‘Bilim insanları, iktidar tarafından saldırıya uğruyor’

Türkiye’de akademik özgürlük ve bilime karşı artan saldırılara dair bilim insanları rahatsız. Prof. Dr. Neşe Özgen de o isimlerden biri…

T24 için ulaştığım Prof. Özgen bakın ne dedi: “Türkiye’de, son on yıldır artan bir biçimde neoliberalizmin ve onun yarattığı meritokrasinin taşıyıcısı olarak muhafazakar İslam ideolojisinin üniversiteye, akademiye, özellikle sosyal ve beşeri bilimler ile temel fizik bilimlerine ve sağlıkta beşeri kapasiteyi özellikle kollayan bölümlere karşı saldırısını göğüslüyoruz. Üniversiteler ‘Bologna Sürecine Uyumlaştırma’ adı ile ticari birer servis sağlayıcı düzeyine indirgeniyor; Neoliberalizmin meritokratik yapılanmasının önünde engel gördüğü ve aşırı kar hırsıyla yaptığı saldırılar, muhafazakar İslam ideolojisinin günlük hayat kalıplarını itaat, boyun eğme ve rıza devşirme yollarıyla biçimleme isteğiyle birleşerek, yıkıcılıkta tavan yaptı.”

Prof. Özgen, süreci Terörle Mücadele Kanunu’nun çıkarılmasından öncesi ve sonrası dönemleri olarak ikiye ayırdı: İlk dönemin 2005-2009 yıllarını kapsadığını belirtti: “Bu süreç önce TÜBİTAK’ın içerilmesi (inclusive) hareketiyle başladı. TÜBİTAK’ın yönetimine hükümetin yaptığı atamanın bilimsel çevrelerde kabul edilmemesinin ardından; TÜBA da benzer bir hükümet operasyonuna uğratıldı, kurulun üyeleri istifa etti; ancak hükümet, bu kurulu hükümet içi bir konumda tutup direnerek etkisizleştirdi. Durum, pek çok uluslararası bilim kurulu tarafından yakından biliniyor. Keza Türkiye’nin teknoloji ARGE (R&D) çalışmalarını yapan Feza Gürsey Bilim Merkezi de bu süreçte ilga edildi. Sosyal ve beşeri bilimler ile temel fizik bilimleri bölümleri önce itibarsızlaştırıldı, sonra öğrencileri azaltılarak kapatılma tehditleri aldı. Bu tehditlerden tıp fakültelerinin temel sağlık bölümleri de nasibini aldı.

Evrim üzerine panel düzenleyen, TC. Anayasası’nda vazgeçilmez insan hakkı olan parasız öğretim özgürlüğü için gösteri yapan öğrencilerin tutuklanması 2007-2009 yıllarının örnekleri oldu.”

 

2009-2012

“Bu tarihler arasında muhafazakar İslam hükümeti, Terörle Mücadele Kanunu ve Özel Yetkili Mahkemeleri arkasına alarak; üniversiteler üzerindeki müdahale ve baskılarını vahim derecede artırdı. Öğretim elemanlarının ve öğrencilerin gözaltına alınması ve tutuklanması; akademik yükseltme, atama ve özlük hakları konularında hukuk dışı uygulamalar; öğretim elemanlarına yönelik idari soruşturmalar; araştırma alanlarına yönelik doğrudan veya dolaylı engellemeler; eğitimin ticarileşmesi çerçevesinde yaratılan güvensizlik ve kırılganlık sonucu meslekte iş güvencesinin ortadan kalkması, akademik faaliyetin ve bilim insanlarının itibarsızlaşmasına yol açtı. Bu itibarsızlaştırma ve kimi zaman da kriminalize edilme, özellikle birer tabuya dönüştürülmüş bulunan konularda çalışan, yayın yapan, bilimsel üretimini gerek ders vererek gerekse farklı platformlarda kamuoyuna sunarak paylaşan akademisyenlerin düşünsel ve toplumsal varoluş imkânlarını ciddi anlamda kısıtlıyor. Acil çözüm bekleyen konularda bilgi üretimi ve paylaşımının gerçekleşememesi, Türkiye’nin en can alıcı sorunlarının çözümü önünde de engel teşkil ediyor. Oysa ağır toplumsal ve siyasal bedelleri olan pek çok sorunun aşılması, özgür araştırma ve ifade ortamının güvence altına alınmasına bağlıdır.”

