘Son dönemde özellikle operasyon bizim için hedef değil esas hedef bu terör örgütüne verilen desteğin kesilmesidir, ortadan kaldırılmasıdır’ diyoruz. Türkiye elinden gelen bütün çabayı göstermiştir ve bunu son çare olarak kullanmıştır. Son çare olarak kullanırken bile gayet dikkatli hareket etmiştir ve de halen o ihtiyat elden bırakılmadan adım atılmaktadır. Yani meclisten yetki istenmiş ve harekat için yetki alındığı halde o yetkiyi kullanmamıştır hemen, bunun çok iyi değerlendirilmesi lazım. Her devletin meşru müdafaa hakkı vardır. Özellikle son iki aydır terör saldırılarının çoğalması neticesinde sabırlar zorlanmıştır. Irak’tan heyetler gelmiştir ama hiçbir kıpırdama olmayınca Türkiye acil tedbir almak üzere harekete geçmiştir. Artık bekleme lüksümüz yok. Kuzey Irak’taki PKK terör örgütü mensuplarına yaşam hakkı tanınmamalı.
Kuzey Irak gerginliği, 1915 olayları konusundaki Ermeni iddiaları tartışmalarında duydukları Türkiye dışında, Amerikalılar ülkemizi tanıyor mu?
Amerikalılar Türkiyeyi pek iyi tanımıyor ama şu soruyu sormak lazım; ‘Amerika hangi ülkeyi iyi tanıyor?’ Çünkü daha kendi üzerine odaklanmış, ilginç bir toplum mevcut burada. Şu anda Amerikan nüfusunun üçte ikisinin pasaportu yokmuş mesela. Yani yurtdışına gitmeyen, gitmese bile olayları merak edip, takip etmeyen bir topluluk. Amerikalı için dünya Amerikadır zaten. Komşu ülkeler ve büyük ülkeler dışında dünyayı tanıdıklarını sanmıyorum. Türkiye belki de müslüman olmasından dolayı Arap ülkeleriyle eş tutulan bir ülke görünümünde. Türkiye’yi geri, çöl ülkesi gibi düşünenler var. Tanıtım önemli, sadece devlet eliyle değil millet olarak tanıtım yapmamız lazım. Her bir birey ülkemizin elçisidir. Ülkemizi faal olarak temsil etmeliyiz.
California ve Türkiye arasındaki mesafenin uzak olması bir dezavantaj. Doğu yakasından Türkiye’ye daha fazla seyahat var. Ülkemiz güzel, milletimiz sıcak kanlı, ülkemize gidenler sanmıyorum ki oradan olumsuz hissiyatlarla dönsün. Los Angeles Başkonsolosluğu olarak amaçlarımızdan biri, Türkiye’yi tanıtmak ve de ülkemize turist çekmek. Bu konuda elimizden geleni yapacağız.
“Doğu yakasına göre dezavantajlıyız”
Türkiye’den bu tarafa heyet çekmek zor oluyor. Gerek resmi, gerek ticari heyetler olsun bir altı saat daha uçup buraya gelmeye çok sıcak bakmıyorlar. Fakat artık Amerika’nın ağırlık merkezi yavaş yavaş batıya kayıyor. Amerika’nın geleceğine hakim olmak için buralara hakim olmak lazım. California’ya önümüzdeki dönemde zannediyorum ki daha çok ilgi doğacak. Daha geçen hafta İstanbul Ticaret Odası başkanımız sayın Murat Yalçıntaş başkanlığında bir heyet geldi. ‘Türkiye’de ticaret yapmak’ başlığında Los Angeles Ticaret Odasında çok güzel bir etkinlik gerçekleştirdik. İstanbul Ticaret Odası çok önemli bir kurum Türkiye’de. Dünyanın beşinci büyük ticaret odasının buradaki etkinlikte bulunmalarını önemli buluyorum. Hem buradaki Türkiye ile iş yapan kişileri aydınlatmak hem de yenilikler açısından bu tip temaslar umuyoruz önümüzdeki dönemde de artacak. Kültürel alanda etkinlikler düzenlemeyi arzuluyoruz. Türkiye’yi temsil etmek açısından ben şahsen, edebiyata, sanata, sinemaya ilgili biri olarak neler yapılabilir düşüncesinde olduğumuzu belirtmek isterim. Çalışmalar içerisindeyiz.
Buradaki Türk toplumunun yaptığı çok güzel işler var. Siz San Diego’lusunuz aklıma gelen Türkiye Evi girişimi. Geçen bayramda bu amaçla düzenlenen toplantıya katıldım. Bir takım temaslar da gerçekleştirdim Türk toplumu ile. Türkiye Evi projesine Türk toplumunun sahip çıkması, kayda değer bağışların toplanması beni çok etkiledi. Toplumun bu işe önderlik eden kişilere ne kadar güvendiklerini gösterdi. Uzun soluklu, zannediyorum iki, üç yıl içerisinde sonuçlanabilecek bir proje bu. Projeye elimizden geldiğince destek sağlamaya çalışacağız. Bizzat ben gayret göstereceğim. İnşallah iki üç yıl içerisinde Balboa Park’ta bir Türkiye Evimiz olacak. Benim için Türk toplumunun bu konudaki çalışmaları, çabaları çok önemli.
Hakan Tekin kimdir?
1967 Ankara doğumlu. Ankara Siyasal Fakültesi mezunu. 1990 yılından bu yana Dışişleri Bakanlığında çalışıyor. Daha önce yurtdışında Abu Dhabi Büyükelçiliği, Sofya Büyükelçiliğinde çalıştı. Daha sonra Roma Nato Savunma Kolej’inde kıdemler kursuna katıldı. New York’ta Birlemiş Milletler nezninde Türkiye Daimi Temsilciliğinde görev aldı. Beşinci Dışişleri görevi de Los Angeles başkonsolosluğu. Evli ve on yaşında bir oğlu var.