Nükleer facia Türkiye’nin kapısında!

AB ve ABD’nin “En Tehlikeli Nükleer Santral” ilan ettiği Metsamor, Iğdır’a 16 km uzakta… 

11 Mart 2011 Cuma günü Japonya’da meydana gelen 8,9 şiddetindeki deprem sonrası Fukuşima Nükleer Santrali’nde olan reaktör patlamaları ve nükleer sızıntı, doğu sınırımıza sadece 16 km uzaklıkta olan ve İstanbul’a denk deprem riskine sahip Ermenistan Metsamor Nükleer Santralini akla getirdi.

Kars, Iğdır, Ardahan ve Ağrı’da çalışan KuzeyDoğa Derneği Başkanı çevrebilimci, Utah Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çağan Şekercioğlu, olası bir depremde tüm Ermenistan, Gürcistan, Nahçıvan ve kuzeydoğu Anadolu bölgesinde olabilecek nükleer faciayı hatırlattı.

“Metsamor’un birinci reaktörünün deprem direnç sistemi yok” 

Doç. Dr. Şekercioğlu, Ermenistan’ın Metsamor Nükleer Santrali, başkent Erivan’ın 40 km güneyinde, Iğdır il sınırına ise sadece 16 km uzaklıkta olduğunu söyledi ve ekledi: “1973’te inşaatına başlanılan nükleer santralin bugün Ermenistan’ın enerji ihtiyacının yaklaşık %40’ını karşılıyor. Santralde kullanılan iki adet VVER-440 Model V230 tipi nükleer reaktörden halen aktif olan 2 nolu reaktor, 408 (net 376) Megawatt enerji üretiyor. 1995 senesinde nükleer santralin ikinci reaktörü tekrar faaliyete geçmiştir. Aynı tip reaktörün 1200 Megawatt üreten modeli olan VVER-1200 de, planlanan Akkuyu Nükleer Santrali’nde kullanılacak. Metsamor’un birinci reaktörünün deprem direnç sistemi yok. En tehlikelisi ise, Metsamor’un nükleer yakıtını koruyacak bir koruma havzasının “dış koruma zırhı” olmamasıdır ki bu koruma sistemi Çernobil’de de yoktu.”

Ermenistan’daki çevreciler, 1980’lerden bu yana Metsamor’un kapatılması için uğraşıyorlardı, değil mi? 

Evet, 1988’de meydana gelen Erivan depreminde santral kapatılmış, fakat Türkiye ve Azerbaycan’ın uyguladığı enerji ve doğal gaz boykotu sonucu Ermeni hükümeti santrali 1993’te yeniden açmaya karar vermişti. 1995’te ise nükleer santralin ikinci reaktörü de üretime geçmişti. Santralin 2016’ya kadar enerji üretmesi planlanmaktaysa da, Ermenistan Enerji Bakanı Yardımcısı Areg Galstyan santralin 2031’a kadar faaliyetini sürdürebileceğini belirtmişti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2008’deki Ermenistan ziyaretinde, bu santralin ürettiği elektriğin Türkiye’ye satılması konusunda bir anlaşma da imzalanmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nin yoğun baskıları sonucu Ermenistan hükümeti en eski ve en riskli Sovyet teknolojisiyle üretilmiş bu santralin kapatılması konusunda hem fikir olmuş, ancak günümüze kadar santral maalesef kapatılamamış.

Ermenistan 2007’de Metsamor’u kapatacağını ve yeni bir santral inşa edeceğini söylemişti… 

Söylediler ama inşaat halen başlamamış ve inşaatın başlaması halinde en iyi ihtimalde 2017 yılında tamamlanacaktır. 1973-1979 yıllarında inşa edilen Metsamor Nükleer Santrali, Avrupa Birliği tarafından Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinde inşa edilen 66 nükleer reaktör arasında en eski ve en güvensiz model nükleer santral ilan edilmişti. Dünya tarihindeki en büyük nükleer santral faciası olan Çernobil kazasının Sovyetler Birliği tarafından üretilen benzer bir santralde gerçekleştiği düşünülürse, çevre ülkelerin ve özellikle kuzeydoğu Anadolu’nun karşı karşıya olduğu tehlike ortadadır.