 

‘Bilim insanları, iktidar tarafından saldırıya uğruyor’

 

“Hidroelektrik santrallerin, nükleer enerjinin ve suların ticarileştirilmesine karşı duran ve akademik açıklamalarını kamu ile paylaşan bilim insanlarına, arkeolojik mirasın yok edilmesine karşı, kent yaşam hakkının yıkıcı biçimde tahribatına karşı, sağlık hakkının insan hakkı olarak savunusu amacıyla, kadınların ve çocukların yaşam haklarının yok edilmesine karşı kamusal savunular yapan bilim insanları, iktidar tarafından İslami geleneklere uymadıkları ve muhafazakar yaşamı savunmadıkları temelinde sayısız ve yıkıcı pervasızlıkla saldırıya uğruyorlar. Bu saldırılar bu kişilerin yaşam haklarını tehdit etmeye, onları din dışılıkla, bölücülükle itham etmekten tutun, haklarında dava açmakla ve tüm sosyal mesleki ve yaşam haklarını ellerinden almakla korkutmaya kadar gidiyor.”

Prof. Özgen, ülkenin önde gelen üniversitelerinden derlenmiş birkaç küçük örneğin altını çizdi: bu örneklerin taşra  üniversitelerinde nasıl bir şekil aldığını düşünmenin bile korkunçluğuna değindi:

Prof. Dr. İzge Günal, (Dokuz Eylül Üni. Tıp Fak.) üniversitesindeki bilim insanları ve çalışanların haklarını savunduğu gerekçesiyle ilişiği kesildi ve kamunun baskıları sonucu göreve iadesi sağlandı…

Özgür Sevgi Göral, (Yıldız Teknik Üniversitesi, Toplum Bilimleri Bölümü, öğretim görevlisi) gerekli tüm performans göstergeleri yeterli olduğu halde, Kürt etnisitesinin haklarını dile getirdiği bir TV programı konuşması gerekçe gösterilerek görevine son verildi…

Prof. Dr. Ergun Aydınoğlu, (Yıldız Teknik Üniversitesi) sadece Özgür Sevgi Göral  soruşturmasında olumlu müdahil olduğu için değil, ancak, tüm akademik süreçlerde bilimsel etiği suvunusundan dolayı rektörlüğü tarafndan hakkında dava açıldı, mahkemelerle bunlar kısmen durduruldu…

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, (Kocaeli Üniversitesi, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğrt. Üyesi.) Kocaeli/Dilovası bölgesindeki fabrikaların zehirli atıklarını insan sağlığını ciddi olarak tehditleri üzerine yaptığı bilimsel analizlerini kamu ile paylaştığı için üniversitesi, bölgenin belediye başkanı ve bazı  GONGO’lar (Hükümetin beslediği sanal STK’lar), MANGO‘lar (pazar savunucusu sanki STK’lar)  ve QUANGO’lar (sanki bağımsız STK’lar) tarafından siyasi bir karalama kampanyasına uğratıldı. Hakında sayısız davalar açıldı…

Dr.Tülin Ural (Yıldız Teknik Üniversitesi), İnkilap Tarihi Bölümü öğretim görevlisi iken, üniversitede öğrencilere polisin şiddetli müdahalesini önlemeye çalışırken, hakkında bir polisin şikayeti üzerine Rektörlüğü yoğun soruşturma açmış ve işine akademik gerekçe göstermeden son verildi…

