Dr. Pelin Kesebir: “Psikolojik sağlığımızı korumak adına yapabileceğimiz pek çok şey var”
2024’e girerken dünyanın gündemi hiç de iç açıcı değil. Türkiye de ara ara “bu günleri aramasak” dedirtiyor. Yenice, ABD’de Wisconsin-Madison Üniversitesi bünyesindeki Sağlıklı Zihinler Enstitüsü’nde (Center for Healthy Minds) mutluluk ve erdemler üzerine çalışan Dr. Pelin Kesebir ile görüştük. Psikolojik sağlığımızı korumak için önerdiği çok şeyin altını bir kez daha çizelim istedim.
Dr. Pelin Kesebir, “Psikolojik sağlığımızı korumak adına yapabileceğimiz pek çok şey var aslında ne mutlu ki” dedi ve en temel bulduğu birkaç tanesini vurgulamaya çalıştı:
“Yapabileceklerimizden ilki, dikkatimizi daha çok bizim etki alanımızda olan mevzulara yöneltme bilincini kazanmak. Biliyoruz ki, zamanımız ve enerjimiz ne kadar bizim kontrolümüzde olmayan konulara giderse, psikolojimiz bundan o kadar muzdarip oluyor. Oysa hem bizi mutlu edecek hem de toplumun esenliğine hizmet edecek pek çok şey üzerinde yüksek düzeyde kontrol sahibiyiz: Örneğin işimizi iyi yapmak, bir şeyler üretmek, kendine ve çevresine katkısı olan bireyler olmak hep bizim elimizde. Mesaimizi daha ziyade bunlara harcamak, başkalarının gündeminden çok kendi gündemimize odaklanarak fark yaratabildiğimiz yerlerde fark yaratmaya, çözüm olabileceğimiz yerlerde çözüm olmaya çalışmak hem daha keyifli hem de daha faydalı bir varoluş şekli.
Psikolojik sağlığımızı korumak adına yapabileceğimiz bir başka kritik şey de, bedenimize iyi bakmak. Bilimsel çalışmalar hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor ki, insan psikolojisi ve fizyolojisi birbiriyle iç içe geçmiş sistemler. Bunun için de, bedenimize yaptığımız her iyilik bize daha sağlıklı bir zihin dünyası olarak dönüyor. Üstelik bedenimize iyi baktığımızda gelecekteki sağlığımıza da yatırım yapmış ve dolayısıyla kendimizi ileride bizi bulabilecek mutsuzlukların bir kısmından korumuş oluyoruz. Bol hareket etmek, uykuyu hayatımızda bir öncelik saymak ve sebze-meyveyi eksik etmeyen sağlıklı bir beslenme düzenini benimsemek psikolojimiz üzerinde hiç küçümsenmeyecek etkilere sahip olacak seçimler.
Üçüncü olarak, şunu söyleyebiliriz: Sağlıklı ve mutluluk veren bir zihnin temel yapıtaşları, olumlu duygular. O yüzden de istediğimiz, sevgi, neşe, ümit, coşku, ilgi, ya da ilham gibi bize kendimizi iyi hissettiren duyguları daha sık yaşamak. Bunu gerçekleştirme yolunda kendimize şu soruları sorabiliriz: “Ben söz konusu bu duyguları ne zaman, neler yaptığımda, kimlerleyken, dikkatimi nelere yönelttiğimde, ne tür tutumlar takındığımda yaşıyorum?” Bu konuda biraz daha netlik kazandıktan sonraki adımımız, olumlu duyguları deneyimlememize izin veren düşünce ve eylemleri hayatımızda bilinçli bir şekilde arttırma gayesi olabilir. Bu arada söylemeden geçmeyeyim: “Hayatımızda olumlu duyguları çoğaltalım” demek, “olumsuz duyguları aman reddedelim, onlardan köşe bucak kaçalım” gibi bir anlama gelmez. Bilakis, kaygı, üzüntü, suçluluk, öfke gibi “olumsuz” adını verdiğimiz duygular hayat içinde sadece kaçınılmaz değil, aynı zamanda gerekli ve işlevseldirler de. Ama yine de, sağlıklı bir zihinde olumlu duygular olumsuz duygulara ağır basar. Olumsuz duyguların bizi ara sıra ziyaret etme hakkına saygı duymak, ama onları fazladan ağırlamaya da meraklı olmamak bu bağlamda en idealidir.”
Erdemli bir insan olmakla psikolojik sağlık ve mutluluk arasında bir ilişki var değil mi?
