Doç. Dr. Deniz Ceylan: “Antidepresanların depresyon tedavisinde etkili olduğunu gösteren güçlü ve tutarlı kanıtlar var”
Depresyonun, kimyasal bir dengesizlikten veya daha spesifik olarak bir serotonin eksikliğinden kaynaklanmadığını iddia eden bir makalenin tetiklediği antidepresan üzerine yapılan tartışmalar sürüyor. Geçen hafta makalenin baş yazarı ile yaptığımız söyleşiyi paylaşmıştık.
Bu defa konu üzerine, Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi, Koç Üniversitesinden Doç. Dr. Deniz Ceylan’dan bilgi alma şansım oldu.
Dr. Ceylan ile Medyascope için yaptığımız söyleşi şöyle:
“Molecular Psychiatry” dergisinde yayımlanmış olan “Depresyonun Serotonin Teorisi” başlıklı makale hakkında neler söylersiniz? Makalenin yazarının, “Moleküler psikiyatri konulu bilimsel makalemizde son zamanlarda çürüttüğümüz ana efsane şu: ‘Depresyon, kimyasal bir dengesizlikten veya daha spesifik olarak bir serotonin eksikliğinden kaynaklanır.’ Birçok insana beyinlerinde kimyasal bir anormallik olduğu ve düzeltmek için bir antidepresan ilaç almaları gerektiği söylendi. Biz depresyonu olan kişilerin beyinlerinde serotonin ile ilişkili bir anormallik olduğuna dair bir kanıt olmadığını bulduk ve bu nedenle bunun antidepresan kullanımı için yeterli bir gerekçe olmadığını söylüyoruz” sözleri ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Öncelikle şuna açıklık getirelim, depresyonun biyolojisinde çok sayıda sistem bir arada rol oynuyor. Bu sistemler birbirini etkileyen karmaşık sistemler ve antidepresan tedaviler hiçbir zaman basitçe eksik bir maddenin (örneğin: serotoninin) tamamlanması ile yapılmaz. Bu makale yeni bir araştırmanın verilerini sunmuyor; depresyon ile serotonin bağlantısını ele alan geçmiş çalışmalar incelenmiş. Bu makaleye göre bugüne kadar insanlarda yapılmış olan çalışmalar, depresyon ile serotonin sisteminin ilişkili olduğunu gösteren yeterli kanıtlar sunmuyor. Ama, bu yeni bir bilgi değil.
Bu mekanizmalarla ilgili bilgilerimiz ağırlıklı olarak hayvan çalışmalarına dayanıyor. Deneysel ortamda hayvanlar üzerinde yapılmış olan çalışmalar böyle bir ilişkinin var olduğunu gösteriyor (bu deneyler insanlarda yapılamıyor). İnsan beyninde bu sistemleri incelemek için ise gelişkin beyin görüntüleme teknikleri gibi yeni teknolojiler gerekli. Bu teknolojilerden yoksun olan geçmiş çalışmaların sunacağı bilgiler de oldukça sınırlı.
Makalenin başka eksikleri de var. Örneğin, konuyla ilgili bazı önemli çalışmalar kapsam dışı bırakılmış, insanlarda depresyonun çok sayıda tipinin bulunduğu dikkate alınmamış. Bazı depresyon tipleri serotonin sistemi ile ilişkili olmayabilir, bazıları olabilir. Ama bu makalede sanki tek bir depresyon tipi varmış gibi değerlendirme yapılmış. En önemlisi, antidepresanlar hayvanlarda ve insanlarda yapılmış yüzlerce bilimsel çalışmanın sonuçlarına dayalı olarak kullanılmaktadır. Antidepresanların depresyon tedavisinde etkili olduğunu gösteren güçlü ve tutarlı kanıtlar vardır.
