Dr. Özgür Uçkan: Şeffaf sansür, sansür değil mi?

Bilindiği gibi, Twitter içerik yönetim politikasında bir değişiklik yaptı ve bundan böyle ülkelerin yerel yasalarına göre sansürlenmesini istedikleri içeriği küresel olarak değil, sadece o ülke sınırları içerisinde görünmeyecek bir biçimde sansürleyeceğini açıkladı. Bu açıklama Twitter kullanıcıları tarafından güçlü bir tepkiyle karşılandı: 28- 29 Ocak tarihlerinde #Twitterblackout ve #twittercensorship etiketleriyle bir boykot kampanyası düzenlendi ve kullanıcılar Twitter kullanmayarak şirkete bir uyarı gönderdi. Bu arada Twitter’ın bu etiketleri sansürleyerek eğilim listelerinde görünmesini engellediği de kullanıcıların gözünden kaçmadı. “Twitter sansürü” (#twittercensorship) etiketi biraz da bu yüzden hala kullanılmaya devam ediyor.

Twitter’ın bu yeni politikası konusundaki görüşler geniş bir perspektife yayılıyor. Hatta düşünce özgürlüğü savunucuları içinde bile görüş ayrılıkları var: Kimisi yerel sansürün küresel sansüre göre tercih edilebilir olduğunu, şirketin bu sansür taleplerini listeleyerek şeffaflık sağlayacağını, Twitter’ın mahkeme kararlarının üzerinde olmadığını ileri sürerek bu politikayı olumladı; kimisi de yerel taleplerin genellikle ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu, şeffaf olmasının sansürü sansür olmaktan çıkarmadığını, yerel yasalara boyun eğmenin internetin küresel doğasına zarar vereceğini söyleyerek şirketin tavrını eleştirdi.

Eleştirenler arasında, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde bilgi ekonomisi, ağ ekonomisi, enformasyon tasarımı ve yönetimi, iletişim tasarımı, tasarım yönetimi dersleri veren, Alternatif Bilişim Derneği üyesi Dr. Özgür Uçkan da var.

Dr. Uçkan, “Sansürün şeffaf olarak yapılması onu sansür olmaktan çıkarıyor mu? Yerel sansür küresel sansüre göre tercih edilebilir mi? Hangi ülkenin kanunun geçerli olduğuna Twitter mı karar verecek? Şimdi Twitter Suudi Arabistan’da veya Çin’de fiziksel mevcudiyet edinecek ve hop! Bu ülkelerin yasal çerçevesi Twitter’ın ifade özgürlüğü standartlarına uygun hale mi geliverecek?” diye soruyor ve “bu soruları önce Tunus,Mısır,Libya, Suriye’deki Twitter kullanıcılarına sormak gerek.” diyor.

Twitter’ın yeni politikasını kısaca özetler misiniz?

Ülkelerin ifade özgürlüğü konusunda“Tweet’ler akmalı”  başlıklı bir blog girdisinde duyurulan bu politikayı şöyle özetliyorlar: “Ülkelerin ifade özgürlüğü konusunda farklı fikirleri var, bazıları bizimkine tamamen aykırı ve oralarda var olamayız, ama bazıları bizimkine yakın (Fransa, Almanya ve Nazi yanlısı içeriklerin engellenmesi örneği veriliyor). Şimdiye kadar bize gelen içerik kaldırma taleplerini küresel ölçekte yerine getiriyorduk, artık bunu sadece o ülkede yapmanın yolunu bulduk. Bu özelliği henüz kullanmadık. Bundan böyle içeriği sadece yerel ölçekte engelleyeceğiz ve bu engelleme taleplerini “Chilling Effects” web sitesinde listeleyerek şeffaflık sağlayacağız.”

Twitter’ın hangi içeriği sansürleyeceği ise şirketin ilgili politika girdisinde şöyle yer alıyor: “Her yerdeki kullanıcılara hizmet sağlamayı sürdürmek çabasıyla,eğer yetkili bir makamdan geçerli ve uygun bir şekilde odaklanmış bir talep alırsak, zaman zaman belli bir ülkede belli bir içeriğin kaldırılması gerekli olabilir”

Bu talebin “mahkeme kararı” gerektirip gerektirmediği konusu açık değil mi?

