‘İnsandan ayırt edilemeyecek kadar güçlü bir ‘yapay zeka’ çok yakınımızda’

ABD’deki Maryland Üniversitesi ile Avustralya’daki NICTA Araştırma Merkezi’nden bilim insanları, insanların hareketlerini izleyerek onlardan öğrenen robotları mümkün kılacak algoritmaları geliştirdiklerini ilan ettiler.

Bunu ispatlamak içinse, robotlarına sadece YouTube videoları izleterek nasıl yemek yapacaklarını öğrettiler.

Bu metot dahilinde robota, bir dizi yapay sinir ağından (nöral ağ) geçirilerek dev miktarda veri gönderiliyor. Robot bunları bir arada değerlendiriyor ve edindiği deneyime uygun davranışlar sergiliyor. Robot bu öğrenme sürecinde bazı tanı/algılama teknikleri uygulayarak belirli nesneleri tanımayı başarıyor. Bu nesneler, örneğin videolarda insan eli tarafından tutulan nesneler olabilir. Sonrasında ise, daha önceden izlediği videolardan yola çıkarak, videodaki insanın bir sonraki hareketini tahmin bile edebiliyor. Bu durum, robotların nesneleri ve aletleri nasıl tutup kullanabileceklerini analiz edip, öğrenebileceklerini gösteriyor.

Araştırmacılar, robotları 25-30 Ocak 2015’te ABD’nin Texas eyaletinin başkenti Austin’de düzenlenecek 29. Yapay Zekanın İlerleyişi Derneği Yıllık Konferansı’nda tanıtacaklar.

Yapay zekanın bu yeni alanına dair, Texas Tech Üniversitesinde evrimsel robotik üzerine doktora yapan, Evrim Ağacı’nın kurucusu ve idari sorumlusu Çağrı Mert Bakırcı’dan bilgi aldık.

Bakırcı, “Yapay zeka, şu anda çok sessiz, ancak giderek sesi yükselen bir alan. Kökleri oldukça eskilere dayanıyor. Resmi olarak 1956 yılında John McCarthy ve Marvin Minsky gibi dönemin büyük bilim insanlarının bir araya geldikleri, Dartmouth Koleji’ndeki bir konferasa dayanıyor kökenleri… Ama yine de yapay zekanın babası, aynı zamanda bilgisayarların da babası olan Alan Turing olarak kabul edilir” dedi ve sorularımıza yanıt verdi:

Yapay zeka çok hızlı büyüyen bir saha olduğu halde, neden sürekli duraklama dönemlerinden geçiyor?

Çünkü, “çok uç bir fantezi” sayılabilecek bir hedef peşinde bilim insanları: düşünen, anlayan, algılayan robotlar. Ancak teknolojimiz böylesi bir karmaşıklığı destekleyecek güce henüz sahip değil. Bu nedenle, teknolojik yetersizlikler her 10-20 yılda bir yapay zeka araştırmalarının hızını kesiyor. O sırada bilim insanları durmuyor elbette, sorunun üstesinden gelmeye odaklanıyorlar. Sonrasında hemen bir patlama dönemi geliyor. Bulanık Mantık, Yapay Nöral Ağlar gibi yapay zekanın kalbinde yatan sayısız konu, hep bu tür bir duraklama-yeniden doğma dönemlerinden geçti.

Konu üzerine bilim insanlarını zorlayan sorunlar neler?

İşlemcilerin (bilgisayar beyinlerinin) kısıtlı olması, maliyet, kuantum mekaniğindeki bilinmeyenler gibi çok çeşitli sorunlar var ama bunları bir bir aşıyoruz ve aştıkça, robotlarımız da zekileşiyor.

Tabii yapay zekayı sadece robot, yani fiziksel bir canlıya benzer bir yapı olarak düşünmemek lazım. Yapay zeka illa bir robota yüklenmek zorunda değil. Sadece bir yazılım da olabilir. Ve şimdiden söyleyeyim: Yapay zekada çığır açacak, devrim yaratacak buluşları ilk etapta yürüyen, koşan, insana benzeyen robotlardan beklemeyin. Sıradan bir bilgisayar yazılımı (bir oyun gibi) gözüken çalışmalardan gelecek.