Dr. Moncrieff’in, “Bana göre depresyon, geçmişte ve şimdi yaşanan zorluklara bir tepkidir. Örneğin boşanma, yoksulluk, yalnızlık ve çocuk istismarı gibi şeylerin, insanların depresyona girme yüzdesini artırdığını biliyoruz. Bu nedenle, depresyonu olan birinin depresyona girmesine yol açan sorunlarını çözmesine yardımcı olmaya çalışmalıyız” sözleri ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Bu yaklaşıma göre insanlar sorunlarını çözemeyince depresyona girer, sorunları çözülünce depresyondan çıkar. Ancak, gerçek maalesef böyle değil. Depresyon, kişinin tüm hayatını etkileyen bir sağlık sorunu ve ruh sağlığı çalışanlarının tedavisiz bırakabileceği bir durum değil. Günlük yaşam olaylarına bağlı tepkiler, süre ve şiddet açısından belli eşikler aşılmadıkça depresyon tanısı almaz.
Depresyon kişinin sosyal ilişkilerinde bozulmalara, ekonomik kayıplara neden olur, aynı zamanda ek tıbbi sorunlara ve ömürde kısalmaya neden olur. Kalp hastalıklarından bunamaya pek çok tıbbi durumun risk faktörü olan, doğrudan ölüme neden olabilen bir tıbbi durumdan bahsediyoruz. Örneğin, her yıl 800 bin kişinin hayatına mal olan intiharların yüzde sekseni depresyon sırasında gerçekleşir.
Çocukluk çağı istismarı, göç, yalnızlık, ayrılık gibi stres artırıcı faktörler depresyonun nedenleri arasında kabul edilmektedir. Öte yandan aynı zorlayıcı süreçleri yaşayan kişilerin tamamında depresyon ortaya çıkmaz ve depresyon yaklaşık yüzde 40 genetik geçişi olan bir durumdur. Yani, kişilerin depresyona girmesini doğrudan yaşamsal zorluklara bağlamak doğru değildir. Depresyonu ortaya çıkaran nedenler çok çeşitlidir. Kimi zaman bazı kronik hastalıklar, bir hormonal bozukluk, bir kimyasal madde ya da bir yaşam olayı depresyonu tetikleyebilmektedir. Depresyonu ortaya çıkaran biyolojik ve/veya psikososyal etkenlerin tespit edilmesi ve kişilerin uygun tıbbi ve psikososyal yöntemlerle desteklenmesi depresyon tedavisinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Ruh sağlığı alanında psikoterapiyi ve psikososyal müdahaleleri dışlayarak ilaçlı tedavilerin önerilmesi de söz konusu değildir.
Antidepresanların faydasız olduğu, hatta zararlı olabileceği yönündeki iddialar ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Tıbbın tüm hastalıkların tedavisinde genel ilkesi, elindeki en güncel ve en güçlü bilgiye göre tedavi etmek ve asla zarar vermemektir. Tıbbın tedavi protokolleri, uygun bilimsel ölçütleri karşılayan klinik araştırma verilerine dayalı olarak oluşturulur. Antidepresan ilaçlar da yaklaşık 70 yıldır bu araştırmalarla sınanmış, etkili ve güvenli oldukları yüzlerce klinik araştırma ile gösterilmiştir. Hastalığın şiddetine ve özelliklerine göre hangi ilacın hangi sırada önerileceği uluslararası tedavi kılavuzlarında tanımlanmıştır. Antidepresan ilaç tedavileri sırasında bir kişide karşılaşabileceğimiz istenen ve istenmeyen etkiler hakkında oldukça iyi bilgi ve deneyim sahibi olduğumuzu söyleyebiliriz. Antidepresanların başarısını gösteren çalışmaların tamamının ilaç sektörü tarafından yapıldığı bilgisi de doğru değil. Çok sayıda kliniğin bağımsız verileri ve psikiyatrinin kendi pratiği de antidepresanların olumlu etkisini doğruluyor.
Antidepresanlar ne yapıyor?