“Yetkili bir makamdan geçerli ve uygun bir şekilde odaklanmış bir taleb”in, ülke yasalarının yetkili kıldığı bir makamdan, “geçerli”, yani o ülkenin yasalarına göre temellendirilmiş ve ölçülülük ilkesini aşmayan, yani örneğin belli bir sözcüğü tümüyle yasaklamaya çalışmayan bir talep olacağı konusunda hemen herkes hem fikir. Bu talebin “mahkeme kararı” gerektirip gerektirmediği konusu belirsiz, dolayısıyla bazı yorumcuların “Twitter mahkeme kararlarının üzerinde değil” demesi de bir varsayımdan ibaret. Çünkü bu talep içeriğe özel bir mahkeme kararına dayanmak zorunda değil, belli içeriklere yönelik daha önceki mahkeme kararları örnek gösterilerek veya yürütmenin kamu huzurunu korumak, terörü önlemek gibi yasalarla tanımlanmış yetkileri de ileri sürülerek talepte bulunulabilir.

Otoriteler, her defasında kendi yasalarının geçerli kıldığı taleplerle Twitter’a gidebilecek yani…

Aynen öyle, ve genellikle ifade özgürlüğüne aykırı taleplerle gidecekler. Bu talepler de terörü önlemek, kamu güvenliğini sağlamak, ahlakı korumak, ulusal güvenliği korumak, aileyi korumak gibi sayısız konuda “yasal olarak” gerekçelendirilecektir. Bu taleplere uyup uymamak konusundaki kararı da o ülkedeki çıkarları doğrultusunda Twitter verecek. Şimdi Twitter Suudi Arabistan’da fiziksel mevcudiyet edinecek ve hop! Suudi Arabistan yasal çerçevesi Twitter’ın ifade özgürlüğü standartlarına uygun hale geliverecek. Kusura bakmayın ama buna kim inanır? Elbette hepimiz Twitter’ı gözlemeye devam edeceğiz, ama zarar bir kere verilmiş olacak ve bunu geri alamayacağız.

Yenice, gezetede Dr. Zeynep Tüfekçi’nin argümanına yer verdik. Kendisi bu politikanın “aslında iyi bir şey” olduğunu savunanlardan…

Yazıyı okudum. Bunun ne kadar büyük bir “iyileşme” olduğunu bence Tunus, Mısır,Libyave Suriye’deki Twitter kullanıcılarına sormak gerek. Öncelikle şu “mahkeme kararı” konusuna açıklık getirmeli, çünkü Tüfekçi, içerik sansürünün geçerli bir mahkeme kararı ile mümkün olacağı konusunda ısrarlı ve bu düşüncesini de Twitter sözcüsü Jodi Olson’un Nick Judo’ya gönderdiği bir e-postaya dayandırıyor: (http://techpresident.com/news/21690/tweets-still-must-flow-certain-point-view) Olson şöyle diyor: “geçerli ve uygulanabilir yasal bir karar”. Kimse “mahkeme”den bahsetmiyor. Ayrıca Olson bana e-posta göndermediğine göre, ben Twitter’ın resmi politikasına bakıyorum: “yetkili bir makamdan geçerli ve uygun bir şekilde odaklanmış bir talep”… Bu ifadelerin “mahkeme kararı” gibi bir varsayımda bulunmak için yeterli olmadığını düşünüyorum.

Şimdi Tunus, Mısır ve Libya’ya (veya Çin’e, İran’a vb.) geri dönelim…

Nitekim “Twitter sansürü” etiketiyle atılan en çok Twitter boykot çağrısı oralardan geldi. Arap Baharı sırasında atılan bütün o muhalif tweet’ler, ilgili ülkelerin geçerli (yani yürürlükte) olan kanunlarına göre birer suçtu ve engellenmeliydiler. Bundan böyle engellenecekler mi? Hangi ülkenin hangi kanunun geçerli olup olmadığına Twitter mı karar verecek, yoksa bu konuda ifade özgürlüğü kıstasını mı işletecek? Bundan nasıl emin olabiliriz? Olmalı mıyız? Bunun yanı sıra, içeriği o ülkedeki kullanıcılar için görünmez hale getirmek anlık bilgi akışının gücünü ortadan kaldırır. Mısır interneti kestiğinde bile Tweet’ler akmaya devam ediyordu. Şimdi kimsenin interneti kesmesine gerek kalmadı, Twitter yapacak bunu nasıl olsa…

Yani, Twitter’ın yeni politikasını “gerçekçi” bulmuyor musunuz?