Evet, netlikle gösterilmiş bir ilişki var. Örneğin sevgi dolu, yardımsever, dürüst ve çalışkan insanlar, öyle olmayanlara kıyasla çok daha mutlu ve huzurlular. Bencillik, yalancılık, başkalarını hor görmek, saygısızlık, kabalık gibi huylar ise mutlulukla bağdaşmıyor. O yüzden de ben hep şunu diyorum: Başkalarını düşünmüyorsak bile, kendimizi düşünerek iyi ve erdemli insanlar olalım.
Orwell’in 1984’ündeki insanlarına benzediğimizi düşünüyorum ara ara. Pes mi etti insanlık akıl sağlığını korumak için? O kadar dert içinde sadece haz veren şeylere meyil de afyon etkisi yapıyor mudur?
Akıl sağlığı ve mutluluk arayışının her zamankinden daha yoğun olduğu bir çağdayız. Psikolojinin günümüzde bu kadar rağbet gören bir alana dönüşmesi de biraz bununla alakalı diye düşünüyorum. Tüm bunlar, arzuladığımız mutluluk ve huzurun bayağı uzağına düşmüş olduğumuza da delalet ediyor olabilir elbet. Şu var ki, biz mutluluğu ne kadar hararetle ararsak arayalım, eğer onu yanlış yerlerde arıyorsak bulamayız. Yaşadığımız sıkıntıların bir kısmı da zannediyorum bununla ilgili: Sanki artık mutluluğu yanlış yerlerde aramak çok daha kolay. Örneğin biz biliyoruz ki, mutluluk kaynağını almaktan çok vermekten, tüketmekten çok üretmekten alır. Oysa şu an tüketmek öylesine kolay ki—gündem tüketmek, sosyal medyada içerik tüketmek, dizi-film tüketmek… Bunların hiçbiri tek başına kötü şeyler değil tabii ve en mutlu hayatlarda da bu saydıklarımızın yeri var. Ancak işin dengesi kaçtığında ve tüketim hayattaki birincil doyum kaynağımıza dönüştüğünde, mutluluk da zorlaşıyor. Keza psikoloji literatürü bize diyor ki, gösteriş merakı, maddiyatçılık, güce ve şöhrete düşkünlük gibi değerlere sahip olmak daha düşük psikolojik ve bedensel sağlıkla ilintili. Oysa günümüzde popüler kültür bu değerleri eskisine kıyasla çok daha fazla yüceltiyor. Bu da işimizi kolaylaştırmıyor.
“Günler, aylar, mevsimler ve yıllar geçerken biz istesek de istemesek de kendimizin bir versiyonuna dönüşürüz. Ama nasıl bir versiyonuna? Bu sorunun cevabı, büyük ölçüde seçimlerimizde, alışkanlıklarımızda ve kendimize koyduğumuz standartlarda yatar.” diyorsunuz. Biraz açar mısınız?
Tabii, seve seve. Hepimiz hayata bir ihtimaller yumağı olarak başlıyoruz ve zaman içinde bu yumaktan kendimize bir desen örüyoruz; kendimizin sonsuz olasılıklarından birine dönüşüyoruz. Dönüştüğümüz insanı belirlemede muhakkak ki elimizde olmayan bazı faktörler, hayatın acı ya da tatlı sürprizleri bir rol oynuyor. Yine de, büyük çoğunluğumuz için “istikbaldeki ben”in kime dönüşeceğinin bir numaralı sorumlusu biziz. Bunu biraz “ektiğimizi biçmek” gibi düşünebiliriz: Bugün olduğumuz insan, dün ektiklerimizin hasadı. Yarın olacağımız insan da büyük ölçüde bugün ektiklerimizin hasadı olacak. Hayatta neyin bizim için en doğrusu olduğunu önceden kestirmek şüphesiz her zaman mümkün değil ve hepimiz yer yer aslında hiç de biçmek istemeyeceğimiz birtakım şeyler ekmiş olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalabiliyoruz. Bu insan olmanın kaçınılmazı. Ama hal böyleyken dahi, yine de en azından bizim için doğru olduğuna tastamam kani olduğumuz konularda doğru alışkanlıkları oturtmaya, doğru standartları koymaya çalışmak mümkün. Örneğin bedenimize iyi bakmak bunun akla ilk gelen örneklerinden. Keza zamanımızın ve sevdiklerimizin kıymetini bilerek yaşamanın da, gelecekteki bize pişmanlık olarak dönmesi çok zor diye düşünüyorum.
