Yale Üniversitesinden immünolog Dr. Esen Şefik ile söyleşi: “Hamilelik ve koronavirüs bir arada iyi seyretmiyor, hamileler mutlaka aşı olmalı”
Koronavirüs salgını etkisini sürdürürken bilim insanları, virüsün çocukların doğuştan gelen korumalarının bir kısmını engelleyecek şekilde evrimleşebileceğinden endişe ediyorlar. Bazı araştırmacılar, bir süre dünyanın bazı bölgelerinde baskın olan Alfa varyantının vücudun doğuştan gelen bağışıklık tepkisini bastırmasına izin veren hileler geliştirdiğini keşfetmişlerdi. Delta’nın da aynısını yapabileceğinden endişe ediliyor. Şimdilik, oranlara bakıldığında Delta’nın dolaşımda olduğu bölgelerde çocukların hastaneye yatışlarının artmasına, birçok yetişkinin aşılanmış veya zaten SARS-CoV-2 ile enfekte olmuş olması ve her yaştaki artan bulaşıcılık neden olarak gösterilse de araştırmalar devam ediyor.
Yale Üniversitesinden immünolog Dr. Esen Şefik ile SARS-CoV-2 ve aşılar üzerine yeniden konuştuk. Sorularım ve yanıtları şöyle:
Çocuklar neden SARS-CoV-2’yi kontrol etmede yetişkinlerden daha iyiydi?
Kısa cevap, henüz bilmiyoruz ama birçok teori öne sürülüyor. Önceleri çocukların yetişkinler gibi enfekte olmadığı ya da yetişkinlerden daha az virüs yüküne, yani bir hastadaki virüs miktarına sahip olduğu düşünülüyordu. 10 yaş altındaki çocuklarda daha az viral yük hala bir olasılık olsa da yeni araştırmalar 10 yaş ve üstü çocukların en az yetişkinler kadar virüs barındırdığını gösteriyor.
Bir grup araştırmacı çocukların SARS-CoV-2 enfeksiyonunu ve sebep olduğu patolojiyi kontrol etmelerindeki en önemli etkenin doğal bağışıklık sistemi olduğunu düşünüyor. Çocuklar sürekli yeni patojenlerle karşılaştıkları için doğal bağışıklık sistemleri hep hazır modda. Belki bunu anlatmak için araba analojisi yardımcı olabilir. Motoru çalışır bir şekilde bekleyen arabanın yol alıp hızlanması daha kolay oluyor. Bağışıklık sistemi hazır modda bekleyen çocuklar da enfekte oldukları zaman virüsü daha çabuk etkisiz hale getiriyorlar. Ama tabii böyle bir avantaj başka virüsler için pek gözlemlenmiyor. Çocuklar mesela gribi en ağır geçiren gruplardan. O yüzden daha çok bilimsel çalışmaya gerek var. Bu arada hatırlatmak gerek, çocuklarda ağır koronavirüs vakaları daha az görülse de yok değil. Ve kimlerin ağır hasta olacağını bilmiyoruz. Bu benim çocuğum da olabilir. Ayrıca uzun koronavirüs denilen, enfekte olduktan sonra uzun süre devam eden kronik tip semptomlar da çocuklarda görülebiliyor. Uzun koronavirüs, hastalığı hafif atlatan çocuklarda da görülüyor ve bu oldukça endişe verici.
Bazı araştırmacılar da diğer insan koronavirüslerine yıllarca maruz kalmanın, yetişkin bağışıklık sistemlerinde daha az etkili bir yanıtla sonuçlandığını öne sürüyorlar. Buna karşılık, çocuklar yepyeni bir virüse taze, daha ince ayarlanmış bir tepki verebiliyor olabilir mi?
Bunun tam tersini öne süren teoriler ve veriler de var. Yetişkinlerin genelde deneyim avantajı var. Çocuklar için ise her virüs yeni bir virüs genel anlamda. Ama insan koronavirüslerinin en yaygın olduğu grup çocuklar, önceki koronavirüslere karşı üretilen bağışıklık hafızasının SARS-CoV-2’ye karşı verilen savaşta yardımcı olduğunu düşünenler var. Yani çocuklar için çok taze bir tepki olmayabilir.
“Delta varyantı sonrası çocukların sahip olduğu avantaj azaldı” deniliyor. Ne dersiniz bu konuda?