“Gerçekçi politika” lafı bana nedense “reel sosyalizm” lafını hatırlatır. Gerçekçiliğin gerçeğin düşmanı olduğu bir çok durum biliyorum. Bu da onlardan biri. Şu “mahkeme kararı” iddiasını bir kenara bırakırsak, Twitter’ın şu ya da bu şekilde var olmak istediği ülkelerde o ülkelerin yerel kanunlarına uymak konusundaki işbirlikçi tavrı, şirket için “gerçekçi” bir politika olabilir, ama ifade özgürlüğü savunucusu bir Twitter kullanıcısı olarak benim için gerçekçi değil. Twitter’ın kimin gerçekliğini tanımak istediği konusunda bir karar vermesi gerek: İnterneti internet yapan kullanıcıların mı yoksa elinden kaçırdığı bilgi tekelinin ardından paniğe kapılıp interneti kontrol etmek için elinden geleni ardına koymayan devletlerin mi? Belli ülkeler dışında (Çin, İran, Suriye vb.) kalan ülkeler Twitter’ı (veya Facebook’u, Google’ı) toptan engellemiyorlarsa, bunun nedeni vatandaşlarının tepkisinden çekiniyor olmaları. Biz bunu Türkiye’de Facebook, Youtube ve Google hakkındaki mahkeme kararlarının nasıl uygulanmaya koyulmadığını görerek, kendi yasalarının etrafından dolaşıp olmadık yollar bulup Youtube’u açan yetkililerin tavrını izleyerek deneyimledik. Öyle yapıyorlardı, çünkü Google’ı yanlışlıkla engellediklerinde, filtre kararlarında hadlerini aştıklarında cevabı sokaklara dökülen on binlerden alıyorlardı. Şimdi Twitter onlara kendi üzerindeki bilgi akışını kontrol edebilecekleri bir yöntem sunarak büyük bir iyilik yapıyor. Bu kısa vadede Twitter için gerçekçi bir politika olabilir, ama kullanıcılarını kaybetmeye başladığında umarım daha büyük bir gerçeğin de farkına varır. Yoksa, Forbes’tan Mark Gibbs’in dediği gibi, bir sosyal medya şirketi olarak yaptığı “sosyal intihar” anlamına gelir.

Peki, “En azından engellenen içerik engelleyen ülkede “engellendi” ibaresiyle görünecek. Bu şeffaflık düzeyi tüm internet şirketleri için model olmalı.” demişti Dr. Tüfekçi. Katılmaz mısınız?

Doğru, ortada bir sansür olduğunun farkına varmak, sansürü hiç görmemekten iyidir. Ama maalesef, sansürün şeffaf olarak yapılması onu sansür olmaktan çıkarmıyor. İçeriğin mümkün olduğu kadar az düzenlemeyle ve mümkün olduğu kadar çok bildirimle yapılması gerektiğine katılıyorum, ama bunu yapması gereken devletler, şirketler değil. Sonuçta düzenlemeleri devletler yapıyor. Bugüne kadar da hep daha çok ve baskıcı düzenlemeyle mümkün olduğu kadar az bilgi sunarak bu işi yaptıklarını gördük. İnternet sınır-aşan yapısıyla bu düzenlemelerin büyük kısmını atıl hale getirdi. Şimdi şirketler de şu ya da bu gerekçeyle devletlerin interneti kontrol etme taleplerine boyun eğdiklerinde elde edeceğimiz tek şey daha fazla baskıcı düzenleme ve hemen hemen sıfır bilgi olacak. Ama kullanıcıların da elleri boş durmuyor. Kendisini satan şirketlere tepki gösterip bilgi özgürlüğüne saygılı alternatiflere yelken açmakta duraksamıyorlar. Kullanıcılarının taleplerini umursamayan şirketler bedelini kazançlarının buharlaşmasıyla öder. Bu bedel, bir kaç ülkede fiziksel olarak yerleşmenin, şaibeli yatırımcılardan para almanın (evet, Suudi Prensi’nin 300 milyon dolarından söz ediyorum) kazancından çok daha yüksek olabilir:(http://online.wsj.com/article/SB10001424052970204791104577107733831343976.html)

“Chilling Effects” projesi?

Gerçekten de önemsediğim bir proje ve küresel olarak gerçekleştirilen sansür taleplerinin listelenmesini çok yararlı buluyorum. Elbette Twitter bu projenin yaratıcısı değil, proje Elektronik Ufuklar Vakfı (EFF) ve Harvard, Stanford gibi üniversitelerin hukuk bölümlerinin ortak girişimi. Twitter’ın projeye katılımcı olması memnuniyet verici. Darısı diğer internet şirketlerinin de başına. Ama burada önemli bir sorun var: “Chilling Effects” listesi, engellenen tweet’in içeriğini göstermiyor, sadece belli bir içeriğin, hangi gerekçeyle engellendiğini ve orijinal bağlantısını gösteriyor. Yani o tweet’e engellenen ülkedeki kullanıcılar halen ulaşamıyor. Bu listenin sorunu değil, Twitter’ın sorunu. Twitter’ın bütün gücünün anlık bilgi akışı olduğunu düşünürsek, söz konusu liste o anda o ülkede yaşayan kullanıcılar için çok da fazla bir anlam ifade etmiyor.