Yeni yıla girerken bazı insanlar yeni kararlar alıyorlar, yeni hedefler koyuyorlar kendilerine. Ama sonra büyük çoğunluk bu kararlarını uygulayamıyor, hedeflerine ulaşamıyor. Hedef koyma konusunda kafası karışık olanlar vardır belki. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yeni yılı yeni bir başlangıç olarak görmek, onu coşkuyla, ümitle, hayata yönelik tazelenmiş bir şevkle karşılamak bana göre hep olumlu şeyler. Keza geleceğimizi şekillendirmek adına yeni kararlar almak ve kendimize yeni hedefler koymak da öyle. Araştırmalar gösteriyor ki, hedeflere sahip bir insan olmak aslında mutlulukla yakından alakalı. Mutlu insanlar hayatta hedefleri, planları, projeleri, meşguliyetleri olan insanlar.
Hedeflerle mutluluk arasındaki bu ilişkinin bir sebebi, hedeflerin bizim büyümemiz, gelişmemiz, daha iyiye gitmemiz yönünde bir araç işlevi görmeleri. Şöyle bir genel bulgu var: Herhangi bir alanda kendimize hedef koyduğumuzda, o alandaki performansımız artıyor. Başka bir deyişle, hedefler bizi onlarsız gidebileceğimiz yerin çok daha ötesine taşıyorlar. Ki bu tür bir ilerleme, ufuk aşma hissi hepimizin mutluluğunu olumlu etkiliyor.
Hedeflerin çok mühim bir başka özelliği de hayatımıza bir anlam, gaye ve heyecan hissi katmaları. Örneğin bir insan “ben hayatı yaşamaya değer bulmuyorum” dediğinde, özünde “benim hayatta değerli bulduğum bir hedefim yok” demiş oluyor. Depresyon ve hedefsizlik bu anlamda birbirine çok yakın kavramlar.
Tüm bunları yan yana koyunca, kendimize hedefler koymak arzulanası bir şey olarak çıkıyor karşımıza. Ama atlamamak gereken birkaç kritik nokta da var. Örneğin bir hedefin bizi mutlu edebilmesi için onda ilerleme kaydedebilmemiz şart. Demek ki, kendimize hedef koyarken belli bir gerçekçilik düzeyini korumamız lazım. Genelde önerilen, kendimize zor ama ulaşılabilir hedefler koymamız. Bunun da dışında, bir hedefte ilerleyebilmemiz için hedefimize ciddiyetle adanmış olmaya ihtiyacımız var. Bu adanmışlık hissi olmadığında, ha kendimize hedef koymuşuz, ha koymamışız, bir farkı kalmıyor. Adanmışlığı belirleyen en önemli faktörlerden biri ise, hedefimizin bizim içsel değerlerimizle, ihtiyaçlarımızla ve yeteneklerimizle ne derece örtüştüğü. Bir şeyi içtenlikle içimizden geldiği için değil de birileri öyle yapalım istedi yahut biz sorgulamadan bize pompalanmış bir hedefi benimsedik diye yaptığımızda, onda sebat etmek ve dolayısıyla ilerleme kaydetmek çok daha zor oluyor.
Son olarak bir de şu var: Hepimiz elbette hedeflerimize ulaşmayı isteriz, ama hedefe ulaşmanın kendisi kadar o hedef yolunda mücadele etmenin gerektirdiklerini de sevmek ve istemek gerekiyor. Mutluluğumuzu hedeflerimize ulaşmaya endekslemek doğru bir tutum değil. Hedeflerimize ulaşma sürecinden keyif almaya çalışmak ve bu sürecin bizi ne kadar geliştirdiğine odaklanmak bize çok daha fazla mutluluk getirecektir.
Yeni yıla dair sizin de hedefleriniz vardır kuşkusuz, peki üzerinde çalıştığınız yeni konular var mı?
Çok teşekkür ederim sorunuz için. Zaten ilgi alanımda olan “karakter” konusu üzerine yeniden yoğun bir şekilde okumaya başladım bu aralar. Karakterlerimiz hayatta önem verdiğimiz neredeyse her konuda (ilişkilerimiz, ne kadar sağlıklı ve uzun yaşadığımız, iş hayatımız gibi) çok belirleyici bir rol oynuyor. O yüzden de bu bilgilerin daha geniş kitlelerce etraflıca bilinmesini çok isterim. Bu konuyla ilgili olarak karakterle mutluluk arasındaki ilişkiye dair akademik bir kitabın editörü olmak üzere anlaştım bir yayıneviyle. Bir yandan da, şu an yazmakta olduğum ve en geç 2024 sonbaharında çıkacağını ümit ettiğim mutlulukla ilgili Türkçe kitabımdan sonra karakter konusunda bir kitap yazmak istiyorum. Bu da beni çok heyecanlandırıyor.