Dr. Lütfiye Bozdağ (Muğla Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi) sendika üyesi olarak Rektörün sayısız saldırısına maruz kaldı, en son olarak da itibarsızlaştırma ve mobbing yolu kullanılarak görevine son verildi…

Prof. Dr. Bülent  Tanör (İstanbul Üni. Öğretim üyesi) zorunlu Kürt göçü le ilgili bir akademik çalışması sonunda görevine son verildi…

Doç. Dr. Turgay Ünalan (Hacettepe Üni.öğretim üyesi) Kürt  etnisitesi çalışmaları nedeniyle işine son verildi…

Antropolog, yazar Müge Tuzcuoğlu, araştırmalarını yaparken görüştüğü ve bilgi aldığı kişiler nedeniyle terröristlikle suçlanarak tutuklandı ve tutukluluğunun üzerinden 6 ayı aşkın zaman geçmiş olmasına rağmen henüz hakkındaki suçlamaların tam metni daha hazırlanmadı…

Bilgi Üniversitesi sendika kıyımı: Türkiye’nin akademik özgürlük alanında sayılı isimlerinden olan Bilgi Üniversitesi’nin kâr amaçlı bir üniversite şirketi olan Laureate Education, Inc.a satılmasını takiben sendikalı bilim insanları ve çalışanları büyük bir kıyıma uğradı ve 27 akademik personelin işine son verildi. Bu konudaki hak mücadelesi mahkemelerde sürüyor…

Yine Bilgi Üniversite’si İletişim Fakültesi’nden öğretim üyesi Doç. Dr. Esra Arsan, aşırı sağ bir medya kuruluşunun özel saldırısına uğrayarak gazetede terörör örgütü yanlısı ilan edildi: Üniversite, özgür bilim düşüncesi ve akademik savunuları nedeniyle uzun zamandır sorunlu gördüğü öğretim üyesinin işine son vermek için bu haberi kullanmış ve Doç Dr. Esra Arsan’ın işine son vermek istemişken, öğretim elemanları ve öğrencilerinin yoğun mücadelesi ile bu karar geri aldırtıldı…”

Prof. Özgen, “örnekleri daha da uzatmak mümkün” dedi ve son iki yılda bu sürecin değiştiğini söyledi: “Bilim insanları, gazeteciler ve araştırmacılar,  yayınladıkları ve kamu ile paylaştıkları üzerinden dahi değil, ama bunun ötesinde bilim çalışmalarını yaparken temas ettikleri, bilimsel veriyi toplarken görüştükleri kişiler ve çalıştıkları konunun içerikleri nedeniyle teröristlikle suçlanmaktadır: Prof. Dr. Büşra Ersanlı vakası bunun örneğidir: Ülkenin en önemli ve tanınmış bilim insanlarından birisi olan, LSE, EHESS, Cambridge, St. Petersburg gibi dünya üniversitelerinde dersler vermiş olan, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Büşra Ersanlı, yasal bir siyasi partinin (BDP’nin) açtığı siyaset okulunda ders vermekte iken, teröre destek vermekle suçlanmıştır ve tutukluluğunun üzerinden 400 gün geçtikten sonra kamuoyunun baskıları ile tutuksuz yargılanıyor. Ve yaşamlarını, yaşam alanlarını ve yaşamdaki temel gereksinimlerini korumaya çalışan halka da saldırıldığını, devletin kendileri için uygun gördüğü kalıplara karşı çıkan, protesto eden, bazen yalnızca sorgulayan ya da farklı politik görüşleri benimseyen öğrencilerin tutuklandığını da unutmayalım.”

