Ekonomi politikalarındaki “U-dönüşleri” nasıl açıklanabilir?

Krizin Gölgesinde

Türkiye’de ekonomi politikalarındaki “U-dönüşleri” nasıl açıklanabilir? Bu dönüşlerin siyasi ve ekonomik nedenleri nelerdir? 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders veren ve Berlin Uluslararası Politik Ekonomi Enstitüsü’nde (IPE Berlin) araştırmacı olarak çalışan Doç. Dr. Ümit Akçay’ın yenice çıkan kitabı bu sorulara yanıt arıyor. 

Fotoğraf: Arda Funda

Fotoğraf: Arda Funda

Akçay ile “Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl (2018-2023)” üzerine haberleştik. Sorularım ve yanıtları şöyle: 

Bu  kitabın çıkış noktasındaki tez ne? 

Kitap, Türkiye’de ekonomi politikasında yakın dönemde gördüğümüz “U-dönüşlerinin” anlaşılmasında büyük kafa karışıklıklarının olduğu tespitinden yola çıkıyor. 

Örneğin, Türkiye’ye hâlâ hatırı sayılır sayıda araştırmacı için 2021’deki düşük faiz politikası tam anlamıyla bir muamma olarak duruyor. Yapılan açıklamalar, bu politikanın “bir inat uğruna” olduğu ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dini görüşleri nedeniyle bu politikanın uygulandığı (nas ekonomisi) düzeyinde takılı kalmış durumda. Bunlar oldukça yüzeysel açıklamalar. Daha vahimi, bu açıklamalar özellikle muhalefet çevrelerinde yaygın ve bu yüzeysel gözlemlere dayanarak siyaset geliştirildiğinde ne kadar büyük hayal kırıklıklarının yaşandığını 2023 seçimlerinde gördük. Dolayısıyla, sadece akademik değil, aynı zamanda siyasi sonuçları olan bir tartışmadan bahsediyoruz.

Bu sorunu aşabilmek için kitapta eleştirel siyasal iktisat geleneğinin eski ve yeni kaynaklarından hareket ederek geliştirdiğim kavramsal çerçevenin somut bir konjonktür analizinde nasıl uygulanabileceğine dair bir örnek sunmak istedim. Temel olarak analizin odağına iktidar bloku ve birikim/büyüme modeli ve stratejileri kavramlarını koymamız gerektiğini ileri sürdüm. Bu çerçeveden bakarak, 2013 sonrasındaki kritik dönüm noktalarında küresel politik ekonomideki gelişmelerin oluşturduğu zeminde, iktidar bloku içindeki güç ilişkilerinin nasıl değiştiğini ele alarak, ekonomi politikaları değişimlerinin açıklanabileceğini öneriyorum.

Sonuçta, ekonominin her yerde ve her zaman “ekonomi politik” olduğu gerçeğinden hareket ederek, karmaşık ve çok katmanlı analiz gerektiren sorulara tek boyutlu ve kestirme yollardan verilen yanıtlardan kaçınmamız gerektiğini vurguladım.

Kitap hangi sorulara yanıt arıyor?

Kitabın girişinde sıraladığım bir dizi soru var, onları burada da tekrarlayabilirim: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için her şey yolunda gidiyor olsaydı, 2018 yılında Türkiye’de bir siyasi rejim değişimi yaşanır mıydı? 2018’deki döviz krizi ABD başkanı Donald Trump’ın sosyal medya paylaşımları nedeniyle mi çıktı? Başkanlık sistemiyle ekonomik krizin ilgisi var mı? 2020’de Berat Albayrak neden Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden ayrıldı? Ya da 2021’de Naci Ağbal neden görevden alındı? Peki, 2021 yılında enflasyon zaten yüksekken neden faiz indirimine gidildi? Faiz indiriminde sermaye grupları arasındaki çekişme mi etkili oldu? Yoksa faiz indirimlerinin esas amacı enflasyonu patlatıp reel ücretleri düşürmek miydi? Faiz indirimleri liyakatsiz kadrolar nedeniyle mi yapıldı? Ya da enflasyon beceriksiz yöneticiler nedeniyle mi düşmüyor? Madem 2023’te faiz artırılacaktı, 2021’de neden düşürüldü? Başından beri takip edilen bir strateji var mıydı? Yoksa Türkiye ekonomisi bir deneme tahtasına mı dönüştü? Ekonomi politikasındaki bu “U-dönüşleri” nasıl açıklanabilir? Nasıl oluyor da zıt yön- deki ekonomi politikaları aynı iktidar tarafından uygulanabiliyor ve bu büyük bir tepki yaratmıyor? Ekonomik zorluklar neden bir türlü geride kalmıyor?