Yapay zekanın kullanım alanları?

Yapay zekanın kullanım alanlarını saymakla bitmez. Birçok ülkede doktorlar, “uzman sistemler” olarak bilinen yapay zeka yazılımlarını kullanıyorlar. Bunlar, örneğin, hastanın semptomlarından yola çıkarak, doktorun aklında tutamayacağı kadar devasa bir tıp veritabanını saniyeler içerisinde tarayarak olası tanıları doktora bildiriyor. Ancak sıradan bir yazılımın aksine bunlar, önceki deneyimlerden yola çıkarak öğrenebiliyor, benzer hastaları tespit edebiliyor. Düşünsenize, bir doktorun 25 yıl önce baktığı, benzer semptomlu bir hastayı ve tüm detaylarını hatırlaması ne kadar muhtemeldir? Ancak bir yapay zeka, hastanın hastaneye geldiği üçüncü günün ikinci öğününde hastanın ekmeğinin ne kadarını yediğini bile hatırlayıp, veri setine dahil edebilir! Tabii biraz uç bir örnek verdim; ancak yapay zeka ile yapılabileceklerin sınırsızlığını anlatmaya çalışıyorum. Yapay zekanın en temel formu olarak görülebilecek uzman sistemler, bu tür problemleri göreli olarak kısa bir sürede alt edebiliyor.

Benzer şekilde, jeolojik ve biyolojik araştırmalarda görev alan uzman sistemler var. Çok sayıda değişkene bağlı olan araştırmalarda, belirli tespitleri yapmak müthiş zor olabiliyor insanlar için. Örneğin 60 farklı türün, son 300 bin yıllık evrimsel analizini yapmaya kalkarsanız, müthiş büyüklükte bir veri setiyle boğuşmanız gerekir. Yapay zekanın temelinde yatan algoritmalar, bu sorunu alt etmemize yarıyor.

Ancak bunlar insanların görmek istedikleri yapay zekalar değil tabii. İnsanlar düşünen, kendi kararları olan yazılımlar ve robotlar görmek istiyorlar. Bu çok katmanlı bir araştırma, dolayısıyla bir anda son haliyle elde etmek mümkün değil. Unutmayalım: Doğanın ve evrimsel süreçlerin 4 milyar yılda üretebildiği gibi bir zekayı, sadece son birkaç yüz yıllık bilimimiz ile üretmeye çalışıyoruz. Bu nedenle zorluklar ve aksamalar çok normal. Buna rağmen alınan yol ise baş döndürücü ve giderek heyecan verici bir hal alıyor. “Tasarım evreni” denen, olası tüm tasarımları barındıran, hayali bir mühendislik evreni içerisinde, hesap makinası düzeyindeki aletlerden kuantum bilgisayarlar düzeyindeki sistemlere doğru, sadece birkaç on yılda ulaşmak gibi müthiş sıçramalar yapabilmek için, eşit derecede müthiş keşiflere ihtiyacımız var. İşte geleceğin tüm teknolojilerinde olduğu gibi, yapay zekada da sınırlandırıcı faktör bu. Yine de, zamanla oraya ulaşacağız.

İnsanların görmek istediği gibi robotlar, Japonya’da epeydir var diye biliyoruz…

Evet, ticari olarak kullanılıyor. 2009-2010 senesinden beri garson olarak robotların çalıştığı restoranlar bulunuyor. Japonya’da robot araştırmaları tüm Dünya’da lider sayılabileceği gibi, bu tip uçuk şeyler de daha önce geliyor onlara. Ama tabii öyle Platon üzerine derin tartışmalara girebileceğiniz robotlar değil bunlar. Ne yemek istediğinizi sorup, siparişi verip, size nazik davranıp, hizmet edebilecek robotlar. Yine de doğru yöne, doğru bir adım bu tür girişimler. Yine Japonya, 24 Haziran 2014’te ilk robot haber sunucusunu halka tanıttı mesela. İnsandan ayırt etmek mümkün değil neredeyse; kusursuz bir şekilde dile hakim ve hatta espri anlayışı bile var!