Twitter’ın ülke bilgilerinin nasıl değiştirebileceğine dair bilgi sunması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yıllardır, Türkiye’de internet kullanıcılarına YouTube’a tünel, Proxy vb. teknik araçlar kullanarak erişebiliyor olmamızın internet sansürünü ortadan kaldırmadığını anlatmaya çalıştık. İnternetin herhangi bir içeriği tamamen sansürlenemez kılması internet sansürünü önemsizleştirmiyor. Çünkü sansür iktidarların özellikle sıradan vatandaş üzerinde, kamuoyu oluşumunu engellemek için kullandığı bir aygıt. Düşünsenize, bir anda ülke gündemini belirleyen kitlesel tweet akışına maruz kalan milyonlar yerine, “Chilling Effects” listesini takip edip, ilgili içeriğe teknik yöntemlerle ulaşıp, sonra da bu içeriği kitlelere ulaştırmak için ne yapacaklarını bilemeyen az sayıda “meraklı”yla yetineceğiz.

Dr. Uçkan, Read Write Web’den Marshall Kirkpatrick’in cevaplanmamış üç soru”sunu aktarıyor:

1) Bu sansür nasıl kullanılacak? Yani hükümetler hangi tür içeriğin

kaldırılması için talepte bulunacak? Mesela İngiltere’nin çok tartışmalı

ve geçtiğimiz Baharda Twitter’a uygulamak istedikleri (ve Twitter’ın

reddettiği) “Süper Tedbir” mahkeme kararları artık uygulanacak mı?

Twitter İngiltere’de yerleşik değil, yine de bu kararları uygulayacak

mı? Uygulamayacaksa, neyin ifade özgürlüğüne uygun neyin uygun

olmadığını Twitter’ın bir ülkeye yerleşme kararı mı belirleyecek?

 

2) Twitter sansürü, Tweet’leri yüzünden tutuklanan insanları nasıl

etkileyecek? Hükümetler Twitter’ı sansürlemekle yetinecek mi, yoksa

o tweet’leri atan kullanıcıları da tutuklayacak mı? Yoksa insanlar kendi

ülkelerinde artık kimselerin görmediği mesajlar yüzünden tutuklanacak

mı? “Ne kadar Orwell’ci”…

 

3) Bu politika Twitter hakkında üretilen komplo teorilerini azaltacak

mı? Azaltmalı mı? Twitter’ın sansürü şeffaf bir biçimde yapmasının

kendi sansürcülüğüyle ilgili söylentileri durduracağını sananlar

yanılıyor. Twitter’ın belli etiketleri engellediği iddiası tanıdık bir iddia.

Gazze’ye giden filoya yapılan İsrail baskını sırasında #flotilla etiketi

engellenmişti. Twitter bunu bir spam hatasıyla açıkladı, ama kimse

tatmin olmadı. Bugün #twittercensorship etiketinin engellenmesi de

şirkete pek yardımcı olmuyor doğrusu. Yani, şirketin ne kadar şeffaf

olacağı konusunda kendi söylemlerine güvenmek zorunda mıyız?

 

Ve ekliyor: “Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSS) Direktörü Olivier Basille, Twitter Yönetim Kurulu Başkanı

James Dorsey’e bir açık mektup gönderdi  ve bu politikadan acilen vaz geçmesini istedi. Mektupta şöyle diyor:

 

“Genellikle ifade özgürlüğü standartlarını ihlal eden yerel düzenlemelere uygun olarak yerel otoritelerle işbirliği içinde yerel düzeyde sansürden başka bir anlam taşımayan bu kararınız bizi çok rahatsız etti. Twitter’ın ifade özgürlüğünün ülkeden ülkeye farklı yorumlanabileceği konumu kabul edilemez. Bu temel ilke Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu sansürün hangi yollarla uygulanacağı konusunda da sizi şeffaf olmaya davet ediyoruz. ‘Chilling Effects’ web sitesinde hükümetlerin içerik kaldırma taleplerini yayınlamak, içeriğe erişimin engellenmesiyle verilen zararı telafi etmek için yeterli değil. Twitter, ‘yetkili bir otoriteden geçerli ve uygun bir biçimde odaklanmış bir talep’ alırsa, içeriğin sahibine bildirimde bulunarak, belli bir ülkede belli bir içeriğe erişimi engelleyebileceğini söylüyor. Bu yol fazlasıyla belirsiz ve her türlü istismara açık bir kapı bırakıyor. Bir mahkeme kararına dayanarak mı davranacaksınız? Veya, Çin’de olduğu gibi, bir hükümet yetkilisinden ya da yerel polis karakolundan gelecek bir telefon çağrısı içeriğe erişimi engellemeniz için yeterli olacak mı? Kendinizi tweet’leri ancak yayınlandıktan sonra sansürlemekle sınırlandıracak mısınız, yoksa resmi talep sağanağı altında, sansürcülerin tanımladığı konular ya da anahtar sözcüklere dayanan bir ön sansürleme sistemi de geliştirecek misiniz?”

