“Ümit, özünde seçenek görebilmekle ilgilidir”

IMG_6062

19 Mart süreci sonrası Türkiye ayağa kalktı desek yanılmayız sanıyorum. Ali Yaycıoğlu’nun deyişi ile, “Türkiye sabahını bekliyor.” Bir aydır olan biteni haber trafiği içinde, iyimser-kötümser eksende çalkalanarak takip ettiğimi itiraf etmeliyim. Duygularımı anlamlandırmaya çalışırken, Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden Psikolog Dr. Pelin Kesebir  ile haberleşme şansım oldu. Öncelikle, ciddi belirsizlik ve bilinmezliklerin hüküm sürdüğü anlarda ümit etmenin önemine dair neler der diye merak ettim. 

Sorularım ve yanıtları şöyle:

Ümit nedir, ne değildir?   

Ümit bizim “olumlu duygular” kategorisinde ele aldığımız bir duygudur. Ama ilginç ve istisnai bir olumlu duygudur. Şöyle ki, olumlu duygular neredeyse her zaman kendimizi iyi ve güvende hissetmekten doğar—örneğin neşe, huzur, ya da ilgi hissini düşünün… Ancak ümit bu açıdan farklıdır, çünkü onu hissetmek için o an iyi durumda olmamıza gerek yoktur. Tam tersine, olumsuz koşullarda da hissedilebilir ümit. Ki en kritik işlevi gördüğü zamanlar da zaten o zamanlardır.

Araştırmalar bize olumlu duyguların genel olarak zihnimizi açma ve bakış açımızı genişletme işlevine sahip olduğunu söyler. Bu şu demektir: Olumlu duygular hissettiğimizde daha yaratıcı düşünür, daha fazla ihtimal görebilir, daha esnek yaklaşımlar sergileyebilir hale geliriz. Tüm bu saydıklarımız, ümit için de geçerlidir. Ümit, özünde seçenek görebilmekle ilgilidir. Olduğumuz  yerden varmak istediğimiz yere gidebileceğimize, bu ihtimalin mümkün olduğuna yürekten inanmayı içerir. Ve bu inanç iyi bir hayat için vazgeçilmez önemdedir.

Belki bilirsiniz, Dante’nin İlahi Komedya’sında cehennemin kapısında “Ey buradan içeri girenler, her türlü ümidi geride bırakın” yazar. Hiçbir ümidin kalmaması, gerçekten de hayatta cehennemi yaşamaya denktir. 

Ümitsizlik hissinin intiharı öngören en güçlü psikolojik risk faktörlerinden biri olması tesadüf değildir. Ümidin giremediği bir iç dünyayı çaresizlik, anlamsızlık, değersizlik hisleri istila eder. Ve yaşam o noktada insanın gözüne, acıdır ki, kurtulunmak istenen zalim bir ceza gibi görünmeye başlar.

Ümit hissinin—ve genel olarak iyimserliğin—zihin ve beden sağlığımız için ne kadar önemli olduğu konusunda psikoloji literatüründe hiçbir şüphe yoktur. 

Peki ümit hissinin tüm bu olumlu sonuçlarla alakasını nasıl açıklayabiliriz?

Ümidin de ümitsizliğin de kendi kendini gerçekleştiren kehanet olmaya yatkınlıkları vardır. İyimserlik ve inanç bizi harekete geçirirken, kötümserlik tembelliğe, pasifliğe, boşvermişliğe iter. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, ümit olmadan motivasyon olmaz. Biz bir hedefe ulaşabileceğimize inandığımızda o hedef uğrunda daha fazla emek verir; engeller karşısında daha zor pes eder, muradımıza ermek için türlü türlü yollar deneriz. Bu anlamda ümit eşsiz bir enerji, cesaret ve dirayet kaynağıdır; başa çıkma gücümüz üzerinde fevkalade etkilidir. Ümidimiz olmadığında ise, hikayemiz neredeyse başlamadan biter. Daha iyi bir geleceğin mümkün olduğuna ve kendi eylemlerimizle bu geleceği şekilendirebileceğimize inancımız yoksa, içimizden kılımızı kıpırdatmak bile gelmez. Bir şeyler yapsak bile ya adet yerini bulsun diye gönülsüzce ve üstünkörü, ya da çok zorlanarak, başka pek çok olumsuz duygunun eşliğinde yaparız. Bunlar insana iyi sonuçlar aldırması kolay haller değildir.

Gerçekçi olmayan iyimserlik konusunda neler söylersiniz?

Bilgelik, gerçeği olabildiğince netlikle görmeyi, ama aynı zamanda da gördüğümüz gerçek karşısında iyimser ve yapıcı tutumlar takınmayı gerektirir. Bazı durumlarda gerçeklikten hafif sapmalar doğrusu faydalı olabilir, motivasyonumuzu ve dayanıklılığımızı arttırabilir—bir konudaki başarı ihtimalimizi olduğundan biraz daha yüksek algılamak örneğindeki gibi. Ancak gerçeği eğip büküp tanınmaz hale getiren ya da tamamen göz ardı eden bir iyimserlik elbette savunabileceğimiz bir şey değildir. Bakın mesela plasebo etkisini düşünelim: Olumlu beklentilerin ve ümit hissinin üzerimizdeki gücüne müthiş bir kanıttır. Ne var ki, plasebo etkisini içinde şeker yahut nişasta olan bir hapla deneyimleyebiliyor olmamız, içinde siyanür yahut arsenik olan bir hapla da deneyimleyebileceğimiz anlamına gelmez. O senaryoda bizi bekleyen, takdir edersiniz, çok başka bir sondur. Velhasılı, gerçeklikten bütünüyle kopmuş olumlu beklentiler bizi yanlış kararlara ve eylemlere sürükleyip ağır bedeller ödetebilir.

Sağduyu sahibi olmak her yerde olduğu gibi burada da çok önemlidir. Korku ve arzularımız gerçeklik algımızı bir yere kadar çarpıtacaktır, zihnimizin doğası böyledir. Ancak bunun aşırıya kaçmadığının sağlamasını hem kendi içimizde hem de güvendiğimiz başkalarıyla yapmaya çalışmak iyiliğimize olacaktır.

Ümit etmeye olan ihtiyacımızdan bahsettiniz; ama ihtiyacımızın yanısıra ümit etmek için pek çok sebebimizin de olduğunu düşünüyor musunuz?

Baktığımızda, insanlık tarihi yadsınamaz bir ilerlemenin hikayesi—hayli inişli çıkışlı, “iki ileri bir geri” tadında bir ilerleme bile olsa bu… Sadece yaşam şartları açısından değil, etik ve ahlaki açıdan da önemli bir iyiye gidiş söz konusu. Peki bunun müsebbibi kim? Bu dünyaya bizden önce gelmiş, daha iyi bir gelecek ümidine ve sahip oldukları tüm diğer erdemlere sarılıp adanmışlıkla çalışmış, zorlu mücadeleler vermiş insanlar. Biz onlara borçluyuz; tıpkı gelecek nesillerin de (bir ihtimal) bize borçlu olacağı gibi. Bunu hatırlamayı kendi adıma ilham ve cesaret verici buluyorum. Her birimize kendimize ve birbirimize ümit olduğumuz günler diliyorum.

Become a patron at Patreon!