Bunun haricinde ticari olmayan, deneysel robotlar var. Bunun en meşhur örnekleri, Osaka Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hiroshi Ishiguro’ya ait insansı robotlar (android). Bu robotların, “insan olmanın ne olduğunu anlamaları” hedefleniyor. Sadece Japonya değil elbette. ABD’de de çok kapsamlı ve uç düzey araştırmalar yürütülüyor. Hoş bir örnek, ta 1990’lı yıllardan verilebilir. Adı da KISMET. Bildiğimiz, Türkçedeki “kısmet” sözcüğünden geliyor. Neden öyle koydular bilmiyorum adını, ancak aslında tabii bir kısaltmaya karşılık gelmesi çok muhtemel ve internette bir sözcük ararken karşılaşmış olabilirler. Gerçi İngilizcede de nadiren de olsa “şans”, “kader” anlamında “kismet” sözcüğü kullanılıyor, belki de oradan geliyordur. Ne olursa olsun, bu artık antik sayılabilecek robot, duygularını ifade edebilen bir robottu. Listeyi uzatmak mümkün. 2012 itibariyle Dünya’da toplamda 106 büyük insansı robot araştırması yürütülüyor. Bunlardan birisi de Balıkesir Üniversitesi’nde Dr. Davut Akdaş tarafından tasarlanıyor, adı da RoboTurk. Bunlar sadece insansı robotlar. Yazılım bazında yapılan çalışmaların sayısını binlerle bile ifade edemeyiz muhtemelen. İnsansı olmayan robotlar üzerinde yapılan ve yapay zeka araştırmalarını besleyen yan çalışmaların sayısını sayamayız bile. Türkiye’de de bu konuda araştırmalar yapılıyor; ancak bizim alacak daha yolumuz var tabii bu konuda. Ve bir an önce yola çıkmamız, modern bilimi yakalamamız gerekiyor. Yapay zeka öyle veya böyle, er ya da geç, geleceğimizi inşa edecek. Her yanımızı saracak. Yapay zeka konusunda son dönemde büyük paralar harcayan yatırımcı ve girişimci Elon Musk’ın bu konudaki sözleri çarpıcı: “Yapay zeka çalışmaları, bir canavarı serbest bırakacak. Ve bu konuda bir araştırma yürütülecekse, bundan haberim olsun isterim.”

“Yapay zeka şu anda kırılma noktasına yaklaşıyor” diyebilir miyiz?

Yapay Zeka alanı şu anda fırtına öncesi sessizlikte… Kırılma noktasına yaklaşıyor, evet ve genel olarak bilimde bu tür kırılmaları çok sık görürüz. Öyle bir keşif yapılır ki, ortalık sallanır, ondan sonraki 10-15 senede çığır açıcı teknolojiler geliştirilir. Transistörler, mikroçipler, uydular, televizyonlar, internet, vb. Bunlar hep kendisinden önce gelen, devri değiştirecek keşif ve icatlara dayanan, çığır açıcı teknolojiler. Dünya devleri, hızla yapay zeka yatırımları yapıyorlar. Google yapay zeka üstüne yapay zeka firması satın alıyor. En son 2014 yılında Deep Mind (Derin Zihin) isimli firmayı satın aldılar. Facebook, Yapay Zeka Laboratuvarı isimli bir araştırma laboratuvarı kurdu, başına New York Üniversitesi Profesörü, yapay zekanın üstatlarından Yann LeCun’u getirdi. Meşhur girişimci, geleceğin teknolojilerini tasarlayan Tesla ve SpaceX firmalarının CEO’su Elon Musk, yapay zekaya milyon dolarlar harcadı son birkaç ayda. Yahoo gibi gözden düşen firmalar bile bu alana yatırım yapıyorlar. Yahoo, LookFlow isimli bir yapay zeka firmasını satın aldı. Liste böyle uzayıp gider. Dünya’nın dört bir yanında hem de… Çin’de, “Çin’in Google’ı” denen Badoo isimli dev firmanın başında, yine yapay zekanın üstatlarından, Stanford Üniversitesi Profesörü Andrew Ng bulunuyor. Bunun sonu yok. Çok hızlı büyüyor, çok büyük kırılmalar gelecek. Bu kırılmalar, müthiş teknolojileri açığa çıkaracak. Önümüzdeki 10 yılda sözünü ettiğim temel kırılmayı bekliyorum.