 

Dr. Uçkan, Basille’in Twitter’ın Çin pazarına girme niyetlerini sorguladığı veya Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili ifade özgürlüğü endişelerinden söz ettiği mektubunun tamamını okumamızı tavsiye ediyor ve aslında konunun çok basit olduğunu yineliyor: “İnternette “içerik suçu” konusundaki tek uluslararası uzlaşma çocuk pornografisi ve nefret söylemidir. Yerel yasalara uyacağım diye herhangi bir içeriği engellediğinizde bunun sonu yoktur ve ifade özgürlüğünü engellemiş olursunuz.

 

Türkiye’de gündemi belirleyen Van depremi, Uludere katliamı, Deniz Feneri yolsuzluğu, Ahmet Şık ve #imaminordusu gibi içeriğin engellenebildiğini düşünün. Sonuçta bu içerik, üçte ikisi ifade özgürlüğüne kastedenmevcut yasal çerçevemiz içerisinde “geçerli” bir çok “yasal” bahane bulunarak suçlu ilan edilebilir. Hükümet ne kadar rahat ederdi değil mi?”

 

Yanılmıyorsam, Alternatif Bilişim Derneği de 28-29 Ocak Twitter boykotuna destek verdi, değil mi?

Evet, yayımladığımız metin şöyle: “Lokasyona göre sansür uygulaması sadece ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir uygulama olmaktan öte aynı zamanda dünya çapında ağın(World wide web) mantığına da aykırı bir durum teşkil ediyor. Özellikle Türkiye’de neyin sansür olabileceği belirsizliğini koruyorken Twitter tarafından gelen isteklere göre Türkiye’de hangi içeriklerin gösterilemeyeceği merak konusu. Aklınıza Twitter’da takip ettiğiniz kişileri ve yazdıklarını getirirseniz bu işin ne kadar uzayabileceğini anlayabilirsiniz.”

 

Bilginin özgür dolaşımının, devletler tarafından tehdit olarak algılanması kimseyi şaşırtıyor mudur?

İnternet, tanımı gereği gayri-merkezi, küresel, sınır-aşan, dağıtık ve kullanıcı denetimli bir yapıya sahip. İnterneti yerel alanlara göre yönetme girişimleri bu yapıya aykırı. İnternetin devletler tarafından kontrol edilmek için hırsla saldırıya uğramasını çok kişi anlıyordur. Sonuçta bilginin özgür dolaşımı, devletler tarafından tehdit olarak algılanıyor ve bu doğal. Çünkü gerçekten de bilginin özgür dolaşımı iktidarlarını sınırlandırıyor, ülkeleri şeffaflaştırıyor ve diledikleri gibi yönetebilecekleri bir ortam olmaktan çıkarıyor. Ama kendi varlığını ve kazançlarını bu aynı yapıya borçlu olan internet endüstrisinin kendi ayağına kurşun sıkmasını anlayamıyorum. Daha doğrusu anlıyorum da anlamak istemiyorum. Umarım onlar da çıkarlarının nerede olduğunu daha iyi anlarlar…

 

Geçtiğimiz yıl bize internetin gücü konusunda bir ön izleme sundu ve bu devletleri daha da korkuttu. Telif hakları veya çocuk pornografisi bahanesiyle yapılmaya çalışılan düzenlemeler, 5651, HADOPI, SOPA,

PIPA, ACTA, PCIPA (Protecting Children from Internet Pornographers Act) vb. bu tehdit algısının bir ürünü. İnternet kullanıcıları da, özellikle internetin sınır-aşan doğasından güç alarak devletlerin (ve şirketlerin) ifade özgürlüğü karşısında temsil ettiği tehdide direniyor.

 

Son soru: Twitter hangi tarafı seçecek?

Kendisine kalmış. İfade özgürlüğü ve sansür konusunda bir ara yol yok.

 

(T24)

Become a patron at Patreon!