Bu sorular çoğaltılabilir elbette ama kitabın yanıt aradığı temel soru, son yıllarda ekonomi politikasında giderek sıklaşarak gördüğümüz “U-dönüşlerinin” siyasi ve ekonomik nedenlerinin neler olduğu. Bu sorudan yola çıkmamın nedeni, ekonomi politikasındaki “U-dönüşlerinin” nedeninin anlaşılmadan ne sağlıklı bir Türkiye tahlili yapılabileceğine, ne de bu tahlile dayanarak bir siyaset zemini kurulabileceğine inanmam. Bu temel soruyu, 2018-2023 yılları arasındaki en kritik ekonomik ve siyasi gelişmeleri, dönüm noktalarını ve toplumsal aktörlerin stratejilerini ayrıntılı olarak inceleyerek yanıtlayabiliriz. Bu nedenle kitap, Türkiye’nin son altı yılındaki ekonomi politikasını anlamak için iktidar blokunun bileşimine ve değişimine odaklanıyor. Farklı sermaye fraksiyonları, siyasi iktidar ve bürokrasi arasındaki çelişkili birliğin nasıl ekonomi politikasının şekillenmesinde etkili olduğunu ve alternatif stratejilerin sınıfsal kökenlerini analiz ediyor. Sermayenin farklılaşan çıkarlarının sektörel analizini merkeze alarak, iktidar blokunun çelişkili birliğini ve ekonomik U-dönüşlerin nasıl oluştuğunu detaylandırıyor. Bu bir eleştiri kitabı mı?

Evet. İktidarın uzun yıllardır takip ettiği ve kimi zaman birbiriyle çelişen ekonomi politikalarının geniş toplum kesimleri için refah ve mutluluk getirmediğini görüyoruz. İktidarın bu uygulamalarının deşifre edilmesi önemli. Bu anlamda kitap eleştirel siyasal iktisat yaklaşımından hareketle 2018 sonrasının bir dökümünü yaparak, yaşadığımız hayat pahalılığı krizinin kökenlerini açığa çıkarıyor. 

Ancak kitabın eleştirel tutumu sadece iktidara ilişkin değil. Özellikle 2023 seçimlerinde ekonominin oynadığı rolü değerlendirirken, resmi muhalefetin ve onun somutlaşmış hali olan Altılı Masa’nın yürüttüğü stratejinin ne kadar hatalı olduğunu ve bu stratejinin AKP’ye ve liderine nasıl beş yıl daha iktidarda kalmanın koşullarının altın tepsiyle hediye edildiğini anlattım.

Bu iki siyasi aktör ve tutumları dışında, kitabın temel teorik pozisyonu eleştirel siyasal iktisat yaklaşımına dayanıyor. Bu yaklaşım, sadece ana akım iktisadi analizin sınırlılıklarını göstermesi açısından değil, aynı zamanda eleştirel analizlerde sıklıkla karşılaşılan ekonomik ve siyasi indirgemecilik hatalarının açığa çıkarılması açısından da önemli. Bu nedenle kitap, mevcut açıklamaların bir eleştirisini yaparak, Türkiye’nin güncel politik ve ekonomik dinamiklerinin daha iyi anlaşılması için tartışmayı ve analizi derinleştirme çağrısı yapıyor.

Türkiye’deki ekonomi modeli üzerine bilinmeyen bilgilere de ulaşabilecek mi okuyucu?

Okuyucu, 2000’lerdeki “Derviş Programının”, 2020’lerde “Nebati Programının” ve son olarak “Şimşek Programının” temel özelliklerini, dayandıkları iktisadi ve toplumsal zeminleri, birbirlerinden farklarını ve benzerliklerini derli toplu bir şekilde okuyabilecek. Bu anlamda, kitaptaki orijinal katkı farklı büyüme modellerinin detayları konusunda değil, belirli bir büyüme modelinin istikrar kazanmasının ya da değişmesinin koşullarının neler olduğu konusunda.

