‘Syriza için esas mücadele yeni başlıyor’


New York Üniversitesi, Misafir Öğretim Üyesi, Ekonomist Dr. Ümit Akçay, Yunanistan’da Syriza’nın seçimden aldığı sonucunun, 2008 krizinden itibaren Alman sermaye çevrelerinin bastırmasıyla uygulanan kemer sıkma politikalarına karşı gelişen ilk güçlü itiraz olarak değerlendirdi.

Dr. Akçay, seçimlerden önce Syriza’nın kazanması durumunda ülkenin kaosa sürükleneceği yönündeki baskıya rağmen Yunan seçmeninin bu baskıya boyun eğmediğini ve bu kemer sıkma tedbirlerine karşı gelişen muhalefetin ne kadar güçlü olduğunu gösterdiğini söyledi.

“Syriza iktidarını, Avrupa genelinde süren sınıf mücadelesinin yeni bir aşaması olarak görmek gerekir. Güncel durumda bu mücadelenin temelinde, krizin maliyetlerinin kimin ödeyeceği yatıyor. Finans-kapital, kemer sıkma tedbirleri aracılığıyla bu maliyeti Avrupa’lı emekçilere ödetmeye çalışıyor. Syriza’nın iktidarı ile görüldüğü şekliyle emekçiler de bu maliyeti ödemeyeceklerini yüksek sesle dile getiriyorlar,” dedi.

Dr. Akçay, kısaca bugüne nasıl geldiğimizi anlamak için günümüz finans teorisinin özüne değindi:

“Güçlü paraya sahip olan ülkeler daha ucuza borçlanır. Bunun sebebi basit, geri ödeme garantisi arttıkça, para bu limanlara park eder. Dolayısıyla güçlü parası olan ülkeler daha ucuza borçlandıklarından ekonomik büyümeyi desteklemede daha avantajlı olurlar, dolayısıyla daha güçlü paraları olur. Zayıf paraya sahip ülkeler de daha pahalıya borçlandıklarından ekonomik büyümeyi daha az desteklemiş olurlar ve zayıf kalmaya devam ederler. Bu çerçeveden baktığımızda, Yunanistan’ın Avro ile birlikte, öncesine göre çok daha kolay ve düşük faize borçlanmaya başlayabildiğini görüyoruz. Ancak 2008 krizi ile birlikte, borçlarını ödeyememe tehlikesine düştüğünde, Almanya, kredi akışını sürdürme karşılığında, kemer sıkma tedbirlerinin hayata geçirilmesi istedi.

‘Syriza’nın işi hiç kolay değil’

Dolayısıyla Avro’nun içinde kalma, neoliberalizmin derinleştirilmesi şartına bağlandı. İşte Syriza’nın karşı çıktığı yer de tam burası. Ancak Syriza’nın işi hiç de kolay değil. Çünkü AB ve özellikle Parasal Birlik üyesi olan bir ülkenin elindeki iktisadi seçenekler çok sınırlı. Örneğin, ekonomik büyümeyi canlandırmak için parasının değerini düşürme, yani develüasyon yolu kapalı. Ya da para basarak enflasyon yaratma ve böylelikle borcun bir kısmını eritebilme imkanı yok. Bu iki yol kapanınca geriye, içsel değersizleşme denilen, kamu harcamalarının daraltılması, ücretlerin dondurulması hatta düşürülmesi, emeklilik hakkı, sağlık ve sigortadan yararlanma haklarının daraltılması gibi kemer sıkma tedbirleri gündeme geliyor. Dolayısıyla AB’nin mevcut kurumsal örgütlenişi ve bu yapı içindeki güç ilişkileri sürdükçe Yunanistan gibi bir ülkenin bu süreci tek başına değiştirmesi çok zor.”

Syriza, bu durumun farkında mı sizce?

Farkında. Borçların önemli bir kısmını yeniden müzakereye açma hamlesi, hem Yunanistan’ın kendi borcunu azaltma, hem de diğer borçlu ülkeleri de masaya çağıran bir Borç Konferansı toplama hedefi güdüyor. Böylelikle Syriza, Troyka ile tek başına mücadele etmektense, diğer borçlu ülkeleri sürece katarak cepheyi genişletmek isteyecektir. Tabii ki, cephenin en yakın adayı İspanya’daki Podemos.

Diğer yandan, Avrupa Birliği Merkez Bankası, Avrupa ekonomisini krizden çıkarmak için devreye sokacağını ilan ettiği yeni tahvil alım programına Yunanistan’ı en az 6 ay dahil etmeyeceğini açıkladı. Bu doğrudan Syriza üzerindeki baskıyı artırmak için alınan bir karar. Yani, Syriza için esas mücadele yeni başlıyor.

2008 sonrası Troyka talimatları sonucunda uygulanan kemer sıkma politikalarının bir sonucu da Yunan halkının kaybedecek az şeyinin kalmış olması. 2008’den beri genç işsizliği 3 kat artarak yüzde 60’lara vardı, kamu borcu bir buçuk kat arttı, ortalama gelir düştü ve ekonomi 2008’den beri hala küçülüyor. Buna ek olarak, eğer Troyka’nın programı takip edilecek olursa, daha uzun yıllar boyunca işsizlik oranları düşmeyecek ve ekonomik büyüme sağlanamayacak. Dolayısıyla, bu kötü tablo, bir yanıyla Syriza için avantaj olabilir. Avro’dan çıkış senaryosunda dahi ülke ekonomisinin bundan daha kötüye gitmesi oldukça zor.

Avro’dan çıkma düşünülürse nasıl sonuçlarla karşılaşılır?

Avro’dan çıkma düşünüldüğü kadar ölümcül sonuçlar doğurmayabilir. Yunanistan’ın kendi parasına dönmesi durumunda borçlanma maliyetinin artması kaçınılmaz. Ancak borcunu kendi parasıyla ödediği sürece bunun artması, en azından kısa vadede çok büyük bir sorun yaratmayabilir. Hatta, kısa bir süre sonra yaşanması muhtemel enflasyon, borçları da değersizleştireceğinden, bir süre için bu krizden çıkış stratejisinin bir parçası olabilir. Ancak bu “çıkış” programı sadece kendi parasını kullanmakla ya da borç ödememekle kaldığında yine radikal bir programı getirmeyebilir. Böyle bir “çıkış” ancak kapsamlı bir kamusallaştırma programı ile desteklenirse anlamlı olacaktır.

Bu mücadelede en kötü senaryo ne olur?

Syriza’nın iktidara geldikten sonra ana-akımlaşarak yükselen toplumsal muhalefeti soğurmanın bir aracı haline gelmesi en kötü senaryo olur, ki bunun dolaysız sonucu ırkçı parti Altın Şafak’ın daha da güçlenmesi olacaktır. Bu tehlikeye karşı Syriza’nın içinde ve dışına yer alan solun ve sosyal mobilizasyonun kuvvetli ve diri olması, kötü senaryonun önüne geçmenin en güvenilir yolu olacaktır. Syriza’yı iktidara taşıyan sosyal hareketlerin gücü ve canlılığı, sol hükümet üzerinde bir baskı, denetim ve kontrol mekanizması yaratacağı ölçüde, Syriza deneyiminin giderek sistem karşıtı bir yöne evrilmesini de getirebilir.

(T24)

Become a patron at Patreon!