Gerek Ermenistan gerekse Türkiye’nin tehlike altında olduğunu söylemek yanlış olmaz o halde…

Bölgenin ve ülkemizin genelinin deprem kuşağında olduğu ve hemen hemen her 10 yılda bir büyük depremler yaşadığımız düşünülürse büyük tehlike altında olduğumuz anlaşılacaktır. 1991’de Erzincan’da, 1999’da Marmara bölgesinde binlerce cana mal olan Kuzeydoğu Anadolu fayının kırılmasıyla oluşmuş depremlerin Iğdır ve Metsamor’da olmaması için hiçbir neden yok. Çünkü bu fay ülkemizin en doğusunda güneye doğru bir eğilme yapmakta ve Iğdır bölgesine doğru yön değiştirmektedir. Nitekim 7 Aralık 1988 tarihinde merkez üssü Ermenistan’ın ikinci büyük şehri Gümrü olan 6,9 şiddetinde bir deprem meydana gelmiş, en az 25,000 insan bu depremde hayatını kaybetmiştir.

Bölgede yüksek şiddette olacak bir depremin sonuçları ne olur?

En eski Sovyet teknolojisiyle yapılmış Metsamor Nükleer Santrali’nde bir radyasyon sızıntısına sebep olması işten bile değildir. Başta Erivan, Iğdır ve Kars illeri olmak üzere en az 1,5 milyon insanın, onbinlerce dönüm verimli tarım arazisinin, bölgenin zengin kuş, bitki ve memeli hayvan çeşitliliğinin kalıcı şekilde zarar görmesiyle sonuçlanabilir. Şu an nükleer santralin kapatılmamasıyla Ermenistan ve Türkiye hükümetlerinin almış olduğu risk korkunç boyutlardadır. Hele de bölgenin birinci derece deprem bölgesi olması, riski büyük oranlarda arttırmaktadır.

Son olarak, Metsamor Nükleer Santrali’ndeki olası tehlikelerle ilgili görüşlerinizi merak ediyorum.

Japonya’daki muazzam deprem ve tsunami sonucunda patlayan iki nükleer reaktör gösterdi ki, dünyada depreme karşı en hazırlıklı ülke olan Japonya’da bile, fay hattı üzerindeki bir nükleer santrali depreme karşı 100% güvenli kılmak mümkün olmamaktadır. Planlanan Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerinin güvenliğini tartışırken, çoğumuz ülkemizin yanı başında, Iğdır’a 16 km mesafede ve 40 yıllık teknolojiyle inşa edilmiş Metsamor Nükleer Santralinin çok daha büyük bir tehlike arz ettiğinin farkında değiliz. ABD Jeoloji Enstitüsü’nün (USGS) deprem riski haritasına baktığımızda, Metsamor’un deprem riskinin ve olabilecek depremin boyutunun, İstanbul-Gebze bölgesiyle aynı kategoride olduğunu görüyoruz:earthquake.usgs.gov Ermenistan vatandaşlarının dahi karşı çıktığı bu nükleer santralin bir an önce kapatılması gerekmektedir yoksa tüm bölge ülkeleri depremle tetiklenen yeni bir nükleer felaketle karşı karşıya kalabilir. Metsamor’un birinci reaktörünün bir deprem direnç sistemi (seismic resistance system) yoktur. İkinci reaktör ise Richter ölçeğinde 8 şiddetinde bir depreme dayanacak şekilde yapılmıştır. Fakat en tehlikelisi, Japonya’da patlayan reaktörlerin aksine, Metsamor’un nükleer yakıtını koruyacak bir koruma havzasının dış koruma zırhı (containment vessel) olmamasıdır ki bu koruma sistemi Çernobil’de de yoktu. Bu yüzden 2003 yılında Ermeni kimyager ve çevreci Hakob Sanasaryan, Metsamor’un uluslararası nükleer güvenlik standartlarını karşılamadığını belirtmişti. Japonya’daki tsunami, Fukushima Daichii nükleer reaktörlerinin soğutma pompalarını devre dışı bıraktı. Reaktörlerin nükleer yakıtını acilen soğutmak için kullanılan deniz suyunun buharlaşması sonucunda ise reaktörlerin dış cephesi patlamıştı. Ama reaktörün iç çekirdeğini koruyan havza dış koruma zırhı, şu ana kadar görevini yapmış ve merkezdeki nükleer yakıt Çernobil’deki gibi eriyerek büyük bir nükleer sızıntı yaşanmadı. Benzer bir durumun Metsamor’da yaşanması durumunda, nükleer yakıt havayla temas ederek reaksiyona girecek, çekirdek erimesi hatta patlaması yaşanacak ve yeni bir Çernobil vakası tüm Doğu Anadolu’yu ve çevre ülkeleri etkileyecektir. Öyle ki, zamanın Avrupa Birliği Ermenistan temsilcisi Alexis Louber, Metsamor’un faaliyette olmasını “bir nükleer bombanın sürekli tepemizde dönmesine” benzetmiş, İngiltere Daily Telegraph gazetesi ise konuyu “Uzmanlar bir Ermenistan Çernobilinden Korkuyor” şeklinde haber yapmıştır.

 

 

(Turkish Journal)

Become a patron at Patreon!