Sermaye ve devleti ekonomi politikası değişikliği yapmaya ne zorlayabilir? 

Kitapta, devlet, sermaye ve siyasetten oluşan iktidar bloku kavramından hareket ederek, ekonomi politikalarının iktidar bloku içindeki güç dengesini yansıttığını açıkladım. Bu nedenle, ekonomi politikası değişikliklerini açıklayabilmek için iktidar blokunun her üç bileşeninin de ayrı ayrı ve birbirleriyle ilişkili olarak incelenmesi gerekiyor.

İktidar blokunun bileşenlerinden olan sermayenin homojen bir bütün oluşturmadığını üretim sürecindeki konumları gereği farklı sermaye fraksiyonlarının farklı ekonomi politikası tercihleri olduğuna işaret ettim. Ancak ekonomi politikalarının nasıl şekillendiğinin anlaşılması için sermayenin pozisyonunun analizi yetersiz kalacaktır. Zira, siyasi partilerin, özellikle de siyasi iktidarın rolü sadece sermayenin çıkarlarını temsil etmek değil. Siyasi partiler iktidara gelmek için, siyasi iktidar ise yeniden seçilebilmek için kendi gündemlerini oluştururlar. Bunlar bazı konjonktürlerde hâkim sermaye fraksiyonunun çıkarlarıyla örtüşmeyebilir. Bu durumda siyasi iktidar ya iktidar bloku içindeki diğer sermaye fraksiyonlarından destek bulmak zorundadır, ki bu iktidar bloku içindeki güç dengesinin yeniden şekillenmesi anlamına gelebilir. Kısacası, ekonomi politikaları, iktidar blokunun önceliklerini yansıtır. Bu öncelikler, farklı sermaye fraksiyonlarının çıkarları ile siyasi iktidarın öncelikleri örtüştüğünde oluşur ve değişir. Ancak bunlar Türkiye ekonomisinin dünya ekonomiyle eklemlenme biçiminin getirdiği yapısal kısıtlar içinde gerekleşir.

İktidar blokunu ekonomi politikasında değişiklik yapamaya zorlayacak bir başka etken de alt sınıflardan gelen itirazlardır. Ancak bu dinamik, 2000’lerde piyasa reformlarının ısrarlı bir şekilde uygulanması sonucunda emek hareketinin pazarlık gücünün gerilemesiyle etkisini yitirmiştir. Bunun doğrudan sonucu, iktidar bloğu içi güç dengesinin ve mücadelelerin, siyasetin temel belirleyicisi haline gelmesidir. Kitabın odaklandığı 2018-2023 döneminde bu dinamiğin etkilerini de inceledim.

Bir çıkış öneriniz var mı?

Kitap, “eğilim şart”, “beşeri sermayeye yatırım yapmak gerekiyor” ya da “yapısal reformlar” lazım gibi basma kalıp önerilerden uzak duruyor.

Bunlar yerine kitapta, özellikle mevcut küresel ekonomi politiği şekillendiren “çoklu kriz” ortamında belirginleşen devlet kapitalizmi ve bağımlı gelişme alternatiflerini ele alarak, her ikisinin de günümüzde karşı karşıya olduğumuz köklü sorunlar karşısında yetersiz kalması nedeniyle gündeme gelebilecek olan sosyalist alternatifleri kısaca tartıştım.

Ancak şunu vurgulamam gerekiyor: Çıkış önerisi, ancak ve ancak içinden çıkılacak sorunlar kümesinin mümkün olduğunca bütünsel bir şekilde tanımlanması durumunda mümkün olur. Kitap, öncelikle bu sorunlar kümesinin yeterince kapsamlı bir şekilde tanımlandığı tespitinden hareketle yola çıktığı için amacı çıkış önerilerini sıralamak değil. Bu anlamıyla kitap çıkış önerisi yapacaklara, bunu yapabilecekleri bir analiz çerçevesi sunmakla yetiniyor. 

Become a patron at Patreon!