İnce bir gözün sinema tutkusu: Sanatçı Murat Palta, hayalsiz insanlara mesaj veriyor
İlk olarak “Minyatür Tekniğiyle Film Afişleri” isimli lisans bitirme teziyle karşımıza çıkan, geleneksel (Osmanlı) motifleri ve çağdaş Batılı sinemayı karıştırdığı deneysel çalışmayla ilgi çeken Murat Palta, geleneksel minyatür sanatını popüler kültürle harmanlayarak yorumlamaya devam ediyor.
2015’ten beri galeri x-ist ile anlaşmalı olan sanatçı, aralıkta son kişisel sergisiyle karşımıza çıkacak.
Herkes bu dünyayla baş etmek için bir yöntem buluyor, Palta’nın yöntemi de sinemaya sarılmak belki. Dünyayı başkalarının görmediği kadar ince bir yerden görmesi de sinemayla olan alışveriş sebepli sanki. Dünyayı sinema üzerinden anlıyor ve hayalsiz insanlara da mesaj veriyor gibi. Mesajı da absürt bir dille veriyor ve paylaştığı minyatürlerin içindeki ince detaylar ilgi çekiyor. Palta’yla ilk kez on yıl önce haberleşmiştik, o günden bugüne dünyanın çok yerinde birçok sergi açtı, birçok işe imza attı. Son sergi öncesi haberleştik yine, aklıma gelen soruları sıraladım, çok güzel yanıtlar aldım. Medyascope için yaptığımız söyleşi şöyle:
Doğu – batı ilişkisi üzerine konuşurken “Şu an kültürel olarak birbirimizden o kadar uzaklaştık ki neredeyse batıyı canavar olarak görmeye başladık. Bu da bizi Don Kişot paranoyaklığına itiyor bir noktadan sonra” demiştiniz bir söyleşimizde, makineler işin içine girdi bir de… Öğrenen, fikir üreten makineler doğu-batı ilişkisinde nerede duruyorlar sizce?
“Henüz spesifik farklardan bahsetmek için çok erken ama kullanım şekli ve alışkanlıklar zamanla nasıl oluşacak ben de çok merak ediyorum. Bahsedilen korku, benim bir önceki sergimde yer almıştı. Şimdiki sergimde ise makine üzerinden doğu – batı ilişkisini incelediğim detaylar var. Mesela Kahire’deki Sitadel Saat. Fransa tarafından hediye edilmiş fakat yıllardır çalışmıyor. Öte tarafta ise Fransa’ya gönderilen Luxor Obeliski var. Yanlışlıkla ortaya bir metafor çıkmış ve bu ilişki çok ilgimi çekti”.
Sizin işte çağın gerekleri ne?
“Her sanatçının çalışma yöntemi farklı ve tabii doğal olarak da gerekler de değişebiliyor. Medyum olarak çağdaş olmakla içerik olarak çağdaş olmak aynı değil. Benim açımdan en büyük gereklilik takipte kalabilmek. Ondan sonraki adım daha mühim esas. Herkesin yaptığının aynısını yapmak gerçekten gereklilik mi mesela?”.
Yeni yapay zeka uygulamaları dijital ortamda iş üreten illüstratörler için sonun başlangıcı olabilir mi?
“Eğer sadece kullanılan medyumlarla bağdaşmış bir sanatçıysanız evet, olabilir. Pandemi öncesi dijital sanatçılara burun kıvıran insanlar, pandemi dönemi bir anda ‘Zoom ne, canlı yayın nasıl yapılıyor, NFT diye bir şey varmış, nasıl oluyor’ gibi sorularla bambaşka bir gerçeklikle karşılaştı. Şimdi de aynısı yapay zeka için konuşuluyor. Bence iki senaryo var:
1- “Sanatçı üretimi” bir çalışma, yapay zekayla üretilene göre daha kıymete binecektir. Bu doğru bir şey değil. Sonuçta önemli olan ortaya çıkan eserin içeriği. İşçilik değil.
2- Buradan da apayrı bir oluşum çıkacaktır. Yapay zekayı medyuma dönüştürüp dallandırıp budaklandırmak. İşte burada sanatçılık ortaya çıkar. “Benim çizdiğimin aynısını yapay zeka da çiziyor” diye sonun gelecekse zaten bir şeyleri yanlış yapıyorsundur.
İçinizden geldiği gibi mi yoksa bilerek mi yol alıyorsunuz?
“Maalesef bütünüyle içimden geldiği gibi hareket edecek lüksüm yok. Aslında bayağı akademisyen gibi yol izliyorum. Fakat detaylarda doğaçlama yapıyorum. Bu duygular olmadan iş üretemem”.
Sanatsal kararlarınıza eşlik eden nedenler genelde aynı mı?
“Birbirinden tamamen bağımsız şeyler anlatamam çünkü beslendiğim şeyler belli. Dünyayı algılama şeklim belli. Doğal olarak sanatıma da bu şekilde yansıtıyorum.
İnternet çağında hiçbir şeyden kaçamayan bir insanın gördüklerini anlatan şeyler. İşin içine popüler kültür, mitoloji ve tarih de girip bu güncellikle kıyaslamalar ve benzerlikler yapıyor”.
“Çünkü”sü var mı işin?
“Hem evet hem hayır. Günün sonunda sanatçı, bir şeyleri anlatma, ifade etme içgüdüsüyle hareket eden biri. Anlattığın şeyleri de gerekçelere dayandırmak gerekir ama öte yandan bu bir bilimsel çalışma da değil. Bazen muğlak olma opsiyonumuz var. Her şeye cevap ya da neden verebilsek çok sıkıcı olur”.
Eserinizi “tecrübe” eden kişileri düşündüğünüz oluyor mu çokça?
“Evet, kesinlikle. İnsanların ne düşündüklerini, neler hissettiklerini, görüşlerini çok merak ediyorum”.
İşlerinizde “fırlama” bir ton yakalıyorum hep, merak ediyorum, arada dozu artırmak isteyip kendinizi dizginlediğiniz oluyor mu?
“İçerik olarak dizginlemem çok doğru değil. Oto sansür uygulamıyorum. Öte yandan göze parmak işler de benim anlatımıma samimi gelmez. Fakat kendimi dizginlemem gereken noktalar da oluyor. Anlatmak istediğim şeye her seferinde daha fazlasını katıp dallandırıp budaklandırıyorum ve bunların çoğu büyük prodüksiyonlara dönüşüyor. Bunun için yeterli deneyim ve zamana ihtiyacım oluyor. Onları da ilerleyen dönemlere bırakıyorum”.
Peki, kendi yaptığınız sanat size nasıl enerji veriyor?
“Bazen sömüren bazen de hayat veren bir enerji. Herhalde tüm sanatçılarda böyledir diye tahmin ediyorum”.
Son soru: Murat Palta’nın perspektifini görebileceğimiz beş iş hangisi?