Şu anda dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ABD’de de en yaygın SARS-CoV-2 varyantı Delta. Delta’nın çocukların sahip olduğu avantajı azalttığı gözleniyor, evet. Delta daha hızlı yayılan ve daha yüksek bir viral yükü olduğu düşünülen bir virüs. Neredeyse iki yıldır insan vücudunda replike olan virüsün insana daha iyi adapte olması çok da şaşırtıcı değil. Pandemi kontrol altına alınmadığı sürece Delta ve belki de daha etken SARS-CoV-2 varyantlarının çıkması muhtemel.
Şimdilik, çocukların daha önceki varyantlara kıyasla daha savunmasız ve Delta’dan daha fazla etkilendiğine dair net bir kanıt var mı?
Delta’nın artışı ile daha çok çocuk hastaneye yatmaya ve genel olarak daha çok çocuk enfekte olmaya başladı. Ama bu yükselişin sadece daha çok çocuk hasta olduğu için mi yoksa Delta’nın gerçekten daha ağır bir hastalığa sebep olduğu için mi olduğu bilinmiyor. Yani çocuklar Delta’ya karşı daha savunmasız mı bilmiyoruz.
Peki, hamilelerde durum ne? Hamileler aşı olmalı mı, neden?
Hamileler kanımca mutlaka aşı olmalı. Hamilelerin maalesef ağır koronavirüse yatkınlığı var. Yani hamilelik ve koronavirüs bir arada iyi seyretmiyor. The New England Journal of Medicine (NEJM) ve Nature Medicine gibi çok prestijli dergilerde haziran ayında açıklanan ön veriler ve şimdi eylül ayında tekrarlanan geniş kapsamlı çalışmalar mRNA bazlı (Moderna ve Pfizer-BioNTech) aşıların çok güvenli olduğunu gösteriyor. Peki “Güvenli ne demek” diye sorarsanız: Aşılanan hamileler arasında gözlemlenen erken doğum ve hamilelik komplikasyonları (bebek ölümleri, gelişim bozuklukları vb.) salgın öncesi hamilelerde gözlemlendiği sıklıkta. Yani aşılar annede ve bebekte herhangi bir negatif etki yaratmıyor. Ama hamileyken koronavirüs olmak yoğun bakıma kaldırılmak, erken doğum ve hatta anne ölümü riskini de arttırıyor. Bunun dışında yeni doğmuş bir bebeğin bağışıklık sistemi çok kısıtlı. Aşılar genel anlamda anneden geçen antikorlar sayesine bebeği korumaya da yardımcı oluyor. SARS-CoV-2’yi etkisiz hale getiren antikorların anneden (hamilelik ve emzirme sürecinde) bebeğe geçtiği biliniyor. Ama maalesef bu antikorların ne derecede bebeği koruduğunu henüz bilmiyoruz. Yani yine ekstra koruyucu önlemlere devam etmek gerek, aşı bile olsak.
Çoğu bilim insanının aşı sonrası dahi bağışıklığın zamanla azaldığına dair endişeleri olduğunu duyuyoruz. Ancak bununla genellikle enfeksiyona karşı aşı etkinliği kastediliyor değil mi? Semptomlu veya ciddi hastalık durumu değil.
Aşılar bağışıklık sistemi düzgün çalışan yani bilinen bir bağışıklık sistemi yetmezliği ya da kronik bir hastalığı olmayan gruplarda düşünülenin aksine etkin ve uzun süreli bir bağışıklık sağlıyor. Bu bağışıklık hem T hücreleri hem antikor odaklı. Ama bağışıklık semptomsuz hastalık bile demek değil. Virüs bizi enfekte ettiği an vücut bir tepki veriyor ve bağışıklık sistemi hafızasında barındırdığı askerlerini savaşa gönderiyor. Ama bu askerlerin virüsü tamamen etkisiz hale getirmesi bazen saatler, bazen günler sürebiliyor. Bu süreci etkileyen birçok etken var: Enfekte eden virüsün dozu, bağışıklığın dozu, bağışıklığın cinsi, kişinin genel sağlık durumu vb. Yani semptomatik hastalık vücudun “bir şeyler yolunda değil” demesi ama virüs kontrol edilemiyor ya da çok ciddi bir enfeksiyon var demek değil. Aşılar öncelikle ağır hastalığı engelleyip, hastalık sürecini hafifletip kısaltıyor. Bir aşıdan virüsün replikasyonunu vücuda girer girmez tamamen yok etmesini beklemek gerçekçi olmaz. Hastanelerde yatan hastaların neredeyse hepsi aşısız. Ama belli gruplarda aşı sonrası bağışıklık genç ve sağlıklı gruptaki gibi olamayabilir. Kronik hastalar, gerek kullandıkları ilaçlar gerekse hastalıkları sebebiyle bağışıklık sistemleri bastırılmış hastalar ve muhtemelen ileriki yaş gruplarının bağışıklıkları farklı seyredebilir.