Akademi’de durum ne?

Akademi de kıpır kıpır bu konuda. Dev verileri işlemeyi kolaylaştıran teknolojiler… Kuantum işlemcilere doğru atılan adımlar… Öğrenme (özellikle “derin öğrenme”) yazılımları… Evrimleşen yazılımlar… Bunlarda müthiş çalışmalar dönüyor. Bunlar birbirleriyle daha uyumlu hale gelip, sorunlarından arındırıldıkça, gelecek berraklaşıyor. Az sayıda uzman bu fikrimize karşı olsa da, yapay zeka ile ilgilenen birçok diğer uzman hemfikir: insandan ayırt edilemeyecek kadar güçlü bir Yapay Zeka çok yakınımızda. Hani 5-10 sene değil belki. Belki 25-30 sene de değil. Ancak bazılarının iddia ettiği gibi 300-500 sene de değil, onu söyleyebilirim. Ben, kendi ömrümüz içerisinde sayısız insanın, diğer insanlardan zeka bakımından ayırt etmekte zorluk çekeceği yazılımların sıradanlaşacağını, dolayısıyla “zayıf yapay zeka”nın klasik bir araç haline geleceğini düşünüyorum. Bunları kişisel asistanlar olarak falan kullanabilirsiniz. Daha basit amaçlıdır, kendi fikirleri yoktur; ancak varmış gibi davranabilir ve size müthiş yardımları dokunabilir. Google’ın Google Now, Apple’ın Siri ya da çeşitli bağımsız kurumların ürettikleri SpeakToIt gibi yapay zekaya sahip asistanlar bunun örnekleri.

İlerde çocuklar bu tür zeki oyuncaklarla oynayacak desenize…

Aynen öyle, geleceğin bilgisayar oyunları, topları, oyuncak bebekleri, yapay zekaya sahip yazılımlar ve onlara dayanan yapılar olacak. Torunlarımızın ve onların çocuklarının ise, “güçlü yapay zeka”nın ilk formlarıyla tanışacağını düşünüyorum. Yani kendi fikirleri olan, öğrendiklerinden güçlü sonuçlara varabilen, kendi kendini geliştirip, bir şeyler üzerine kafa yorabilen robotlar. Bunların temelleri son birkaç yıldır atılıyor. Örneğin bu haberdeki YouTube videoları izleyerek yemek yapmayı öğrenen robot, bunun en ilkel örneklerine güzel bir örnek. Bir insan bebeği, izlemek, tekrar etmek, denemek ve yanılmaktan başka nasıl öğrenir ki? Bebeklerimiz zeki değil mi? Öyleler. O zaman neden yapmak için programlanmadıkları şeyleri öğrenip yapabilen robotları o bebeklerden ayrı tutuyoruz? Altlarına işeyip, her gece zırlamadıkları için mi? Aşık olmadıkları için mi?

Tabii dediğim gibi, bunlar ilkel formları. Ancak bunlar kusurlarından arındıkça, müthiş bir gelecek bizi bekliyor olacak. Transcendence filminde gösterilen gibi bir yapay zekanın çok uzakta olmadığı kanısındayım. Ona “Kendi kendinin farkında olduğunu ispatlayabilir misin?” diye sorduğunuzda, bilgisayardaki “kişi” bir anlık duraksamadan sonra size şunu sorabilecek ve gülümseyerek suratınıza bakabilecek:

“Bu zor bir soru…Sen ispatlayabilir misin?”

(T24)

Become a patron at Patreon!