Bu sayılanlar ile ilgili bazı platformlar harekete geçti diye biliyorum…

Şu anda Türkiye’de pek çok akademik platform, organizasyon harekete geçti evet, akademik özgürlükleri ve bilimin akademik alanlarını savunarak öğretim üyelerine sahip çıkılıyor. Ama bir yandan da Türkiye’de 180 kadar devlet ve vakıf üniversitesinde yaşanan hak ihlallerini, neoliberal saldırının yok ettiği insan haklarının ve öğretim üyelerini saldırgan muhafazakar İslamcı hükümet karşısında duydukları dehşet nedeniyle sinmelerinin tam sayısını tespit etmek de mümkün değil…

Biz bilim insanları, akademisyenler ve özgür araştırmayı, bilim düşüncesini savunan Türkiyeli öğretim elemanları, giderek kıyıcılaşan bu meritokrasi ve İslamcı muhafazakâr ideoloji karşısında destek ve dayanışma talep ediyoruz. Akademiyi, bilgilerini daha çok toplumla paylaşmaya; doğa yararına, toplum yararına araştırma yapmaya çağırıyoruz, toplum için, doğa için araştıranları ve onurunu savunanları aramıza davet ediyoruz…

 

‘Saldırı ne ise, savunma da o yönde ilerliyor…’

 

“Biz kimiz: GİTT (Türkiye’de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası çalışma grubu) özellikle Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın tutuklanmasına ve tutuklu öğrencilerle dayanışmaya yöneliyoruz, Akademi Susmayacak Grubu kamusal sorumluluklarını yerine getiren bilim insanlarına yönelik saldırılara ve akademik özgürlüğe yoğunlaşıyoruz; Onurumuzu Savunuyoruz platformu, Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun kanser yapıcı maddelerle ilgili savaşımını ve buna karşı kendi üniversitesinden gördüğü saldırıyı göğüslüyor; SOMDER (Sosyoloji mezunları Derneği) sosyologlara yönelik araştırma özgürlüğünü kısıtlan bilim dışılıkla uğraşıyor, Eğitim- sen sendikal faaliyetlere yöneliyor, Sosyal- iş vakıf üniversitelerindeki sendikalaşmayla ilgileniyor, Müge Tuzcuoğlu’na ve sosyal bilimlere özgürlük grubu, Antropolog Müge Tuzcuoğlu’nun araştırmaları nedeniyle tutuklanmasına ve mahkemeye çıkmaksızın 7 aydır hapishanede tutulmasına karşı çıkıyoruz. SAR (Scientist at Risk) uluslararası bir örgüt olarak Pınar Selek’ten Büşra Ersanlı’ya kadar tutuklanma tehdidiyle çalışan sosyal bilimcilerin haklarını izliyoruz vb. Gördüğünüz üzere saldırı ne ise, savunma da o yönde ilerliyor.”

Prof. Dr. Neşe Özgen kimdir?

1960, Ankara doğumlu. Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden 1984 yılında mezun olduktan sonra, 1987 yılında Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansını ve 1992 yılında aynı üniversitede doktorasını tamamladı. 1993 Yunus Nadi Sosyal Bilimler Ödülü’nü “Kalkınma ve Girişimcilik” başlıklı doktora tez çalışması ile aldı. Eylül 2007’ye kadar, Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde çeşitli kadrolarda çalıştı. Aynı zamanda, Ege Üniversitesi’nde Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans programına da “Sosyal Bilimlerde Metodoloji”, “Feminist İktisat” ve “Kalkınma ve Kadın” başlıklı dersleri yürüttü. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Dekan olarak görev aldı. 2008’de Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden ayrıldı. 2008-2010 arasında Okan Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü’nü ve bu bölüm içinde Mekan Sosyolojisi Yüksek Lisans programını kurmakla meşgul oldu. Şimdi Manchester Üniversitesi, Texas Austin Üniversitesi ve Durham Üniversitesi’nin işbirliği ile bir “Sınır ve Göç Araştırmaları Merkezi” kurmaya ve bu konuda bir doktora programını geliştirmeye çalışıyor. MSGSÜ, İTÜ ve Galatasaray Üniversitesi’nde dersler veriyor.

Ayrıntılı bilgiler ve yayınlarına erişmek için: www.neseozgen.net

 

Become a patron at Patreon!