“Dış dünyaya anlatılan Amerikan rüyası ile toplumunun yaşadıkları çok farklı”
Reuters haber ajansının ulaştığı kaynaklara göre ABD, dokümansız göçmenleri sınır dışı etmek için baskınlar düzenleyecek. ABD göçmenlik yetkililerinin hedefinin ülkeye yasadışı şekilde girmiş Orta Amerikalı anneler ve çocukları olduğu bildirildi. Mayıs ve haziran aylarında bir dizi baskınların olacağı duyuruldu.
Boston’da göçmenlik hukuku alanında çalışan Avukat Gaye Özpınar, bu baskın haberi sonrası T24’e konuştu.
Obama hükümetinin insanlık dışı bir politika izleyerek baskın yapma kararı aldığını belirten Özpınar, hükümetin bunu ocak ayında da yaptığını ve buraya sığınmaya çalışan insanları hedef alarak korku salmaya çalıştığını ifade etti ve ekledi:
“Buradaki amaç bir mesaj vermek, buraya gelmeyin demek istiyorlar. Ama bir de Demokratlar’ın seçim derdi var. Seçim öncesi dokümansız göçmenlere taviz vermekle suçlanmak istemiyor Demokratlar. Obama’nın 4 milyondan fazla insana çalışma izni sağlayacak olan–ama gayet çelişki içeren bir biçimde başka ‘yasal’ statü sağlamayan – DACA ve DAPA olarak bilinen yasa paketleri şimdi anayasaya aykırı oldukları iddiası ile Anayasa Mahkemesi’nde görüşülüyor. Bu davayı da kaybettiği takdirde Obama, 8 yıllık başkanlık sürecinde göçmenlik reformunun r’sini bile yerine getirememiş olacak. Bununla birlikte Obama, 2 milyondan fazla dokümansız göçmeni sınır dışı etti.”
Mülteci krizine değinen Özpınar, şu açıklamayı yaptı:
“Eğer bir şahıs, sığınma amaçlı ABD’ye geliyorsa, burada gerekli başvuruyu yapabilmesi ve en azından yasal süreçte bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekir. Hükümetin bu tür davalarda avukat verme gibi bir zorunluluğu olmadığı için, ve sosyal programlar açısından ABD çok zayıf bir ülke olduğu için birçok sığınmacı gerekli yasal bilgiye ve avukata ulaşamıyor. Bu yüzden binlerce sığınmacı bu yasal prosedürlere başvuramadığı, bilmediği için geri gönderiliyor. Gerekli bilgilere ulaşabilen ve avukat tutabilen mültecilerin statü alma oranları ciddi şekilde yükseliyor.
Sığınmacıların geldikleri ülkelerdeki toplumsal çöküşleri anlamamız gerekiyor. Nasıl olur da şiddet bu derece artabilir? Nasıl olur da devletler en temel can güvenliği ve refah seviyesini sağlayamaz? Serbest ticaret anlaşmaları uluslararası şirketlerin ekonomik çıkarlarını güderken, bir yandan da o toplumların aleyhine koşulların oluşmasını sağladı. Sermayenin sınırsız tahakkümünü sağlayabilmek için yapılan bu ticaret anlaşmaları halkı fakirleştirdi. Topraklara el kondu, küçük çiftçiler yok edildi ve sosyolojik bir çözülme hala yaşanmaya devam ediyor.”
“Bir insanlık trajedisi”
“Şu anda Orta Amerika ülkelerinde medyanın çok da gündemine gelmeyen korkunç bir şiddet sarmalı mevcut. El Salvador, Guatemala ve Honduras’tan gelen insanların Suriyeli mültecilerden çok da farkı yok. Çünkü binbir zorlukla ABD’ye ulaşan kadın ve çocuklar aslında ülkelerindeki felaket koşullardan kaçarak Amerika’ya sığınma amaçlı geliyorlar, dolayısıyla mülteci olarak tanımlanmaları gerekiyor. Birçoğu tecavüz, işkence, çete baskılarından kaçmak zorunda kaldıkları için ABD’ye sığınmışlar. 2014 yılının Kasım ayında Artesia, New Mexico’da bir hafta mülteci hapishanesinde (ya da toplama kampı da diyebiliriz) gönüllü avukatlık yaptım. Sonrasında da Honduraslı kadınların Boston Göçmenlik Mahkemesi’nde iltica davalarına baktım ve kazandım. Hikayelerin çoğu birbirine benziyor, çete baskıları, şiddet ve ölüm korkusu. Kendilerinin ve çocuklarının can güvenliği tehdit altında olduğu için buraya kaçıyorlar. Honduras mesela dünyada cinayet oranının en yüksek olduğu ülke. Kadına şiddet bu ülkelerde çok yaygın. Amerika’ya sığınma amaçlı gelmiş ve sınır dışı edildikten sonra kendi ülkelerinde çeteler tarafından öldürülmüş onlarca çocuk olduğunu biliyoruz. Bir de bilmediklerimiz var tabii… Bu aslında tam bir insanlık trajedisi.
Yine Honduras’tan örnek verecek olursak, yerli halkın toprakları üstünde inşa edilmek istenen ve uluslararası şirketler tarafından finanse edilen baraj projelerine karşı çok ciddi bir direniş oluştu. Sadece 2010-2014 yılları arasında en az 101 çevre aktivisti öldürüldü, ve en son 4 Mart 2016’da bu hareketin en önemli liderlerinden Berta Caceres de bir suikast sonucu hayatını yitirdi. 2009 yılında Honduras’ta demokratik şekilde seçilmiş başkan Zelaya’nın Obama hükümetinin desteği ile devrildiğini unutmamak gerek. Hillary Clinton, o dönemde Dış İşleri Bakanı idi ve hala bu darbenin yasal olduğunu ve sonradan seçimle gelen başkan Hernandez’in meşru olduğunu savunmaya devam ediyor.”
Son olarak, “Tüm bunları hesaba kattığımızda, insan haklarına ve hukuka aykırı, mültecilere baskın yapılmasını meşru gören bir iç politika karşısında çok şaşırmamalıyız.” diyen Özpınar, 18 yıldır Amerika’da yaşayan birisi olarak hiç tereddüt etmeden şu görüşünün altını çizmek istedi: “Dış dünyaya anlatılan Amerikan rüyası ile Amerikan toplumunun yaşadıkları çok farklı. Sanırım insanlar en çok buna şaşırıyor, çünkü burada herşeyin hukuka uygun şekilde yürüdüğünü ve adaletin çok gelişmiş olduğunu zannediyorlar. Bu inanç Amerikan hegemonyasının yarattığı kuvvetli algıdan başka bir şey değildir.”