Peki, semptomlu hastalığa kıyasla enfeksiyona karşı koruma sağlamak daha mı kolay?
Enfeksiyona karşı koruma sağlamak demek virüs vücuda girer girmez yok etmek demek. Bu da çok zor.
Neden bazı insanlar aşılandıkları halde hasta olabiliyorlar?
Bağışıklık hafızası “Biz bu virüsü tanıyoruz ve savaşmayı biliyoruz” demek ama vücudun her karşılaştığı virüse karşı özel bir orduyu aylarca veya yıllarca savaş modunda tutması sürdürülebilir bir strateji değil. Bu sebeple bu işte uzman olan T ve antikor yapan B hücreleri özel dokularda adeta depoda tutuluyor. Örneğin zamanla kandaki antikor miktarı azalıyor ama antikoru yapan hücreler yok olmuyor. Aşının koruma sağladığı virüs fark edildiğinde bu hücreler hızlıca (saatler içinde) sayılarını arttırıp virüse karşı koyuyor. Bu süreç her kişide farklı seyredebiliyor. Bazı insanlar virüsün varlığını hissetmezken bazıları “Ben hastayım galiba” diyebiliyor. Ama yoğun bakıma yatmıyorlar.
Aşılılarda viral yük aşısızlara kıyasla daha hafif ama değil mi?
Viral yük, viral RNA miktarı ölçülerek belirleniyor. Genel anlamda viral RNA tam aşılılarda, aşısızlardan ortalamada az ama özellikle Delta varyantının etkili olduğu bölgelerde aşılılar arasında da yüksek miktarda viral RNA’ya sahip bireyler gözlemleniyor. Ancak yüksek viral yük taşıma süreci aşısızlara kıyasla aşılılarda çok daha kısa. Yani eğer gözlemlenen viral RNA miktarı bulaşıcı virüs ise aşılıların başkalarını hasta edebilme süresi daha kısa. Ama yüksek viral RNA her zaman bulaşıcı virüs demek de değil. İnaktif edilmiş virüsün de RNA’sı ölçülebilir. O yüzden bu konuda daha detaylı çalışmalara gereksinim var. Kısacası aşılı olsak da virüsü yayma potansiyelimizi düşünerek maske, mesafe gibi önlemleri sürdürmekte fayda var.
Aşılar mutasyon ihtimalini nasıl azaltıyor?
Virüsün mutasyon biriktirmesi için kendini replike etmesi yani kendinden kopyalar yapması gerek. Bu da sadece bir insan vücudu içinde olabiliyor. Aşılar hem enfekte olan insan sayısını hem de virüsün insan içinde geçirdiği süreyi azaltarak genel olarak kopya sayısını azaltıyor. Yani virüsün mutasyon biriktirme imkânını kısıtlıyor.
ABD’de bütün devlet memurlarına 75 gün içinde aşı olma zorunluluğu getiriliyor, Eylül 20’de de booster aşılara başlanacak malum, sizce nasıl bir sonbahar bekliyor bizi?
Connecticut gibi aşılanmanın aşılanabilen en genç grupta bile yüzde 60 civarlarında olduğu ve çoğunlukla halen maske takılmaya devam edilen eyaletlerde geçen seneden daha olumlu ve kontrollü bir sonbahar ve kış yaşanması olası. Ayrıca 5-12 yaş grubunun da ekim/kasım gibi aşılanmaya başlanması bekleniyor. Ben şahsen ancak dört buçuk yaşındaki kızım aşılanınca rahat bir nefes alabileceğimi düşünüyorum. Ama maalesef aşılanma her yerde aynı başarıda ve hızda değil. Özellikle Delta’nın yayılma hızı düşünülürse aşılanmanın az olduğu bölgeleri çok ciddi problemler bekliyor.