Antidepresan ilaçların farklı tipleri var. Bu ilaçlar karmaşık mekanizmalar aracılığıyla iş görüyor. Karmaşık mekanizmaları kolay anlaşılır bir şekilde anlatmaya çalışmanın riskleri var; “aşırı basitleştirilmiş” açıklamalar bilimsel açıdan hatalar barındırabilir. Sinir hücreleri birbirine uyarılar göndererek haberleşir. Sinir hücrelerinin arasında boşluklar vardır. Bu boşluklardan sinir uyarılarının geçişini özel kimyasal maddeler sağlar (serotonin bunlardan biridir). Antidepresanlar, çeşitli mekanizmalar aracılığıyla, bu boşluklardaki kimyasal maddelerden birinin ya da birkaçının miktarını artırarak veya doğrudan sinir hücrelerini uyararak sinir hücreleri arasındaki iletişimi düzenler. Ayrıca, antidepresanların, sinir hücrelerinin büyümesine ve sağlığına katkıda bulunan başka kimyasal maddeleri artırma gibi etkileri de var.
Depresyon tedavisinde plasebonun etkisi yüksek mi?
Kişinin aldığı tedaviye ve iyileşeceğine inanması tüm hastalıkların tedavisinde olumlu etki gösterir. Depresyon özelinde kişinin hekimle kurduğu insani ilişki, kişinin dinlenmesi ve anlaşıldığını hissetmesi tedavi sürecinin önemli parçalarıdır. Bazı depresyon hastalarının iyileşmesi için bu destek yeterli olabilmektedir. Bu durum depresyonda plasebo etkisini yükselten önemli bir nedendir. Öte yandan, depresyonun çok sayıda tipinin olduğundan bahsetmiştim. Depresyonu tek bir hastalık gibi ele alırsak, plasebo etkisiyle ilgili doğru bir yorum yapamayız. Örneğin, araştırmalar gösteriyor ki, plasebo etkisi daha çok düşük şiddetli depresyonlar için geçerli; depresyon ağırlaştıkça plasebo etkisi de azalıyor. Bu nedenle ayrıntılı bir değerlendirme, hastanın durumunun doğru anlaşılması, kişiye uygun ilaç tedavisinin ve/veya terapi yönteminin seçilmesi için çok önemli.
Depresyonu kim tedavi eder?
Daha önce söz ettiğim gibi depresyon tıbbi bir durumdur, biyolojik ve/veya psikososyal pek çok nedene bağlı olabilir. Öncelikle hastalığı ortaya çıkaran nedenlerin ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gerekir. Bazen bir başka hastalık, örneğin tiroid hormonu hastalığı ya da bir kanser, depresyonun nedeni olabilir. Bu nedenle depresyonu olan kişinin mutlaka bir hekim tarafından incelenmesi gerekir. İlk adımda, bir hekim depresyon için bir ön tanı koyabilir ancak asıl adres psikiyatri uzmanıdır. Çünkü kişinin yaşı, cinsiyeti, ek hastalıkları, almakta olduğu tedaviler gibi pek çok özelliğin ve kişinin ruh sağlığının bir bütün olarak değerlendirilmesi için tıp ve psikiyatri alanlarında uzmanlığa gereksinim var. Daha sonra, hastanın gereksinimlerine göre psikiyatri uzmanının yönlendirmesi ile klinik psikolog, psikiyatri hemşiresi, sosyal hizmet uzmanı ve başka sağlık çalışanları tedavi ekibinde görev alabilir.
Depresyon tedavisi alan ya da depresif belirtileri olan kişiler için ne önerirsiniz?
Belirtilerinizi olası tıbbi ve psikososyal nedenleri ile birlikte değerlendirmek, size uygun tedavi seçeneklerini sunmak ve açıklamak, psikiyatristlerin görevleridir. Uzmanınız sizi bir bütün olarak değerlendirip, yaşadığınız depresyonun özelliklerine ve çeşitli ek koşullara bağlı olarak tedavi seçenekleri sunacaktır. Bu seçeneklerle ilgili kuşkularınızı, endişelerinizi ve sorularınızı konunun uzmanıyla açıkça paylaşmanızı öneririm.
Deniz Ceylan kimdir?
Koç Üniversitesi’nde psikiyatri ve nörobilim alanlarında öğretim üyesi; hem psikiyatrist olarak çalışıyor hem de araştırma ekibi ile birlikte depresyonun ve bipolar bozukluğun altında yatan genetik ve biyolojik süreçleri incelemek için nörobilim araştırmaları yürütüyor.